Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan “Eşcinsel Propaganda ve Neslin Muhafazası” dosya konusuyla çıkan Genç Öncüler Dergisi Özel sayında değerlendirmelerde bulundu. Röportaj kapsamında Tarhan, biyolojik cinsiyet, cinsel yönelim ve cinsel kimlik kavramlarına ilişkin önemli paylaşımlarda bulundu.
Öncelikle röportajımızı kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Temelden gitmek gerekirse, eşcinsellik meselesindeki biyolojik etkenler nelerdir? Bu meselede biyolojik kanıtlar var mıdır?
Biyolojik cinsiyet genetiktir, kadın ve erkek olarak tanımlanmaktadır. Oxford Üniversitesi tarafından üçüncü cinsel kimliğin varlığı araştırıldı fakat böyle bir genin olmadığı ortaya kondu. Bu çalışma 500 bin kişi üzerinde yapılan, kanıta dayalı bir çalışma. Üç cinsiyet çeşidi bulunuyor. Bunlar biyolojik cinsiyet, cinsel kimlik ve cinsel yönelim. Cinsel kimlik konusunun bilimsel ve biyolojik bir temeli yok. Sosyal ve kültürel öğrenmeyle oluşuyor. Bunun birçok kanıtı var.
Kanıt-1 Bununla ilgili Ukrayna “Feral Child, Oxana Malaya” vakası var. Ukrayna’da annesi babası alkolik bir çocuk bulunuyor. Anne baba alkolik olduğu için çocukla ilgilenmiyorlar. Bu çocuk incelendiğinde anne baba görmeden çocuğun köpeklerin arasında büyüdüğü ve köpekler tarafından yetiştirildiği anlaşılıyor. Çocuk on yaşında bulunduğunda köpek gibi havlıyor, köpek gibi suyun altına kendini sokuyor, köpek gibi yemek yiyor. Böyle bir çocuk. Bulunan bir kız çocuğu ama bakıyorlar ki kız da değil erkek de değil. Fakat daha da ötesi insan bile değil. Yani o çocuk sosyal öğrenmeyle köpeğin sosyal rolünü benimsemiş. Bırakın kadın erkek cinsiyetini ve çocuğa seneler içinde ayakta durabilmesi zorla öğretilmiş. Bu aslında kimliklerin sosyal öğrenmeyle öğretilen bir şey olduğunu bize gösteriyor. Doğuştan, genetik bir temeli yok. Cinsel dürtüler kadın ve erkek diye biyolojik cinsiyet olarak var. Cinsel kimlik sosyal öğrenmeyle ilgili. Sonradan öğrenilen bir şey. Çocuk hangi ortamda büyürse onun gibi davranıyor.
Kanıt-2 İnsan köpekler arasında büyümüşse köpekler gibi davrandığı gibi, kadınsı davranan kişiler arasında büyümüş erkek çocuk feminen oluyor. Biz zaten bunu klinik pratiğimizde çok fazla görüyoruz. Freud’un da tespiti bu yönde. Bakıyorsunuz anne aşırı koruyucu, dominant ama erkek karşıtı. Erkek çocuk cinsel özdeşimini anneden alıyor ve babayla özdeşim kuramadığı için cinsel kimliği kadınsı oluyor veya karşıtı. Bazı durumlarda aile çocuğunu erkek çocuk beklentisi içinde büyütüyor. Küçük yaşta erkek elbiseleri giydiriyorlar. Bu durum ergenliğe kadar şirinlik oluyor. Ama ergenlikten sonra öyle giyinme böyle giyin deyince çocuk itiraz ediyor ve o yolda gitmeye başlıyor.
Bunlar sosyal öğrenmeyle oluşur ve eğer kişi de kabul ederse terapi gerektirir.
Aileler çocuklarını bu tehlikeden korumak için nasıl bir tutum sergilemelidir?
Ergenlik yaşları çete yaşı olarak kabul edilir. Yani bir bağlanma, aileden kopmadan aileye hem ait hissedip hem de kendini özgür hissetmesini sağlayabilirsek o ergenlikte kendisi olur ve ailesine karşı saygılı, mesafeli kalarak kendi hayatındaki kararları vermeye başlar. Yani bireyselleşme ve ayrışma süreçleri olarak kabul edilir. Ayrışma ve bireyselleşme ölçekleri de geliştiriliyor. Ölçeklerle çocuk ayrılma ve bireyselleşme dönemini sağlıklı geçirmiş mi, geçirmemiş mi diye araştırılır.
Psikoloji; akıl, beyin ve kültürdür. Üçü birleştiğinde psikolojik bütünlük ortaya çıkıyor. Bize gelen eş cinsellik konusuyla ilgili vakalarda yüzde 50 oranında artış yaşandı. Son 5 yılda daha da arttı ve artmaya da devam edecek. Batı eğitimi alan psikologlar çocuğunuzun genetiği böyledir kabul edin diyorlar. Hayır, böyle bir genetik kod yoktur. Küresel sermaye ve BM Nüfus Planlama Fonu dünya nüfusunu azaltmak için eş cinsel yaklaşımları fonluyor. Cinsel kimlik bozukluğu olarak gelen vakalarda önce cinsel kimlik bozukluğu ölçeğini uyguluyoruz. Kişinin cinsel kimliğini ortaya koyduktan sonra, cinsel yönelimini araştırıyoruz. Bu kişiler erken ergenlik dönemindeyseler tedavi imkânlarından faydalanıyorlar ama 15 yaşını geçtikten sonra anne- babanın sadece uyarı vazifesi var. Aile çocuğu zorladığında ters tepki ile çocuğu kaybediyor. 18 yaşından sonra zaten ailenin söz hakkı kalmıyor, ayrı bir birey olduğunu kabul etmek gerekiyor. Fakat aile onaylamama hakkını da kullanarak, çocukta bir soru işareti bırakmalı. Bu durumun değerlerimize uymadığını ifade etmeli. Ailelerin çocuklara kültürümüzü öğretmek gibi bir sorumluluğu var.
Her ne kadar ebeveynler çocuklarını korumaya çalışsalar dahi İnternet ya da arkadaş ortamında bu söylemlere maruz kalıyorlar. Çocukların psikolojilerini de göz önüne alarak bu konuda nasıl tavır sergilenmeli?
Din, dil ve toplumsal öğretiler kültürel standartlar arasında yer alır. Şu anda dini sağlamlığın yerini bilimsel sağlamlık aldı. Bu gerçeği hoşumuza gitse de gitmese de kabul etmek zorundayız. Dini laboratuvara sokmalı, eleştirisel düşünce sınavından geçirmeliyiz. Bu şartlar geçerli olmadığında gençler gerçeği kabul etmiyorlar. Bu zamanda ikna ve inandırma yöntemi geçerli. Anne – baba çocuğu korkutarak yetiştirmeyecek. Evde sevgiden daha önemli bir duygu, şefkat duygusu vardır. Şefkat ve saygı duygularının yaşatıldığı evde çocuklar farkında olmadan ebeveynlerini taklit ederler. Çocuğa öyle bir ebeveynlik yapmak gerekiyor ki, çocuk ben buldum bu benim özgür irademle aldığım karar demeli. Ebeveyn korkusuyla alınan kararlar kalıcı olmaz. Korkuya değil, şefkat ve merhamete dayalı bir dindarlık oluşturmak gerekiyor.
Her ergen kimlik karmaşası yaşar. Bazı psikoloji ekolleri ergenlik dönemini ‘normal şizofrenik dönem’ olarak tanımlar. Çocuğun kahramanı kimse çocuk onu taklit eder. Anne – baba ve öğretmenler gençler için örnek alınacak modellikler ortaya koymalı. Çocuk ben kime yönelmeliyim diyerek etrafına bakar biraz aileden biraz toplumdan örnekler alarak kendi kimliğini inşa eder. Böyle durumlarda çevredeki rol modeller çok önemli. İnternet ve sosyal medyanın bu anlamda tehdit ve fırsat boyutları var. İnterneti iyi yönde kullanırsak iyi özelliklere neden olur. Gençler dijital çağda yaşıyor, sosyal ortamda muhakkak iyi örnekleri anlatabilmek gerekiyor. Bir ailenin en büyük eğitimi iyi insan yetiştirmektir. İbn-i Haldun, ‘İyi bir insan yetiştirmezsen ona bıraktığın mirasın kıymeti yoktur.” der. En güzel miras çocuğa iyi bir ahlaki öğreti aktarmaktır. Bunu yaptığımız zaman hiç korkmayalım, çocuk başta bir iki hata yapar ama sonra hakikati bulur.
Bizler aile yapımızı bozması ve medeniyet algımıza zarar vermesi sebebiyle LGBT' ye karşı çıkıyoruz ancak karşı taraftan tepki alıyoruz. Psikolojik anlamda onlara zarar verdiğimiz söylemiyle karşılaşıyoruz. Bu bağlamda düşündüğümüzde konuya nasıl bakmalı ve tutumumuz nasıl olmalı?
Cinsel kimlik ve yönelim konusunda anne babanın yaklaşımı çok önemli ve belirleyici. Ergenliğin yaşı resmi olarak 18’dir. 18 yaşına kadar cinsel vasi anne babadır ve böyle durumlarda çocuğun istediği cinsel tercih ve yönelimleri onaylayıp onaylamama hakkına sahiptir. Aile çocuğun tercihlerini resmi olarak 18 yaşına kadar onaylamayabilir. LGBT gibi yaklaşımlar tamamen politize olmuş yapılardır. Bunlar toplumlar ve aileler üzerinde özgürlük adı altında baskı ve yönlendirme yapmaktadır. Bu gibi yapıların baskılarına kapılmamak gerekiyor. LGBT vb. oluşumlar şuanda pedofilinin bir özgürlük olduğunu hatta pedofili evlilikleri savunuyorlar. Bu kabul edilebilir bir şey değildir, sosyal patolojidir. Hukuki ehliyeti olmayan bir kimseyi erotik materyal olarak kullanmak, özgürlük değildir. Bu fikirlerin hiçbir bilimsel dayanağı yoktur.
LGBT konusu ile ilgili, gençler ve çocuklarla ilgilenen sivil toplum kuruluşlarında çalışanlara tavsiyeleriniz neler olur?
Gençlere cinsel kimlik seçiminin genetik olmadığı, biyolojik doğayla ilgili olmadığı, doğumsal değil tamamen edimsel olduğu hatırlatılmalı. Bir erkeğin kendini kadın, bir kadının ise kendini erkek gibi hissetmesinin bilimsel bir kanıtı yok. Kimse yüzde yüz kadın veya erkek olamaz, hepimizin içerinde bu duygular bulunuyor. Yüzde ellinin üzerinde hangi duygu baskınsa o cinsiyet ortaya çıkıyor. Bu kişilere şu anki ruh haliyle değil, 5-10 sene içerisindeki durumunu düşünerek karar vermeleri tavsiye edilebilir. Çünkü ameliyat olarak cinsiyetini değiştirenlerin çoğu ileride vaz geçebiliyor. Bu sebeple, bu konuda kararsız olanlara uzun vadeli düşünmesi tavsiye edilebilir.
Dünyadaki sosyal kabulleri değiştiren bir popüler kültür var. Hollywood ve Netflix sosyal kabulü değiştirmek için hizmet ediyor. Türkiye’de toplum ve aile politikalarını belirleyenlerin sosyal kabulleri değiştirme hareketine karşı net durmaları gerekiyor. Bunun hiç bir bilimsel temeli yok, savunulamaz ama bazı meslektaş gruplar bu konuda ciddi bir şekilde savaşcı ve aktivist gibi çalışıyorlar.
Röportaj: Osman Zinnur Aksu
Genç Öncüler Dergisi/ Ekim 2022- 183 Sayı
Okunma : 2058