Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ERKAM Radyo’da yayınlanan ‘Aile Medeniyeti’ programının konuğu oldu. ‘Ailede Muhabbet ve Eşlerin Birbirleriyle İletişimi’ konusuna ilişkin değerlendirmelerde bulunan Tarhan, evliliğin fıtri bir şey olduğuna vurgu yaptı. Tarhan; “Biyolojik ve psikolojik doğamız evliliği istiyor ama eşleşme biyolojik, evlilik kültüreldir. Onun için insanlık tarihinin en önemli keşiflerinden biri evliliktir. Vahşet dönemindeki ilk insanlarda evlilik yokmuş ama daha sonra evlilik kavramı sosyolojik olarak ortaya çıkıyor aile kavramı ortaya çıkıyor. Evlilik, insansal düzeydir. Evlilik yoksa toplum yoktur.” ifadelerini kullandı.
“Belli bir hedefi olan insan yorulmaz”
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bir insanın kendini harekete geçirmesi için önce ihtiyaç hissetmesi gerektiğinden bahsetti. Tarhan; “Çok güzel bir söz var; ‘Geçmişten öğren, bugünü yaşa, geleceğe bak’ diye. Onun için böyle bir durumda insanız geçmişte hatalarımız oldu. Hatalar oluyor. Onlardan ders alıp bana ne öğretti diyebilmek ve gelecekle ilgili muhakkak yüksek hedeflerin, ideallerin olması gerekiyor. İnsanın hayatına anlam katan o yüksek ideallerdir. Hatta ölüm ötesi idealler. Sadece dünyayla sınırlı idealler insanı bu dünyada harekete geçirmek için yetmez. Motivasyon yani kendini harekete geçirmek için bir insanın önce ihtiyaç hissetmesi gerekir. İhtiyaç hissettikten sonra istek uyanır. İstek uyandıktan sonra da kendini harekete geçirir. Mesela bir ata su içirmek istiyorsanız suyu siz kafasına vursanız içmez. Susatırsanız kendiliğinden içer. İhtiyaç hissettirmenin yolu da kişiye anlamlı bir hedef koymaktır. Mesela ölüm ötesi hedef koyduğun zaman ebedi bir hedef yani Allah’ın rızası gibi bir hedef. Cennet bile hedef değildir. Cehennemden kaçınmak bile hedef değildir. İlahı rızaya Cemalullah’a hedeflemek hedeftir. Bu hedefi düşünen bir insan boş durabilir mi? Mümkün mü? Harama helale dikkat etmek şartıyla yaptığı her şey ibadet hükmüne geçiyor. Ve böyle bir şeyi bu dünyada ne kadar yaşarsa o kadar çok heybesini dolduracak insan. Bu yaptığı işler ona göre olacak. Yorgunum diyenlere ben şaşırıyorum. Belli bir hedefi olan insan yorulmaz ki. Devamlı onu harekete geçirecek neden vardır.” şeklinde konuştu.
Asrın 2 önemli hastalığı: Sekülerizm ve egoizm
Önceliği kendine veren bir insanın evlilikte yapamayacağı bağlamında değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Evliliğin anlamı değişti. Erkek açısından erotizme indiriyorlar. Öyle olunca şu anda evlenmeden birlikte yaşama var. Bir de sahte bir imam nikahı gibi bir şey kitabına uyduruyorlar. Fakat en büyük faturayı kadın ödüyor. Çocuk oluyor vesaire… Erkek, çocuk istemiyor, olunca bırakıyor. Bu asrın 2 önemli hastalığı var: Biri sekülerizm diğeri egoizm. Çünkü bencillik öne çıkıyor. ‘Önce ben’ diyor. Ben önceyim diyen bir kimse evliliği yapamaz. Evlilikte ben kalarak biz olmak lazım. Kendini paspas etmeyeceksin. Sen kendi kimliğini, kişiliğini koruyacaksın ama ben kalarak biz olacaksın. Kadın için de erkek için de geçerli. Biz evlilikte bunu kaybettik. Evliliğe; ‘Ya benim şartlarımı kurallarıma uyacaksın ya da bu evlilik yürümez’ diyor. Karşı taraf köle-efendi ilişkisi istiyor. Kadın da erkek de ikisi de bunu yapabiliyor. Köle-efendi ilişkisi o zaman yürümüyor. Bu zamanda kadınlar 50-100 sene önceki kadınlar gibi değil ki. Daha önce eski çağlarda kadın erkek ilişkilerinde fiziksel gücü üstün olanın dediği oluyordu. Fiziksel ve ekonomik güç erkekte olduğu için kadınlar ezile ezile evliliğe katlanıyorlardı. Bir şekilde itaat et rahat et şeklinde gidiyordu. Fakat şimdi kadının özgürleşme hareketi başladı.” dedi.
“Artık ev hanımlığı değil, ev emekçiliği diyorum”
Ev işinin en yorucu hizmet olduğunu belirten Tarhan; “Şu anda Amerika’da ‘Özellikle gelinen noktada bir kadının konforu nerededir?’ diye yapılan çalışmalarda kadının konforu çocuklarının annesi, evinin hanımı ama banka cüzdanı olacak diyorlar. Onun için ben ev hanımlığı demiyorum artık. Ev emekçiliği diyorum. 7/24 çalışan demek çocuklar, ev işi en yorucu hizmettir. Nasıl ev hanımı deyip küçük görelim ki? O ev emekçiliğidir. Onun hakkını vermek gerekir. Hatta çocuğu olan bir ev emekçisini otomatik sigortalamalı. Şu anda nüfusu korumak gerekiyor. Nüfus hızla düşmeye başladı. 2’nin altına düştü. 20-30 sene sonra Almanya’nın durumu gibi olacağız. Almanya’yı Kuzey Avrupa’yı yürüten şu anda güçten yürütüyor. Dıştan Doğu’dan gelen çalışanlar, onlar yürütüyor. Çalışan asıl nüfus odur. Öbürleri çok tembel. Almanya’da yaşayanlar dükkanlarını saat 5’te kapatıyorlar. Hayret ediyorsun. İngiltere’de falan da öyle. Tamamen Hindistan, Pakistan onlar yükü taşıyorlar. Bu nedenle çalışmadıktan sonra çark dönmez ki. Çalışan bir müddet sonra ona hâkim olacak.” ifadelerini kullandı.
“Ailesiz bir toplum şu anda küresel sermayenin politikasıdır”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan aile kırılganlığının Türkiye’de de arttığından bahsetti. Tarhan; “Şu anda modernizmin geldiği noktada artık aile kırılganlığı Türkiye’de de arttı. Hane kırılganlığının ölçüsü şudur; 5 kişilik haneler 1 kişilik haneler sayılıyor. Türkiye’de son 20-30 yılın istatistiği var. Ben o istatistiği gördüm. Grafik hızla 1 kişilik hanelerin akışı halinde gidiyor. 5 kişilik haneler aşağı doğru kayıyor. 5 kişilik haneler azalıyor, 1 kişilik haneler artıyor. 1 kişilik hane o da bir evdir. İsviçre’de binin üzerinde sığınma evi varmış. Türkiye’de şu anda 20-30 tane bile yok. Biz böyle gidersek 20-30 sene sonra oranın nüfusu 10 milyon bir o kadar var. Biz demek ki artık her mahalleye bir sığınma evi yapacağız. Bu ne demektir? Yani evliliğin bitmesi tükenmesi demektir. Tek kişilik haneler mesela İsviçre’de, Fransa’da buralarda evlilik dışı doğum oranı %50’nin üzerindedir. Mesela Fransa’da nüfuslara artık anne baba yazdırmıyorlarmış ebeveyn 1 ebeveyn 2 yazdırıyorlarmış, nasıl olsa doğan çocuklar annesi babası belli olsa bile evlilik dışı doğuyorlar. Bundan sebep ebeveyn 1 ebeveyn 2 olarak yazdırılıyor. Bu onların 20-30 sene sonra ailesiz bir toplum zaten bu şu anda küresel sermayenin politikasıdır. Dünya nüfusunu azaltmak için cinsiyetsizliği bir doktrin olarak teşvik ediyor.” şeklinde konuştu.
“Gençler özgürlükçülük ve sorgulayıcılık arıyorlar”
Gençlerin anladığı dili yakalamanın önemli olduğundan bahseden Tarhan; “Çocukların en ciddi şeyi oyuncaktır. Yani mesela TRT Okul o konuda çok iyi çok güzel çocuklara yönelik çizgi-filmleriyle birçok güzel işler yapıyorlar fakat gençlerle aynı dili konuşmak gerekiyor. Gençler şu anda kahramanlık, cihangirlik filmlerini çok sevmiyorlar. Gençler özgürlükçülük ve sorgulayıcılık arıyorlar. Onlara uygun alanlar ve konular seçmek gerekiyor. Onların anladığı dili yakalamak gerekiyor. Mesela Abdülhamid büyük sultandı dehaydı hatta fakat gençlerle aynı dili konuşamadı ve gençler onu yıktı. Yani onun için gençler tehdit, korkutma, sindirmeden anlamıyorlar. Gençler takdir, övgü, olay, güzel söz bununla kendilerini daha özgür ifade etmek istiyorlar. Korkutarak yaklaştığımız zaman bir ailede bir genci, bir yönetimde bir genci kaybederiz onun için bu evrensel bir duygudur.” dedi.
“Bu zamanın ihtiyaçlarını yeniden inşa etmemiz gerekiyor”
Asırlardır süregelen kültürel doğruların koruması gerektiği hakkında değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Öyle bir zaman ki, bu zamanda iyi örnekler de çoğalacak kötü örnekler de çoğalacak. Biz hangisine sahip çıkarsak o artacak. Bizim asırlardır olmuş kültürel doğrularımızı korumamız gerekiyor. Bu zamanın ihtiyaçlarını yeniden inşa etmemiz gerekiyor. Bu nedenle aile önemlidir, iyi bir çocuk yetiştirmek iyi bir fabrika kurmaktan daha mı önemsiz? Bir fabrikan var ama çocuğun yok, sen öldükten sonra mirasçılar bitti gitti. Neye yarar ki? İyi evlat yetiştirmek için iyi aile gerekiyor. İyi ailenin olmadığı yerde sağlıklı çocuk yetişmez. Mümkün değil. Çünkü çocuk yetişirken neyi örnek alır? Anneyi, babayı bir de ilişkisini örnek alır. Eğer ilişkisi evde yoksa mesela açık evlilikler var ABD’ de. İki taraf da evli, iki tarafın da sevgilisi var. Ne oluyor? Daha sonra yürümüyor. Mümkün değil. Çocuk ne oluyor bu sefer? 18 yaşından sonra o da evlenmeyen bir çocuk tipi çıkıyor ortaya. Şu anki birçok gelişmiş ülkelerin gidişatı o yönde ilerliyor, istatistikler bu yönde gösteriyor. Bu nedenle evlilik kurumunu korumak anayasamızda zaten özellikle özen gösterilmiş. Yani bunu korumadığımız zaman biz gelecek nesillerimiz, torunlarımız bize yazıklar olsun derler. Kısa vadeli değil bu. Aileyi korumak orta ve uzun vadeli bir şeydir. Onun için orta ve uzun vadeli düşünmek gerekiyor. Kısa vadeli düşündüğün zaman şu anda aile var nasılsa diyoruz. Ama yirmi, otuz, kırk sene sonra tek aileli hale geleceğiz ve böyle durumda sağlıklı çocuklar yetişmeyecek.” ifadelerini kullandı.
“Evlilik bir durum değil, süreç ve yolculuktur”
Evliliğin anlamının iki kişilik bir yolculuk olduğuna dikkat çeken Tarhan; “Genellikle kadınlar fedakârlık ve empati yönünden biyolojik olarak erkekten bir adım öndedir. Onların önde olması kadının paspas olması, nasıl olsa hanım yapıyor deyip erkek kolaya kaçıyor. Ama kadında çalışıyorsa ve ertesi gün işe gidecekse erkeğin böyle bir durumda yardım etmesi insan hakkıdır. Yoksa zulümdür burada. Onun için evliliğin anlamı iki kişilik yolculuk demektir. Bizim atalarımız evliliğe eş dememişler, eş tabiri nedir? Fiş-priz gibi. Yani bu değil refika demişler. Refik, refika. Refika nedir, yol arkadaşı demektir. Hayat yolculuğuna çıkacaksanız eğer beraber evlilik bir durum değildir, süreçtir ve yolculuktur. Birlikte bir ebedi saadete ve hayata doğru gitmek istiyorsun, birlikte yola çıkmışsınız bazen aranızda tartışma olur, kayıkçı kavgaları olur. Kayıkçı kavgaları nedir? Bugün bağırıp çağırırlar ertesi gün birleşirler. Kardeş kavgası gibidir. Yani evlilikte bunlar olur, fırtınalar zaman zaman olur, ama aşk evlilikte sebep değil sonuçtur. Sevgi artı iyi iş birliği varsa eşittir aşk çıkıyor ortaya. Onun için evlilikte, mutlu bir evlilikten başka güzel bir sığınak var mı? Dışarıda çalışıyor, yoruluyorsun eve geliyorsun ayağını uzatıyorsun bir sohbet var, bir paylaşım var, sıcak bir hava var bu büyük bir şükür sebebidir. Bunu sağlamak için evliliğe yatırım yapman gerekiyor, durduğu yerde olmuyor ki.” dedi.
“Eğer bir anne-baba iyi bir örnek ise, hal dili ile çocuğa tesir eder”
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, evde ön yargıların sorgulanması gerektiğinden bahsetti. Tarhan; “Herkese birer ayna tavsiye ediyorum. Ayna ne yapar? Bizim yüzümüze baktığımız zaman, artıları ve eksilerimizi gösterir. Onun için şirketler şu anda bağımsız denetçiler buluyorlar çünkü kusurlarını dış gözle bakıp bizi raporlasın diye bağımsız denetçiler bulunur. Yani evlilikte de kişi kendisi için de eleştirel dostlar edinmeli. Ayna demek yüzleşme demektir. Onun için bir anne-baba ben çok iyiyim, ben mükemmelim diyorsa eyvah! Bir müddet sonra, ben mükemmelim diyen kimsede narsistik körlük oluyor. Narsistik körlük ise, kognitif körlük, zihinsel körlük de deniliyor. Masanın üzerinde iğne var, yok orada diyorsun sen, arıyorsun bulamıyorsun. Orada yok diye bir ön yargın var ya, bakmadığın için görmüyorsun. Gözünün önünde olanı görmüyorsun, bu ön yargıdır. Evde ön yargılarımızı sorgulamamız lazım. Çocuk yetiştirmek için muhakkak daha önceleri şansımız geniş aileydi. Anneanneler, babaanneler, bak yapma kızım, etme kızım diyordu. Böyle kişiler artık yok. Ailelerde anneanne, babaanne iyi örnekler yok. O yüzden uzman yardımı alacaklar. İyi eş nasıl olunur, iyi baba nasıl olunur, iyi anne nasıl olunur? Okusunlar, kendilerini geliştirsinler. Eğer bir anne-baba iyi bir model, iyi bir örnek ise, hal dili ile çocuğa tesir eder.” şeklinde konuştu.
“Çocuğun ne yaptığı değil, bizim ona ne tepki gösterdiğimiz önemlidir”
Vücuda gelen gıdaların %60- %70'inin çocuklarda beyne gittiğinden bahseden Tarhan; “İnsan hayatında iki dönem vardır. İnsan beyni blooming yapıyor, aşırı sinaps üretiyor. Baharda birkaç haftada çiçek açar etraf yeşillenir ya beyinde 0-3 yaş, hatta 0-5 yaştı, 0-3 yaşa indi. Vücuda gelen gıdaların %60’ı, %70'i çocukta beyne gidiyor. O beyin öyle bir gelişiyor ki o anda çevrenin davranışlarıyla o şekilleniyor. Beyindeki lifler kesiliyor, budanıyor. Bir de ergenlik döneminde oluyor. İşte bu dönemlerde çocuklar anneye babaya bakar. O nasıl gülüyor, o nasıl hareket ediyor, o nasıl davranıyor, onları video gibi kaydederler. Mesela böyle durumlarda çocuğun diş gıcırdatması, çocukların bencilce davranışı, çocukların o yaştaki doğal davranışıdır. Burada çocuğun ne yaptığı değil, bizim ona ne tepki gösterdiğimiz önemli. Bizim tepkimiz yanlışsa, ona dişini gıcırdattın-gıcırdatmadın, dişini sıktın-sıkmadın diye yapar problem üzerinden ilişki kurarsanız, çocuk o problemi, iletişim halinde sana daha çok yapmaya başlar. Mesela orada bunu bilirsen, uzmana gerek yok. Ama çocuğa, dişini sıktın-sıkmadın diye iletişim biçimi haline getirirseniz, o çocuk o probleme odaklı ilişki olduğu için onu öğrenir. Problem üzerinden konuşmayı, ilişki kurmayı öğrenir. Hâlbuki o anda dişini sıkıyorsa çocuk, muhakkak aşırı isteği vardır. Engelleniyor diye düşünüyordur ama olur sonra geçer. Çocukların hata yapma hakları vardır. Bazen küçük hatalar küçükken önlenmediği için yangınlar küçük bir kıvılcımla başlar, küçük hatalar daha sonra büyük bir sorun haline gelebilir. Onun için böyle bir durumda üçüncü gözle bakmakta, danışmanlık hizmeti almakta her zaman fayda var. Bilgiye ulaşmak şu anda kolay, doğru bilgiye ulaşmak zordur.” ifadelerini kullandı.
Okunma : 1815
ÜHA