Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Hürriyet Aile köşesinde bu hafta “Tükenmişlik Sendromu” konusuna ilişkin bir yazı ele aldı.
Son yılların en çok konuşulan kavramlarından biri ‘Tükenmişlik Sendromu.’ Yorgunluk gibi fiziksel belirtiler, karamsarlık ve ümitsizlik gibi duygusal belirtilerle kendini gösteren tükenmişlik sendromu çoğunlukla rekabetin yoğun olduğu çalışma ortamlarında ortaya çıkıyor. Bu sendrom en çok sürekli aciliyet isteyen iş kollarında ve hizmet sektöründe çalışan sorumluluk duygusu yüksek kişileri etkiliyor. Takdir, övgü, onay sözlerinin yoğun şekilde kullanıldığı işyerlerinde tükenmişlik sendromu daha az görülüyor.
70’li yıllarda literatüre giren tükenmişlik sendromu, sanayi toplumlarında ve rekabetin yoğun olduğu ortamlarda çok fazla görülüyor. Sosyal desteğin zayıf olduğu ortamlarda çok daha kolay çıkan tükenmişlik sendromu, kişinin stresini yönetememesiyle çok yakından ilgili. Stres kelimesi de aslında sanayileşmeyle ortaya çıkan bir kavram. Stres kelimesi ilk olarak 1800’lü yıllarda madencilik sektöründe kesişme noktası, stres noktası, basınç noktası, tazyik noktası olarak ortaya çıktı. Madencilerin yorulması ve maden yüklerinin normalin üzerinde olan yerleri stresli olarak tanımlandı. 60’lı yıllardan sonra ise tıp literatürüne girdi.
Tükenmişlik sendromuna vücudumuz çeşitli tepkiler veriyor. Fiziksel, duygusal ve düşünsel belirtiler ortaya çıkabiliyor. Fiziksel belirtilerde kişide yorgunluk ve uykusuzluk gibi durumlar ortaya çıkabilir. Kişi son derece yorgun hisseder. Uykuda düzensizlik vardır. Bu uyku düzenindeki bozulma, bitkinlik, yorgunluk hissi fiziksel belirti olarak dikkat çeker. O nedenle bu sendroma tükenmişlik diyoruz.
Karamsarlık ve ümitsizlik yaşanıyor
Tükenmişlik sendromunda duygusal belirtiler de gözleniyor. Duygusal belirtilerden en önemlisi kişinin karamsar olması, ümitsiz olması, kendini değersiz, başarısız görmesi, mesleki özgüvenin gitmesi ve en çok olan ben yapamam, başaramam demesidir. Hatta buna kapana kıstırılmışlık sendromu da diyenler var. Kişi öyle bir ruh halindeki kendini kapana kıstırılmış gibi hissediyor. Dipsiz, derin bir kuyuya atılmışlık hissi yaşıyorlar.
Beyin hep olumsuz düşünüyor
Bu sendromun düşünsel belirtileri de bulunuyor. Bu sendromu yaşayan kişi, normalde düşüncelerini yönetebilse duygularını ve streslerini yönetebilirler ama düşünsel olarak da tükendikleri, çöktükleri için var oldukları psikolojik kaynaklarını kullanamıyorlar. Çünkü onlar sürekli düşündüğü için beyin 60 dakikanın 59 dakikasında hep olumsuz şeyler düşünüyor. ‘Ben yapamam, ben beceremem, bu iş beni aşıyor, bittim tükendim artık’ diye düşünüyorlar. Burada zihinsel olarak bloklanma var, ümitsiz ve karamsar olma hali ortaya çıkıyor.
Davranışsal bozulmalar ortaya çıkıyor
Davranış alanında da bozulmalar yaşanabiliyor. Bu kişide sosyal içe çekilme olur, insanlardan izole olur böyle durumlarda. Daha çok tükenmişlik sendromu hizmet sektöründe çok fazla, insanlara hayır diyemeyen kişiler çok rahatlıkla tükenmişlik sendromuna girer. Hayır diyemediğinden dolayı içine atıyor ve ben tükendim yapamam diyor. Sanatçılarda ortaya çıktığını görüyoruz. Çekimleri yarım bırakabiliyorlar, seti terk edebiliyorlar.
Hep şikayet ederler ve olumsuza odaklanırlar
Ön belirtilerle hissedilebilen tükenmişlik sendromunda bu kişiler hep yakınır. Hep hallerinden şikâyet ederler. Küçük şeylerden mutlu olamazlar, sahip olduğu olumlu şeyleri göremezler hep olumsuz şeylere odaklanırlar. ‘Yoğun çalışmama rağmen çok az kazandığımı düşünüyorum, çok çabuk yoruluyorum, sebepsizlik, karamsarlık yaşıyorum’ derler. Bu kişilerde çabuk yorulmayla beraber unutkanlık da çok artar. Bu kişilerin çok kolay üzülen kişiler olduğunu görürüz. Çok alıngandırlar. Bu kişilerde fiziksel hastalıklar daha sık ortaya çıkmaya başlar. Mesela içinden gelerek gülmez. Cinselliği zevk almadan, görev gibi yapma eğilimindedir.
İş verimlilikleri düşebiliyor
Tükenmişlik sendromu yaşayan kişilerin işte verimliliklerinin düşüyor, küçük sorunları çok fazla büyütebiliyorlar. İşlevsellikleri çok düşüyor, iş doyumunu sağlayamayan kişiler oluyor. Bu sendromu en çok hizmet sektöründe ve sürekli aciliyet isteyen işlerde çalışan kişilerde görüyoruz. Bu kişilerin bir özelliği de sorumluluk duyguları yüksektir. Sorumluluk duyguları yüksek olduğu için kimseye hayır diyemezler ve ben yapamam başarısızlığına tahammül edemezler. ‘Başarısız olduktan sonra ölsem daha iyi’ gibi düşünceleri vardır aslında. Bu iyi niyetli bir yaklaşımdır ama insanın da bir sınırı vardır.
Küçük molalar verilmeli
Tükenmişlik sendromunu önlemek için kişinin iş yerinde duruma, şarta ve konumlara göre sorumluluk altına, yük altına girmesi gerekiyor. Küçük molalar vermek gerekiyor. Küçük molalar verilemez ise bir süre sonra moratoryum vermek gerekiyor. Tükendim, iflas ettim diyor. Her şeyden tükenince ona güvenerek başlanılmış işleri yarım bırakmış oluyor.
Beklenmeyen olaylar ve durumlar karşısında ümitsizliğe düşmeden olayların üzerine giden kişilerin kolay kolay tükenmişlik sendromuna girmediklerini gözlemliyoruz.
İş doyumu tükenmişlik sendromunu önleyebilir
Kişilerin iş doyumu bu sendromla başa çıkmada çok önemlidir. Kişi yapmalısın, başarmalısın, sen aslansın denilerek yüksek motivasyon alıp o işi yapamayınca kendini bırakıyor. Halbuki böyle durumlarda kişinin küçük başarılara ve ödüllere ihtiyacı var. Takdir, övgü, onay sözlerinin yoğun şekilde kullanıldığı işyerlerinde tükenmişlik sendromu daha az oluyor ama devamlı eleştirinin olduğu iş yerlerinde daha fazla oluyor. Negatif iletişimin olduğu, öfke, bağırma, çağırma ile korkutarak yönetilmeye çalışılan ortamlarda tükenmişlik sendromu artar. Diyalogla ve paylaşımla yönetileni, açık iletişimin olduğu iş yerlerinde tükenmişlik sendromu daha az oluyor.
Stresle başa çıkma becerileri öğretiliyor
Tükenmişlik sendromunda ilk başta ilaç tedavisine gerek görülmemektedir. Bu kişilerin sadece düşünce alışkanlıklarını değiştiriyoruz. Olaylara bakış tarzını, ele alış tarzını değiştiriyoruz. Böyle olunca stresin yönetilebilir olduğunu, stresle başa çıkmanın aslında bir yolu olduğunu öğreniyor ve yönetiyor.
Psikoterapi ile ortadan kalkabilir
Dünya Sağlık Örgütü, bu sendromu hastalık kategorisine alarak tükenmişlik sendromu olarak tanımlamıştır. Sendrom başlangıç döneminde fark edildiğinde psikoterapi ile ortadan kalkabilir.
Koruyucu dönemde yaşam felsefesi önemli
Tükenmişlik sendromu öncesinde bir koruyucu dönem yaşanmaktadır. Koruyucu dönemde kişinin yaşam felsefesi burada çok önemlidir. Ufak bir engelde küsersen tükenmişlik sendromuna girebiliyorsun ama acılar insanı geliştirir. Hatta bazı psikologlar doğum çeşitleri üzerinde araştırma yapmışlar. Normal doğumla ve sezaryanla dünyaya gelen çocukların stres seviyeleri ölçülmüş. Sezaryenle doğan çocuklar yani doğum kanalına girmeden doğan çocuklar anne karnından hemen kolayca çıkıyorlar. Bu çocuklarda topuklarına iğne batırıldığı zaman stres hormonu daha çok salgılanıyor ama doğum kanalından bir iki saat zorlanarak geçen çocukların topuklarına iğne batırıldığı zaman daha az stres hormonu salgılanıyor. Bu nasıl açıklanıyor? Bu çocuklar doğumun verdiği mücadele onları güçlendiriyor. Onun için Nietzsche’nin o sözü çok güzel bir sözdür: ‘Öldürmeyen darbeler güçlendirir.’
Psikolojik sağlamlık eğitimi güçlendiriyor
Tükenmişlik sendromu başladığının hissedildiği anda kişinin muhakkak A planına değil, B planına geçmesini tavsiye ediyoruz. Alternatif değişiklik oluştursunlar. Bu sendrom aceleci ve sabırsız kişilerde çok oluyor. Hemen, şimdi, çabuk olsun deyip aceleci, sabırsızlıkta yeni gençlerin en önemli risklerinden birisi. Biz onlara dayanıklılık eğitimi veriyoruz. Psikolojik sağlamlık eğitimi veriyoruz. Bunlardan bir müddet sonra güçlenerek çıkıyorlar.
Okunma : 2588
ÜHA