Türkiye, 6 Şubat’tan buyana Kahramanmaraş merkezli iki ayrı depremin acısını yaşıyor. 10 ili etkileyen depremde binlerce can kaybı yaşanırken; travmaların sıcaklığı hala devam ediyor. Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, travmanın sıcaklığının şu anda da devam ettiğini ve kişilerin güvende olduklarını hissettirecek desteğin oldukça önemli olduğunun altını çizdi. Tarhan, insanın olay yerinden kaçması, uzaklaşması ve özellikle çocukların uzaklaştırılması durumunda çözülmüş travmanın çözülmemiş travmaya dönüştüğüne dikkat çekti. Kişinin sevdiklerinin cenaze törenine katılıp, acıyı yaşamasının zihinsel olarak kabullenmeyi sağladığından bahseden Tarhan, “Kabullendikten sonra yönetmek daha kolay oluyor. Kabullenilmediği zaman travma açık yara gibi devam ediyor. Bu nedenle travmayı bütün ayrıntılarıyla olmasa bile yaşamak faydalıdır.” dedi.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, deprem travmasına maruz kalan kişilerin bu dönemde güvende olduklarını hissettiren desteklerin oldukça önemli olduğunun altını çizdi.
Üç günden uzun süren şoklara müdahale şart!
Deprem travmasına maruz kalanların özellikle şok döneminin hala devam ettiğini ATV'de Yayınlanan Müge Anlı ile Tatlı Sert Programına verdiği röportajda vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “7-8 gün olduğu halde hala devam ediyor. Bu şok döneminde genellikle bazı kişiler boşluk duygusunda olurlar. Bazı kişiler agresif olurlar, taşkınlık yaparlar. Kişilik yapısına göredir. Bazı kişiler de pasifleşirler, depresif olurlar. Bu dönemleri yaşayan kişiler var. Yardımın gitmesiyle 2-3 gün içerisinde bu şokların çoğu aşıldı. Zaten 3 günden fazla sürerse tıbbi yardım gerekiyor” uyarısında bulundu.
Bu matem yaşanmalıdır
Bu dönemde şu anda yaranın sıcaklığının devam ettiğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Travmanın sıcaklığı devam ettiği için şu anda kişilerin güvende olduklarını hissettirecek destek böyle dönemlerde çok önemlidir. Gelecekle ilgili kaygıların giderilmesi, netleştirilmesi çok önemlidir. Yakın çevreyle, arkadaşlarıyla bağ kurabilmeleri çok önemlidir. Cenazeler kaldırılmaya başlandı. Bu matemdir, bu matemi yaşayacak. Kaçılmamak gerekiyor. İnsan olay yerinden kaçarsa, uzaklaşırsa özellikle çocuklar uzaklaştırılırsa çözülmüş travma çözülmemiş travmaya dönüşür. Travmayı kafasında çözemiyor. Törene katılması, acıyı yaşaması kişinin zihinsel olarak kabullenmesini sağlar. Kabullendikten sonra yönetmek daha kolay oluyor. Kabullenilmediği zaman travma açık yara gibi devam ediyor. Bu nedenle travmanın bütün ayrıntılarıyla olmasa bile yaşamak faydalıdır.” şeklinde konuştu.
Hızla normalleşmeyi öneriyoruz
60 dakikanın 50 dakikası travma konuşuluyorsa ikincil travmanın hala devam ettiğine dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bunun için hızla normalleşmeyi önerdiklerinden bahsetti. Tarhan, “İkincil travma olarak tanımlanan bu durum, travmayı bizzat yaşamamış ama dolaylı olarak travmada yakınlarını kaybetmiş veya medyanın etkisiyle sanki içinde gibi yaşayan kişiler var ki bu en çok 11 Eylül olayında yaşandı. Sadece o bölgede yaşayanlar değil, bütün dünya o travmayı devamlı konuştu. Böyle durumlarda bir kimse 60 dakikanın 50 dakikası travma konuşuyorsa ikincil travma devam ediyor demektir. Bunun için biz hızla normalleşmeyi öneriyoruz. İlk baştaki yas dönemi bittikten sonra hızla normalleşmek gerekiyor yoksa ikincil travma devam eder, işlevsellik bozulur, insanlar evlerine ve işlerine gidememeye başlar, ruh sağlığı bozuklukları ortaya çok çıkar.” uyarısında bulundu.
Belirli saatlerde haber izlenmeli
Bu dönemde sürekli haber takibi yapmanın ikincil travmayı yaşatabileceği uyarısında bulunan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bununla ilgili zihinsel yaşantılar yaşıyor. Kişi gözünü kapamaya korkuyor. Flashback dediğimiz yeniden yaşantılamalar yapıyor. Sanki o travmayı bir hafta önce değil de bir saat önce olmuş gibi yaşıyor. Bir tık ses olsa hopluyor. Uyku derinliği bozuluyor. Bu travmalar ikincil travmanın var olduğunu gösterir. Bu nedenle kişi travmayla ilgili; ‘Benim üzerime ne düşüyor? Yardım edeceğim, bunu toplayacağım’ diyecek ondan sonra hemen rutine dönmesi gerekiyor. Şu anda bütün gün oturup televizyon izlemek o kişide ikincil travmayı yaşatır. Özellikle bir hafta geçtikten sonra muhakkak soğumaya bırakmak gerekiyor. Günde belirli saatlerde haberleri izleyip, daha sonra rutin hayata dönmemiz gerekiyor. Yoksa travma bir müddet sonra kontrolden çıkar. Travma kurbanları güvende olunduğunu, ülkenin bütün insanların bu konuda müthiş bir yardım içerisinde olduğunu bilirse bu dönemde gelecekle ilgili kaygıları azalır.” dedi.
Yaşanan travma, toplumsal ahlakın güçlenmesinde fırsat olarak görülmeli
Prof. Dr. Nevzat Tarhan travmanın şu anda toplumsal ahlakın güçlenmesi için bir fırsat olarak değerlendirilebileceğinden bahsetti. Tarhan; “Travma sonrası olgunlaşma ölçeklerimiz vardır. Travmalar insanın hayatında bireysel travmalar olduğu gibi doğal afetler olabilir, trafik kazası olabilir, her türlü yangın olabilir her türlü travmalarda travması sonrası olgunluk ölçeği var. Burada o kişinin bireysel algıları, farkındalığı gözden geçirilir. Daha sonra ilişkileri gözden geçirilir ve yaşam felsefesi gözden geçirilir. Kişi böyle durumlarda bu travmayı yaşadıktan sonra; ‘Bu bana neyi öğretti?’ diyebiliyor mu? Travma yaşadıktan sonra; ‘Artık insan ilişkilerine daha çok önem vereceğim, insanlara daha iyi davranacağım. İyi şeyler daha çok yapacağım, manevi değerlere daha önem veriyorum.’ gibi travma sonrası büyüme dediğimiz durumun davranışlarını yaparsa kişi travmadan kazanımla çıkar. Böyle durumlara hatta geliştiren travma diyoruz. Travma yaşanıyor, bir bedel ödeniyor fakat travma geçtikten sonra kişi travmayı doğru karşılarsa gelişiyor. Travmayı şu anda toplumsal ahlakın güçlenmesi için fırsat olarak değerlendirebiliriz. Çünkü dinler çoktur ama ahlak birdir. Hemen hemen bütün değerler aynıdır. Bunun için bu ahlaki değerleri topluma öğretmek için ciddi bir fırsattır. TOKİ evleri yıkılmamış ama diğerleri yıkılmış. Demek ki burada ciddi bir ahlaki sorun var. Biz şu anda travma sonrası büyümede en büyük yatırımı ahlaki yatırıma yapalım.” şeklinde konuştu.
Şu anda kıvılcım etkisi yapan sözler çok tehlikelidir
Kıvılcım etkisi olmaması için karar verici yöneticilerin toplumu toparlamak konusunda çok önemli bir rolü olduğu konusuna dikkat çeken Tarhan; “Her toplumda, her insanda hepimizin içinde kötücül bir parça vardır. Kötücül parça böyle durumlarda travmatize oluyor. Bazı kişiler bencilleşiyor hatta öyle ki; ‘Doğaya kızgınım, küskünüm artık çiçek bile dikmeyeceğim.’ diyen insanlar oluyor. Bu doğal bir şeydir. İnsanda ilk anda böyle tepkiler olur. Bunu genellememek gerekiyor ama bizim toplumumuz şu anda o bölgeye giden tırlardan yollar kapandı. Bizim insanımız burada büyük bir grup olarak, ana akım olarak çok ciddi empatiyle yaklaştı. Bu bir fırsattır. Radikallere bakarak genelleme, değerlendirme yapmamak gerekiyor. Burada şu anda kıvılcım etkisi yapan sözler çok tehlikelidir. Şu andaki sözler çok etkilidir. Gri propaganda dediğimiz propagandaya çok açıktır. Söylentiler, çeşitli dedikodular tesir yapar. Buna karşı çözüm açık, şeffaf olmaktır. Açık, şeffaf olup doğruları söyleyen bir kimse oyunu bozar. Bu nedenle psikolojik üstünlük karar vericilerde, yöneticilerdedir. Onun için karar verici yöneticiler toplumu toparlamak konusunda daha önce üç defa düşünüp konuşuyorlarsa şimdi dokuz defa düşünüp konuşmaları gerekir ki kıvılcım etkisi yapmasın.” dedi.
Çocuğun elinden tutmak, yalnız olmadığını hissettirmek bile yeterlidir
Çocukların anne, baba ya da güvendiği kişilere göre şekil aldığından bahseden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, çocuğun güvendiği kişilerin soğukkanlı olursa çocuğun da soğukkanlı olacağından bahsetti. Tarhan, “6-7 yaşına kadar olan çocuklar farklıdır, 6-7 yaşından sonraki çocuklar farklıdır. Genellikle çocuklar büyüklere bakarlar. Anne, baba ya da güvendiği kişiler panik yapıyorsa o da panik yapar. Küçük çocuklar için özellikle anne babalar soğukkanlı durursa o da soğukkanlı durur. Diğer çocuklar içinse böyle durumlarda; ‘Neden, niçin oldu?’ diye sorarlar. Böyle durumlarda çocuklara onların anlayacağı dilde cevaplar verilebilir fakat şu anda en önemlisi; ‘Bunu daha sonra konuşuruz. Bu olayın görünen sebepleri var, görünmeyen sebepleri var. Maddi sebepler var, manevi sebepler var. Bunları ayrıntılıca konuşuruz.’ diyerek çocuğu susturmamak gerekiyor ama sorgulayıp da fazla yargılayıcı, suçlayıcı yaklaştığımız zaman çocuk gelişen ruhunda ona travma etkisi yapar. ‘Bu kaçınamayacağımız bir şey, hayatın bir gerçeğidir. Böyle bir gerçeğe karşı tekrar önümüze çıkmaması için ne yapmamız lazım, bundan sonra hayatımıza depremden önce, depremden sonra gibi yeniden düzenleyeceğiz.’ diyerek çocukta suçluluk, pişmanlık duygusu uyanmayacak. Kendini kötü hissetmeyeceği, hayata karşı motivasyon kaybetmeyeceği yaklaşımlarda bulunulur ama elinden tutmak, yalnız olmadığını hissettirmek bile yeterlidir. Çocukların yanında büyükleri varsa, büyükler soğukkanlı olursa çocuklar rahat yapıyor. Koruma altına alınan çocukların büyük ihtimal bir kısmının yakınları çıkacaktır ama onlara bir yardım gerekebilir. Orada anne yerini tutacak kişi orada bakıcılar devamlı değişiyor. Konuşacağı bir kimse yok, onun için oralarda muhakkak sosyal çalışmacı yeterli değil, o çocuklara psikolojik danışmanlık gereklidir. Mümkün olduğu kadar kişi değişmemelidir. Bağ kuracağı bir kişi olmalıdır.” ifadelerini kullandı.
Bakım vereni sabit tutmak, mümkün olduğu kadar anne yoksunluğunu gideriyor
Prof. Dr. Nevzat Tarhan bakım vereni sabit tutmanın mümkün olduğu kadar anne yoksunluğunu giderdiğine dikkat çekti. Tarhan; “0-3 yaş çocuklarda ideal olan koruyucu annedir. Devamlı tutarlı, kararlı ilişki gerekiyor. Bizim kültürümüzde bakıcılar çocuklara çok sıcak yaklaşıyorlar. Mümkünse bakım evlerinde anne işe gider gibi, gündüz aynı bakıcı bakar çocuğa akşam eve gider ama ayrılırken; ‘Sabah geleceğim.’ diye ayrılır. Vedalaşarak ayrılır. Böyle olursa anne yerine geçen kişinin ertesi geleceğini bildiği için o terk edilme korkusu, hayata yabancılaşma duygusu olmaz. Bakım vereni sabit tutmak mümkün olduğu kadar anne yoksunluğunu gideriyor. 0-3 yaş arasındaki çocuklar 3 yaşından sonra artık yavaş yavaş kreşe gidebiliyor. Orada arkadaş olabiliyor ama bağlanabileceği, güvenli bağlanma geliştirmek önemlidir. Çocuk güvende hissederse gelecekle ilgili riskli davranışları biliyor, hayatı öğrenmeye başlıyor, çevreyle ilgilenmeye başlıyor. Güvende değilse çocuk içine kapanıyor. Bu nedenle onun güvenli davranışının olabilmesi için muhakkak; ‘Dünya güvenli, hayat güvenli.’ dedirtebilecek sosyal ortamı desteklemek gerekiyor.” şeklinde konuştu.
Okunma : 1040
ÜHA