Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bu yıl 8’incisi düzenlenen Sultanbeyli Kitap Fuarında okurları ile buluştu. “Psikoloji Sohbetleri” başlığı altında söyleşi gerçekleştiren Tarhan daha sonra kitaplarını okurları için imzaladı. Sosyal hayattaki ilişkilerde yalan ve haram kavramlarının çürütücü etkisinden bahseden Tarhan, bu iki kelimenin sosyal hayatın en büyük iki virüsü olduğunu söyledi. Toplumu koruyan normların bu zamanda korunması gerektiğine de değinen Tarhan, sosyal toplumun koruyuculuğunun zayıfladığının altını çizdi. Tarhan, bu zamanın iyinin de kötünün de çoğaldığı bir zaman olduğunu vurguladı.
21-29 Eylül tarihleri arasında Sultanbeyli Kent Meydanında düzenlenen 8’inci Sultanbeyli Kitap Fuarında, Türkiye’nin önde gelen 80 yayınevi ve markasından 150 yazar, okurlarla buluştu.
Fuarda kitapseverlerle buluşan Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ilk olarak Gazeteci Şaban Özdemir moderatörlüğünde “Psikoloji Sohbetleri” konulu söyleşi gerçekleştirdi.
“Bu zaman iyinin de kötünün de çoğaldığı bir zaman…”
Sultanbeyli Belediye Başkanı Ali Tombaş ile başkan yardımcılarının da katıldı programda Tarhan, bu zamanda insanın kendisini ayakta tutabilirse, diğer çağlara göre daha güçlü olabileceğini söyledi. Tarhan; “Bu zaman iyinin de kötünün de çoğaldığı bir zaman. İnsan psikolojisini böyle fırtınalı bir zamanda muhafaza etmesi ve geliştirmesi çok zor. Durgun denizde yüzmek kolaydır ama fırtınalı denizde yüzmek zordur. Öğrendiğiniz zaman da iyi yüzücü olursunuz. Bu zamanda böyle zor bir zaman. Bu zamanda insan kendisini ayakta tutabilirse, istikametini koruyabilirse, doğru hedeflere yönelebilirse diğer çağlara göre daha güçlü, daha gelişmiş insanlar olabiliriz. Yani bu nedenle bu zamanların muhakkak tehditleri ve zorlukları var ama aynı zamanda fırsatları ve avantajları da var. Biz sürekli tehdide odaklanırsak devamlı gerilim içerisinde oluruz. Sadece olumlu yönden odaklanırsak da hata yaparız, devriliriz. Olumluyu ve olumsuzu bileceğiz ama olumluyu düşünerek ilerleyeceğiz. Böyle olursa huzurlu olabiliriz. Kendimizi daha iyi geliştirmiş oluruz. ‘Kötü zamandayız’ deyip kimseye güvenmemek de insanı yalnızlaştırıyor, devamlı gerilim içerisinde tutuyor. İyilerin ve kötülerin çok olduğu bir zamandayız…” ifadelerini kullandı.
“Sosyal toplumun koruyuculuğu zayıfladı”
Okurların yoğun ilgi gösterdiği söyleşide toplumu koruyan normların bu zamanda korunması gerektiğine dikkat çeken Tarhan, bu zamanda sosyal yardımın da bozulduğuna vurgu yaptı. Tarhan; “Geçmiş çağlarda geniş aile vardı. Gençler evlendikten sonra bir problem olduğu zaman aile büyüklerine gidip sorabiliyorlardı. Toplum daha destekleyici bir toplumdu. Her mahallede bir dergâh vardı, onlara gidip soruyorlardı. Bu zamanda yardım edecek sosyal yardım da bozuldu. Sosyal toplumun koruyuculuğu zayıfladı. Toplumun koruyuculuğu zayıflayınca ne oldu? Dış kaleydi, toplum kaleydi ailemizi koruyordu, gençleri koruyordu. Bu kale yıkıldı. Bir toplumu koruyan yasal normlar vardır, kanunlara, kurallara uymaktır. Sosyal normlar vardır, gelenek göreneklerdir. Üçüncüsü de vicdandır. Bu üçünün korunması gerekir.” şeklinde konuştu.
“Yalan ve haram sosyal hayatın en büyük iki virüsüdür”
Okurlardan gelen soruları da cevaplayan Tarhan sosyal hayattaki ilişkilerde yalan ve haram kavramlarının çürütücü etkisinden bahsetti. Tarhan; “Yakın ilişkilerde ve yaşantılarda insanın en önemli ihtiyacı güvenlik ihtiyacıdır. Evin sığınak gibi olması, güven alanı olması çok önemli. Biz daha önce evliliğe sevgi yuvası diyorduk ama son yıllarda anlaşıldı ki evlilik güven yuvası. Sevgi bir yöntemdir ama amaç evin güvenli alanı olmasıdır. Kişinin kendini evinde, güvende hissetmesi evinin sığınak gibi olması. Zaten Ayet-i Kerime de vardır, ‘Sizi birbirinize güven hissettirebilmeniz için huzur verebilmeniz için yarattık.’ diyor. Yani bu manada güven duygusu en büyük amaç. Bu yakın ilişkilerin tipik örneği ailedir. Muhakkak her evlilikte önce sevgi var ama ‘Sevgi + Dürüst İş Birliği = Ömür Boyu Aşk’ ortaya çıkıyor. Yani sağlıklı, dürüst iş birliği olmadıkça güven oluşmuyor. Yalan ve haram varsa o ilişki iyiye gitmiyor. Yani bu iki kelime sosyal hayatın en büyük iki virüsüdür. Bu virüs sosyal virüstür yalan ve haram. Bir insan bu iki virüse bulaştığı zaman hızla çürüyor.” dedi.
Haya ve merhamet duygusu…
Haya ve merhamet eksikliğinin etkilerinden bahseden Tarhan; “Hz. Muhammed, ‘Ahir zamanda çocuklarınıza şeytan musallat olacaktır.’ diyor. Birisi de ‘Nasıl anlarız ey Allah’ın Resulü?’ diye soruyor. Hz. Muhammed ise diyor ki, ‘İki şeyden anlarsınız, birincisi haya eksikliği, ikincisi merhamet eksikliği.’ Haya duygusu utanma duygusudur. Utanma duygusu zayıfladığı zaman insan hem bencil oluyor hem başkasının hakkını, hukukunu düşünmüyor. İkinci de merhamet duygusunun zayıflaması. Merhamet duygusunun zayıflaması zalimliğin artması, zulmün artması ve sadece benim çıkarım, benim hakkım diyen kişilerin çoğalmasına sebep oluyor. Demek ki öyle bir zaman gelecek ki o zamanda bu iki özellik azalacak. Yalan, utanma duygusu ve merhamet duygusu azalacak. O halde bunun çözümü bu iki duyguyu kuvvetlendirmek. Sevgi bir su gibidir. Saygı da onun kabı gibidir. Yani eğer saygı kabı yoksa sevgiyi tutamazsınız kontrol edemezsiniz. Saygı da nerede duracağınızı bilebilmektir. Sevginin daha büyüğü var, içinde karşılık beklenmeyen sevgi, karşılıksız sevgi ki şefkattir. Saygının da daha büyüğü saygı duyduğunuz şeyi incitmeme ihtiyacı vardır ki nezakettir. Bu duyguları önce kendi iç dünyamızda yapacağız. Kendi iç dünyamızı inşa edeceğiz.” ifadelerini kullandı.
“Önce kendimizin lideriyiz”
Liderlik kavramına da dikkat çeken Tarhan, evde anne babanın yatay koalisyon kurarak liderliği yönetmeleri gerektiğini söyledi. Tahan; “Herkes bir liderdir. Önce kendimizin lideriyiz. Kendi arzu ve dürtülerimizi yönetiyoruz. Kendi beynimizin kimyasını yönetiyoruz. Önce kendimize lider olacağız. Ondan sonra ailenin lideri, çocuklarımızın lideri olacağız. Evde anne babanın ortak liderliği olacak. Eş başkanlık sistemi olacak. Kadın erkek ortak lider olacak ve birlikte hareket edecekler. Anne baba yatay koalisyon oluşturacak. O koalisyonun içinde bir problem olduğu zaman anne baba ortak dil kullanırlarsa eğer çocuklar hemen uyuyorlar ama anne farklı baba farklıysa çocuk işine geleni alıyor. Veyahut da bazen anne bir çocuğu baba bir çocuğu tutuyor. Dikey koalisyon oluyor. Evde huzur olmuyor çünkü kutuplaşma var. Biri A derse öbürü B diyor. Böyle durumda hakikati ortaya çıkarma niyeti ve amacı ortadan kalkıyor.” şeklinde konuştu.
“Adaletli olmak için iyiliği unutmayan insana görünmeyen bir el yardım eder”
Adaletli olmak için iyiliği unutmamak gerektiğini dile getiren Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, devletin en büyük rolünün adaleti sağlamak olduğunu vurguladı. Tarhan; “Adalet örümcek ağına benzer, zayıf sinekler takılır, kuvvetli sinekler deler geçer. Adaletin olmadığı yerde güven olmaz. Güvenin olmadığı yerde de huzur olmaz. Devletin vazifesi adaleti sağlamaktır. İnsanın hep adaletli kararlar vererek ilerlemesi kolay değil ama buna niyet etmek, bunu hedeflemek lazım. Öyle olursa görünmeyen bir el yardım ediyor. Adaletli olmak için iyiliği unutmayan insana görünmeyen bir el yardım eder. Adaletsizlik yapmaya fırsat vermez ama bunda samimi olacak. Onun için devletin en büyük rolü adaleti sağlamaktır. Adaletin sular seller gibi aktığı yerde huzur olur. Huzur olan yerde de yatırımlar artar ekonomi düzelir, insanlardaki psikiyatrik hastalıklar azalır.” ifadelerini kullandı.
“İnsan doğru yaşarsa mutlu olabilir”
Tarhan’ın gündemine olan konu başlıklarından biri de pozitif psikolojiydi. Pozitif düşünebilmek için yapılması gerekenlerden bahseden Tarhan; “Pozitif düşünceyle yola çıkan biri yaşadığı ufacık bir olayda tüm motivasyonu yerle bir olabiliyor. Pozitif düşünce, polyannacılık değildir. Polyannacılıkta ağzındaki lokmayı vermek vardır. Yani her şeye evet demek vardır. Böyle olursa çok iyi kullanılırsınız. Normal psikoloji patolojiyle, hastalıklarla uğraşıyor, hastalığı sıfıra indirmeye çalışıyor. Pozitif psikoloji ise hastalığı olmayan bir insanın daha mutlu, daha sağlıklı olması için yaşam kalitesinin daha iyi olması için çalışıyor. İnsan doğru yaşarsa mutlu olabilir. Doğru yaşamayı başarabilmek önemli. Zaten hastalıkların yüzde 60 -70’i yaşam stili hatası ile ilgili. Yaşam alışkanlıklarını, beslenme alışkanlıklarını, eğlence alışkanlıklarını, sosyal alışkanlıklarını düzelttiğin zaman yaşam kaliten artıyor.” şeklinde konuştu.
“Kendilerini özel ve önemli görürler, övgü ile beslenirler…”
Bir soru üzerine narsisizimi de ele alın Tarhan, narsistlerin yetersizlik duygularını bastırmaları için özgüvenli rolü oynadıklarına dikkat çekti. Tarhan; “Narsistler, özgüvenli görünürler. Bu kişilerin bir kısmı pozisyona göre doğru rol oynayan, doğru davranan kişilerdir. Bir kısmı da kendi iç dünyasındaki mücadelelerinden dolayı öyledir. Bazıları mezarlıktan geçerken ıslık çalarlar. ‘Adama bak, mezarlıktan geçiyor ıslık çalıyor ne kadar cesur.’ dersiniz. Halbuki o içindeki korkuyu bastırmak için ıslık çalıyor. Narsistlerin özgüveni böyledir. Kendi iç dünyalarındaki eziklik, yetersizlik duygularını bastırmak için özgüvenli rolü oynarlar. Bu tarz kişilerin kibir duygusu yüksektir. Kendilerini özel ve önemli görürler, övgü ile beslenirler, eleştiriye kapalıdırlar. Eleştirdiğiniz zaman seni hainlikle suçlarlar. Bir insan eleştiriye açıksa narsist olamaz.” dedi.
“Sevdiği kişiyi kaybetmemek için her dediğine ‘evet’ diyorlar”
Hayır diyememekle kaybetme korkusunun arasındaki ilişkiden bahseden Tarhan; “Bazı insanlar var ki hayır diyemezler. Yani hayır dedikleri zaman kendilerini dışlanıyor gibi görürler. Bu kişiler hep fedakârlık yaparak aidiyet duygularını öyle devam ettirebiliyorlar. Yani hep evet diyerek bir evliliği kaybetmek istemiyor. Sevdiği kişiyi kaybetmemek için her dediğine evet diyorlar. Yanlışına da evet diyorlar. 50 yaştan sonraki boşanmaların en büyük sebebinde bu vardır. Elimizde normlar olacak. Ahlaki normlar, sosyal normlar, vicdanı normlar olacak. Bu normlarımıza uygun evet veya hayır dememiz lazım.” ifadelerini kullandı.
“Karanlıkla mücadele etmenin en güzel yolu bir mum yakmaktır”
İnsanın içindeki iyi ve kötü parça hakkında bilgi veren Tarhan; “İçimizdeki vahşi atı terbiye edelim. Psikolojide buna kötü parça deniyor. İçimizde iyi parça var, kötü parça var. Kötü parçanın adı nefistir. Kötü parçayı eğitirsek iyi parça kendiliğinden ortaya çıkıyor. Kötü parça karanlık gibiyse iyi parça aydınlık gibi. Bunun için iyi parça büyüdükçe kötü parça küçülüyor. İyi ve güzel şeyler yaptıkça kötülük ve karanlık kendiliğinden azalıyor. Karanlıkla mücadele etmenin en güzel yolu bir mum yakmaktır. Soğukla mücadele etmenin en güzel yolu bir soba yakmaktır. Onun için şikâyet etmek yerine pozitife odaklanabilmek, negatif ile mücadele etmek gerekir.” şeklinde konuştu.
Okurlar imza için uzun kuyruk oluşturdu…
Tarhan, söyleşinin ardından okurları için kitaplarını imzaladı.
Tarhan için uzun kuyruklar oluşturan okurlar, kitap imza ile Tarhan ile sohbet etme ve fotoğraf çektirme fırsatı da buldu.
Okunma : 761
ÜHA