TARHAN Ailesinin Soy Ağacı

PSİKOLOJİK BİR NİTELİK OLARAK İYİLİK

PSİKOLOJİK BİR NİTELİK OLARAK İYİLİKÜsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan'ın Diyanet İşleri Başkanlığının düzenlediği İyilik Ekseninde Aile Forumunda yaptığı "Psikolojik bir nitelik olarak iyilik"  başlıklı konuşmasının tam metnidir:

Çocuğunu öyle karşıla ki eve geldiğinde en güzel yere geldiğini hissetsin, eşini öyle karşıla ki yanına geldiği zaman en doğru kişinin yanına geldiğini hissetsin, anneni öyle karşıla ki doğumundaki ağrıları lezzetle takas etsin, babanı öyle karşıla ki ömür boyu bir başka evlada imrenmesin, fakiri öyle karşıla ki ona serdiğinden daha büyük bir dua sofrası sersin, zengini öyle karşıla ki gönlünü gördüğünde senin gönlünün fakirliğinden kahretsin… Bu ancak kişinin karşılıksız iyilik yapmasıyla olur. Aile bağlarını güçlendirmek günümüzde çok önemli. Ailemize, değerlerimize sahip çıkmamız, ailemizi güven yuvası haline getirmemiz bugün en temel görevlerimizden biri olmalı. Zevkçiliğin, benmerkezciliğin, yalnızlığın ve mutsuzluğun aileyi tehdit eden en büyük sorunlar olarak karşımıza çıktığı bugünlerde karşılıksız, sessiz iyiliklerle ailelerimizdeki güven ilişkisini oluşturmamız gerekiyor.

Neden güven yuvası?

Selam kavramı şu an ailedeki teorileriyle çok örtüşüyor. Daha öncelerden aileler sevgi yuvası olarak kabul ediliyorken şuanda psikolojik teorilerde güven yuvası olarak görülüyor. Evin, ailenin sığınak olması önemli. Güvenli alan olması çok daha önemli. Güvenli alan için önce korkunun olmaması gerekiyor. Korkunun olmaması için de sevginin olması gerekir. Ben nasıl bir aile ortamı hazırlarsam orası güvenli bir alan haline gelir sorusunu sormalıyız kendimize. Güvenli alan haline gelmediği zaman temel kavramlardan birisi eksik olur. Bununla ilgili bir hikâye paylaşmak isterim.

İtalyalı kızın Müslüman olma gerekçesi…

Mısırlı bir ailenin kızı İtalya’da okuyor. İtalya’da okurken bir kız öğrenciyle arkadaş oluyor. Ve birbirlerinin evlerine gidip gelmeye, kalmaya başlıyorlar. Bir süre sonra İtalyalı kız Müslüman olmaya karar veriyor. Mısırlı arkadaşı ise ona soruyor. Neden Müslüman olmaya karar verdin? İtalyalı kızın bunun üzerine cevabı: “Ben bir sizin aileye bakıyorum bir de kendi aileme. Çok fark görüyorum. Sizin ailede gördüklerimden sonra bizim ailede kadın erkek savaşı olduğunu fark ettim. Ben dedim, sen dedin, benim dediğim olsun, senin dediğin olsun…vs. çatışmalı iletişim var. Oysa sizin ailenizde baban annenin eksiğini, annen de babanın bir eksiğini tamamlıyor. Bu nasıl oluyor, deyip konuyu araştırdığımda kökeninin aslında Kur’an-ı Kerim’de olduğunu gördüm.”

Ailede rekabet değil tamamlayıcılık önemli…

Bunun üzerine bizlerin ailesinde rekabet değil de tamamlayıcılık önemli. Kur’an-ı Kerim’de kadın erkek tamamlayıcılığı var. Batılılar bize bu yüzden hayran oluyorlar, ancak bu konuda son yıllarda iyiye bir gidişimiz yok. Ailede ciddi bir kriz var. Öyle ki TÜİK verileri de gösteriyor ki ilk beş yılda boşanma oranı Türkiye’de %39, Batılılarda bu %60’ı geçmiş durumda. %39, Türkiye’de ciddi bir kriz işaretidir. Aile toplumun yapı taşıdır. Nasıl ki bir binanın taşı binayı taşır, ailede toplumun yapı taşıdır. Bu nedenle aile konusu birinci öncelikli konu olması gerekiyor. Ailede iyilik kavramı da bu açıdan çok önemlidir.

Biliyorsunuz selamlaşanlar el sıkışır… Bunun amacı nedir? Elimde silah yok demektir. O derece insanlar birbirine güvenmiyor ki böyle selamlaşıyor. Güven oluşur burada. İyilik yaptığında iyilik görürsün. Batı da bunun farkında ve şuanda rastgele iyilik programı yaptırıyorlar. Bunu genelde ise liseli öğrencilere yapıyorlar. Bunun bizim kültürümüzde karşılığı sadaka kavramıdır. 50 sene önce sadaka kültürü diye bizimle dalga geçiyorlardı. Şimdi liseli öğrencilerine yaptırıyorlar ve sessiz iyilik diye komuniti servis diyerek topluma, yaşlılara yaptırıyorlar. Sonrasında bunu raporluyor, öğrenciler karşılığında not alıyor. Bizim terk ettiğimiz kavramları batı yeniden keşfedip, hayata geçirmeye çalışıyor.

NATO Strateji uzmanı 3. Dünya savaşı mermisinin internetten atılacağını söylüyor. Beyinlerimiz hacklenecek diyor! ABD’nin savunma fonunun paylaştığı çarpıcı bir kesitinden de yeri gelmişken bahsetmek istiyorum.

Kötüye gidişi pozitif psikoloji ile durdurmak mümkün mü?

ABD’de, 25 yaşındaki 3 genç AİDS nedeniyle ölüyor, 25 tanesine bir günde HİV virüsü bulaşıyor. 6 çocuk intihar ediyor. 18 yaşın altındaki 342 çocuk şiddet suçundan tutuklanıyor. Ergen annelerden 107 tane bebek doğuyor, 2 bin 38 çocuk okulu terk ediyor, 6 bin 40 çocuk tutuklanıyor. 135 bin çocuk okula silah götürüyor. 2000’li yıllarda elde edilen bu rapordan sonra federal hükümet paniğe kapılıyor ve bir üniversite 5milyon dolarlık bir grand veriyor. Bu grand sonucunda çalışma yapılıyor üç sene süren çalışma 2008 senesinde bitiyor. 2009’da ilk kongre “Pozitif Psikolojisi” ismiyle yapılıyor, mutluluk bilimi kongresi. Bilim insanları dünyadaki bu kötüye gidiş için kafa yoruyor ve pozitif psikoloji ile dünyadaki kötüye gidişi düzeltmeye çalışıyor. Son yıllarda bilimin pozitif psikolojiyi konuşuyor olması tesadüfi bir durum değil. Peki pozitif psikoloji ile ne konuşuluyor, ne amaçlanıyor? Pozitif psikoloji bize ne öğretiliyor?

Batı, yalnızlık krizi yaşıyor!

Bu dönemlerde İngiltere’de yalnızlık bakanlığı kurulmaya çalışılıyor. Çünkü İngiltere’de 8,5 milyon İngiliz ileri yaşta yalnız yaşıyor. İntiharlar, yaşlılarda ani ölüm vakaları artmış durumda. Yalnızlık gibi krizi yaşıyor batı. İnsanlar birbirlerine iyilikten kaçtıkları için böyle oluyor, iyiliği terk etmiş olmanın sonucu bu. Çıkarcılığı, ortalığa çıkartma kültürü var batıda. Bir şiddet örneği vermek istiyorum. 2000’li yıllarda Timothy Vakası diye geçiyor. Kişi 200 binaya bomba koyuyor, sonucunda 200 kişi yaşamını kaybediyor. Oklohoma bombacısı olarak da kayıtlara geçiyor. Timothy, mahkemede şöyle diyor: “Ben sizin ürününüzüm.”

Harvard’da 2015 yılında pozitif psikoloji ders olarak konulmuştur. Merhametli olmak, paylaşımcı olmak, minnettarlık, empati gibi kavramlar öğrencilere öğretiliyor. Bunlar aslında bizim değerlerimiz, Anadolu irfanıdır. İyilik kavramı içerisinde modül geliştirilmiş ders olarak anlatılıyor. Çığır açan ders olarak tanımlanan Pozitif Psikoloji en çok tercih edilen ders olmuş. İkincisi Yale Üniversitesinde okutulmaya başladı. Geçen sene konuldu, mutluluk bilimi dersi… Bu ders Yale Üniversitesinde de en popüler ders olarak kayıtlara geçti. Bu derste, karşı tarafı mutlu ederek mutlu olunabileceği öğretiliyor. Mutluluk denilince kendine mutluluk anlaşılıyor fakat pozitif psikoloji empatiyi öğretiyor. Başkalarının hak ve ihtiyaçlarını da göz önüne alarak karşı tarafı mutlu etmek bizi mutlu edeceğini öğretiyor. Bu, iyiliğin bilimsel metodolojinin ders haline getirilmesi ve sunulmasıdır. Üsküdar Üniversitesi olarak ise biz bu dersi 2013 yılından bugüne okutuyoruz. Ve biz bu derste şunu fark ediyoruz, babamla aram düzeldi, madde kullanıyordum bıraktım diyen öğrencilere rastlıyoruz. Pozitif psikoloji dersi bütün dünyada yayılıyor. Bu dersin özü Kur’an-ı Kerim ahlakı. Kur’an-ı Kerim’deki kavramlar. Biz bu kavramları doğru bir şekilde yerine getirmekle mesulüz. Bunu yapabilmek içinde kendimiz yaşamalıyız. İbn-i Haldun’a soruyorlar çocuklarımızı nasıl terbiye edelim diye? ‘Çocuklarınızı terbiye etmenize gerek yok siz kendinizi terbiye edin onlar zaten terbiye olurlar’ demiştir. Çocuk zaten bizi örnek alıyoruz, önce kendimizi düzeltmeliyiz. Ama biz öyle değiliz… Alıyoruz çocuğu karşımıza, konferans veriyoruz, vaaz veriyoruz. Sen böyle yalan söyleme diye çocuğa dört saat konuş sonra bir yalan söyle çocuk ona bakacak, söylediklerine bakmayacak. O yüzden çocuklara en çok rol model olmamız, örnek olmamız onları etkileyecektir.

İyiliğin PR’ı olmaz!

Buradan yola çıkarak da modernizmin bir hastalığına dikkat çekmek istiyorum: Popüler psikiyatri tanımı olan Kaliforniya Sendromu. Kaliforniya denildiği zaman hep Amerikan rüyası gibi söz edilir. Bu, orada ciddi şekilde yaygınlaşan bir sendrom. Kaliforniya Sendromunun 4 özelliği var: Birincisi Hedonizm yani zevkçilik; yani bu tip insanlar bütün hafta çalışıyor, hafta sonu iki gün de eğleniyorlar. Eğlenmediği zaman kendini kötü hissediyor. Zevk peşinde koşmayı kendine ego ideali olarak seçmiş. İkincisi bu kişiler egosantrik oluyor yani benmerkezci. Sadece kendi çıkarını ön planda tutuyor. Eşi hasta oluyor, “Ben dünyaya bir kere geldim, böyle yaşayamam” diyerek eşinden ayrılıyor. Ailede şunu görüyoruz, çift terapisinde rastlıyoruz çok sık. Batılılar şöyle diyor “Aile önemli değil sen önemlisin. Kutsal olan sensin” çift terapistine yönlenirken boşanma için çalışan terapistlere dikkat etmek gerekiyor. Biz aile kutsaldır terapisi uygulamaya çalışıyoruz.

İyilik, ilahi hedefe uygun olmalıdır… 

Dindar bir adam vardı, adam herkese iyilik yapıyor ama evde terör estiriyor. Anadolu’da bir söz vardır: “Elin iyisi, evin ayısı” diye. İyilik, ilahi hedefe uygun olmalıdır. İlahi hedefe uygun olan iyilik Allah rızası için yapılan iyiliktir. Diğeri sadece dışardakiler bana iyi desin diye yapılır. İyiliğin PR’ı olmaz. Gizli iyilik olması lazım. Sessiz iyilik önemlidir.

Benmerkezcilikle ilgili bir örneği daha paylaşmak istiyorum. Bir kişinin ilerde annesi hasta oluyor, kendisi tatilde, belediye telefon ediyor. Bunu kulağımla duydum, “Anneniz evinde vefat etti. Cenazeyi biz mi kaldıralım” diye soruyorlar. Kendisi Havai’de tatilde, “Siz kaldırın” diyor. Bu ve benzeri vakalar gittikçe artıyor. Hatta Almanya’da yaşanmış bir örnek daha var. 70 yaşında bir çift intihar ediyor. Mektup yazıyorlar. “3.5 aydır kapımızı kapıcıdan başka çalan kimse olmadı” diyorlar. Böyle bir nesil var. Benmerkezci. Çocukları ve torunları ziyarete gelmiyor.  Bunun sonucunda insanlar yalnız kalıyor.

Kaliforniya Sendromunun üçüncüsü yalnızlık. Benmerkezci bir yaşam süren kişiler ilerleyen dönemlerde yalnız kalıyor. Daha sonra mutsuzluk ortaya çıkıyor. Sonrasında mutsuzluğunu gidermek isteyen kişiler buna çare arıyor. Örneğin, Newyork’ta o gökdelenlerin arasında uyuşturucu kontrolü için bir çalışma yapılıyor ve kanalizasyonlardan örnek alınıyor. Çıkan sonuç çarpıcı! Araştırma sonuçlarından yoğun antideprasan kullanımı gözleniyor. Yani bu bölgedeki kişiler o kadar çok kullanılıyor… Bu bağlamda şunu söyleyebiliriz ki Batı önce hasta ediyor, sonra tedavi…

Burada aileyi hasta eden hastalıklara da vurgu yapmak istiyorum. İlki sekülarizm, dünyevileşme… Bu kişiler sadece dünya zevkini düşüyor. Anadolu’da bir söz vardır ‘ Paralandı, paralandı…’ diye. Bir erkek, ikinci, üçüncü evliliğini yapıyor. Adaleti düşünmüyor sonrada dördüncüyü alırım diye korkutuyor. Ama ben ikinci eşi olup da mutlu olanı görmedim, fıtri değil.

Güven olmayan evde sağlıklı bireyler yetişemez!

Aileyi hasta eden ikinci durum ise sosyal anomi. Sosyal normlar toplumda bozuldu. Bir zamanlar aileyi koruyan, duvar olan komşular, akrabalar vardı. Olumsuzluk anında müdahale eder, yapma etme derler ve aile bütünlüğünü korurlardı. Fakat artık bunlar bozuldu. Aile artık son sığınak durumunda. Anne, baba veya eşler eski zamana göre aileyi korumak için şimdi daha fazla enerji harcamak durumunda. Aileyi bu dönemde sosyal medya, dijital bağımlılık da ciddi tehdit ediyor. Çocuğu ve aileyi önemli derecede etkiliyor. Evi güven ortamı haline getirmek gerekiyor. Bu çok kritik bir mesele. Güven ortamı olan eve hem çocuk hem de eş koşacak gelir. Evlerimizin sıcak bir yuva, sığınak olması gerekiyor. Bunu bir ailede sağlayabiliyorsak yetişen çocuklar da sağlıklı olur. Güneş olmayan bahçede çiçek yetişemiyorsa güven, sıcak olmayan bir evde de sağlıklı bireyler yetişemezler.

İnsanlardaki iyi duyguları ortaya çıkaran özellikler konusunda ise yaşanmış bir örnekten bahsetmek istiyorum. Genç, bir gün psikolojik destek için danışmanlığa gidiyor… Orada kendisine, sevdiğiniz insana bir hediye almanın öneminden bahsediliyor. Hediyeleşmenin bir sevgi dili olduğu konuşuluyor. Bunun üzerine o genç de sevgisini göstermek için patronuna bir hediye kravat alıyor. Bunun üzerine, sert ve bir o kadar da aksi olan patronu hediye karşısında ‘Benden ne menfaatin var’ diyerek genci tersliyor. Bunun üzerine de genç ‘Ben bir kişisel gelişim seminerine gittim. Orada kişinin sevdiği birine bir hediye almasının önemi ve gerekliliğinden bahsedildi. Bunun üzerine size hediye almak, sizi sevdiğimi göstermek istedim’ dedi. Bunun üzerine patron mahcup oluyor.
Sonrasında olanları patron düşünüyor ve eve giderken mantıklı bulduğu davranış için harekete geçiyor ve oğluna bir hediye alıyor. Hediye karşısında patronun oğlu ağlamaya başlıyor. Ve cebinden bir ip çıkarıyor… ‘Bu iple bugün kendimi asacaktım. Beni kimsenin sevmediğini düşünüyordum. Artık kendimi asmayı düşünmüyorum, çünkü beni seven biri var’ diyor.

Bakın rastgele bir iyilik nasıl bir şeye sebep oldu. İyilik bunun için çok önemli. Peygamberimize baktığımızda eline geçen her parayı rastgele dağıtırmış, en üst derecede cömertlermiş. Mesela; serçesi ölmüş bir çocuğa baş sağlısına gidiyor Resulullah. Bu iyiliktir o çocuğun kalbini kazanıyor. Ve o iyilik karşı tarafın içindeki iyi ve güzel şeyleri yeşertiyor. Öyle bir psikolojik bir etkisi var. Çıkar olmadan, şartsız yapılan iyiliklerin o içtenliğin ve samimiyetin büyüsel bir etkisi var. Niyetin nörobiyolojisidir. İyi niyetliysek karşı tarafın beynindeki ayna nöronlar harekete geçiyor. İyi niyetliysek mutluluk duyuları harekete geçiyor.

Budist rahipler üzerinde yapılmış deneyler var. Onlara korkutucu, yanık resimler gösteriliyor. Bir de normal bir ABD’liye gösteriliyor. Sonrasında beyin görüntülemeleri alınıyor. Normal kişilerde beyinde korku ile ilgili alanların harekete geçtiği gözlemlenirken, Budist rahiplerin ise acıma duygusu ile ilgili alanlar ve mutlulukla ilgili alanların harekete geçtiği tespit ediliyor. Mutluluk bilimine bunlar hep başlangıç olmuştur. Kişinin korkup kaçmak yerine karşı tarafa yardım etme duygusu ortaya çıkmıştır. Bu duygu insanlara daha iyi gelmiştir.

Aileyi bireycilik zayıflatıyor

Aileyi hastan eden bir diğer özellik de bireyciliktir. Aile değil, birey kutsaldır anlayışı aileyi zayıflatan bir yaklaşımdır.

Serotonin hormonunun beyne etkisiyle ilgili birkaç klinik sonucu sizinle paylaşmak istiyorum. Ekstazi alan kişinin beyninde farklılıklar gözlenir. Ekstrazi beyinde aşırı mutluluk hissi uyandırıyor, müthiş bir haz alarak kişi dans edebiliyor. Ancak üç haftada beyindeki serotonin reseptörleri boşalıyor. Ciddi anlamda hasar görüyor ve bu ölçülebilir bir durum.  

Beyin ve depresyon arasında da doğrudan bir ilişki var. Beynimiz aslında ruhumuzun aracı organıdır. Ruhumuzdaki birçok fonksiyonlara aracılık yapan organdır. İyilik yapmak beynimize mutluluk hormonu sağlatıyor. GATA’da bir hocamız vardı. O bir örnek anlattı, materyalist, inançları olmayan bir insan varmış… Gizli gizli çocuk okutuyormuş, senin inançların yoktur neden böyle bir şey yapıyorsun diye sormuşlar ona o da ‘Ben çocuğu okutup öğretince çocuk o kadar mutlu oluyor ki onun mutlu olması beni de mutlu ediyor’ demiş. Onun için bu çocuğa burs veriyorum demiş. Şimdi biz Allah rızası için yapıyoruz, ölüm sonrasını düşünerek yapıyoruz ama bu dünyada da iyilik yapmak faydalıdır.

Mutlu ailenin 3 ortak özelliği!

Nebraska Üniversitesi’nin mutlu ailelerle ilgili araştırma sonucuna göre mutlu ailelerde üç özellik tespit ediliyor. İlki, birlikte zaman geçirmek, ikincisi takdir onay, övgü sözleri… Buna dair bir hadisi şerif vardır “karı koca birbirinize lütufta bulunun” diyor, güzel söze yapılan iyilik. Karşı tarafta ben ona güvenebilirim duygusu oluşuyor. Bazı insanlar var takdir, övgü güzel sözlere diğer insanlara göre daha büyük bir oranla ihtiyaçları vardır. Bunun için ailede sevgi dillerinin en önemlilerinden biriside sevgi dolu bir bakıştır. Pahalı hediyelere ihtiyaç yoktur, güzel söz, sıcak bir dokunuş en ucuz ve kıymetli bir iyiliktir. Benmerkezci iyilik değil ama… Örneğin, kimi erkekler vardır, hediyeleşme iyidir diyerek gider bir kutu çikolata alır ve çikolatanın da yarısını oturur kendisi yer… Bu tarz hediyeleşme iyi değildir, bu benmerkezci bir iyiliktir. Einstein çok başarılı bir insan, çok yüksek zekâsı var, mükemmel keman çalıyor, dahi ama evliliğinin onuncu yılında karısına şunu diyor: “Seninle evli kalmamı istiyorsan benden şikâyet etme, yemeğimi üç öğün odama getir, benden dostluk ve yakınlık bekleme…” Meşhur Einstein bu! Hangi kadın bunu kabul eder, karısı da kabul etmemiş ve ayrılmışlar. Başarılı ama mutsuz bir insan çıkmış ortaya. Batının sunduğu rol model böyle insanlar. Batı maalesef rol model olarak bize bunu sunuyor. Bunun yanlışlığını fark ettiler çünkü ailede yangın var. Yaşlı nüfus arttı, yalnızlık arttı, zenginleşmeye paralel mutluluk artmıyor.

Pozitif etkilime gücü olanlar daha uzun yaşıyor

Mutluluk biliminin referanslarından DUCHENNE gülümsemesi var, dudağımızın ve gözümüzün iki kenarında çizgiler vardır, bunların yüzde ellisi yukarı doğruysa sekiz buçuk yıl daha uzun yasıyor ve daha az boşanıyorlar. Bunlar hep tebessümlü pozitif etkileme gücü olan kişiler oluyor.

Aile canlıdır, ailedeki paylaşılan değerler normlar varsayımlar, etik standartlar, hikâyeler, semboller, anlatılanlar… Ailede bizim çocuklarla ortak iletişim alanımız olması için birlikte hikâyelerimizin, hatıralarımızın olması, zaman geçirmemiz lazım… Böyle olursa ileri yaşta iyi hatıralar varsa çocuk anneyi babayı hatırlarsa sıcak sevgi duygular olur, öfke, nefret duyuyorsa ailede olumlu senaryolar yok demektir.

Ailenin kişiliği vardır… Grupta örgütsel kuramın temel kuralıdır. Kurumsal sadakat araştırılır, birinci sırada kurumu sevmek, ikinci sırada geleceğini güvende hissetmek, üçüncü sırada aldığı ücret gelir. Bakarız ki evlilik ayrılıklarında ekonomik problem ortaya çıkar. Aslında insan aileyi seviyorsa kendini güvende hisseder, geleceğini de güvende hisseder ve ailede bağlar güçlenir. Aile bağlarını en önemli güçlendiren unsur budur. Ailede liderlikte çok önemlidir. Kendi kendinin lideri olamayan bir insan başkasının da lideri olamaz.
Bana iyilik yapsın beni sevsin diye beklemek yerine biz sevgi cömertti olacağız ki karşı tarafın içindeki iyi parça harekete geçsin. İyi parçayı da iyilik büyütüyor. Bu da kendi kendimizin lideri, kendimize iyilik anında olan bir durumdur. O nedenle ailede bir babanın çocuğuna verebileceği en büyük hediye annesini sevmektir. Bu en büyük iyiliktir.

Bağlılık hormonu nasıl salgılanır?

Aşkın kimyası olarak bilinen oksitosin hormunu var. Bu hormon en çok, emziren annelerde salgılanıyor. Şuanda İsviçre’de üretilmiş ve erkek maymunlara verildiği zaman dişi maymunlara daha çok ilgilenme davranışı gösterdiği gözlenmiş. Şimdi sprey olarak satılıyor, çiftler yatman önce burunlarına sıkıyor. Bu hormon bir emziren anneler de bir de bir birlerine sarılan çiftlerde salgılanıyor. O nedenle biz çift terapisinde taraflara aranızda cinsellik olmasa dahi birbirinize sarılarak yatın diyoruz. Bunu yaptığınız zaman karşı tarafın beyninde oksitosin salgılanıyor, bu anne çocuk arasındaki bağ gibi. Yani cinsellik hormonu değil bu bağlılık hormonudur. Fiziksel temasla salgılanıyor. Sevgi aşk hormonlarından birisidir.

Aileyi bir arada tutan değerler…

Şimdi aileyi bir arada tutan değerlere bakalım. Meşveret önemli bir değer. İki tarafın birbiriyle istişare etmesi. Eşitlik, hakkaniyet, sevgi ve özerklik… Bunlar 2004 yılında geliştirilmiş kavramlardır. Hepsi dinimizin öğrettiği kavramlardır. Sevgi, saygı, güven, paylaşımcılık, maddi ve manevi kazanımlar… Materyalist bir zihniyetle yalnız maddi kazanımlar çerçevesinde hayata bakmamak gerekir. Aile değerlerine, hayata aynı gözle bakmak bu açıdan çok önemlidir.

Güvenirlilik yine aile için önemli bir değer. Ailenin güvenirliğini kim belirler konusunda 54 bin kişi üzerinde yapılmış bir çalışmada; birinci derece dürüstlük önemli, güven oluşması için sadece sevgi yetmez yalancı bir insanın sevgisi olunca güvene dönüşmez. Sevgi artı dürüstlük, eşittir güven ortaya çıkıyor. Kişinin eşine yapacağı en büyük iyilik seni seviyorum değil de sen haklısın diyebilmektedir… Bu dürüstlük gerektiren bir olaydır.

Son olarak;

Çocuğunuzu öyle karşılayın ki eve geldiğinde en güzel yere geldiğini hissetsin, eşini öyle karşıla ki yanına geldiği zaman en doğru kişinin yanına geldiğini hissetsin, anneni öyle karşıla ki doğumundaki ağrıları lezzetle takas etsin, babanı öyle karşıla ki ömür boyu bir başka evlada imrenmesin, fakiri öyle karşıla ki ona serdiğinden daha büyük bir dua sofrası sersin, zengini öyle karşıla ki gönlünü gördüğünde senin gönlünün fakirliğinden kahretsin.  Bu da ancak kişinin karşılıksız iyilik yapmasıyla olur. İnsan ilişkilerinde en önemli kavram aile bağlarını güçlendiren “fedakârlığın adı anne” en çok böyle anlatılabilirdi. Karşılıksız, sessiz iyilikler bir insanın kendisine rağmen iyilikler yapabilmesi ailedeki en önemli güven ilişkisini oluşturur.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan/Üsküdar Üniversitesi Rektörü-Psikiyatrist

Kaynak: İyilik Ekseninde Aile, Aile Forumu-4, Diyanet İşleri Başkanlığı / 1. Baskı Kasım 2019

Okunma : 7796

 

Haberler

Foto Galeri