Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Asfa Koleji tarafından düzenlenen ‘Veli Akademisi’ etkinliğinin konuğu oldu. Pandemi, ergen psikolojisi, mutlu aile gibi birçok konuda paylaşımda bulunan Tarhan, mutlu ailelerin birlikte vakit geçirmek, takdir sözlerini sık kullanmak ve dini gerekleri birlikte yerine getirmek gibi 3 sırrı olduğunu söyledi. Dünyanın güneş ve yağmura ihtiyacı gibi evin de güvene ihtiyacı söz konusu diyen Tarhan, gençlere “Tahsilde hırs gösterin ama mahsulde kanaat edin.” Cümlesiyle seslendi.
“Pandeminin olumsuz etkileri ergenlerde ciddi şekilde hissedildi”
“Psikoloji Sohbetleri” başlığında ınstagram canlı yayın konuğu olan Tarhan, pandemiden ergenlerin de en az ileri yaş grubu kadar olumsuz manada etkilendiğini belirtti. Tarhan; “Pandemi süreci ciddi bir küresel etki yaptı. Pandemiden sonra bizim bir endişemiz vardı. Post pandemik psikiyatrik hastalıklarda artış olabilir, küresel olarak diye düşünüyorduk. Bu korktuğumuz gerçekleşti fakat ilginç bir şey oldu. Biz pandemi sonrası toparlanamamayı ileri yaşta daha çok bekliyorduk. Fakat şunu gördük; ergenlik döneminde çok fazla çıktı. Ergenlerde pandemi sonrası ciddi bir şekilde hastaneye yatış, davranış bozuklukları, evden kaçma, okuldan kaçma ve uyum sağlayamama gözlemlendi. Ergen hasta popülasyonunda %25 oranında artış var. Bu durum küresel olarak etkilemiştir. Sadece Türkiye’de değil. Burada pandeminin verdiği ciddi bir travma etkisi vardır. Travma nedir? Kişi travmayı eğer doğru karşılarsa kişiyi geliştirir. Yanlış karşılarsa kişiyi çökertir, ruh sağlığını bozar. Aslında böyle küresel, ruh sağlığını bozan travma için iyi oldu denilmez. Bu durum Covid pandemisinin şekil değiştirerek devam ettiğini gösteriyor. İbn-i Sina, veba salgını olduğu zaman iyi ye, iyi uyu, uzaktan selam ver demiş. Resmen sosyal mesafeyi tavsiye etmiş. Veba var diye talebeleri kaçmak istemiş. Hayır bizim işimiz bu. Biz kalacağız demiş. Ellerini sirkeyle yıkayıp insanları muayene etmiştir. Onun için bu veba salgını gibi küresel bir şeydir. Bu kâinatın yaratıcısının bize ika zât-ı ilahiyesidir. Ben bu pandemi dönemine o gözle bakıyorum. İnsanoğlu dünyada kendini ebedi zannediyordu. Kendini yeryüzünün tanrısı zannediyordu. Aslında ne kadar aciz, zayıf, güçsüz olduğunu pandemi döneminde fark etti. Asıl yaratıcının kim olduğunu bir kez daha hatırladı. Aslında kaderin bir hikmeti var burada. Böyle bir musibet insanlara şunu hatırlattı: İnsanoğlu kendini kadir-i mutlak zannediyordu. Her şeyi yaparım. Her şeyi ederim. Metaverse çıktı. Küresel olarak şunu yapacak, bunu yapacak diyordu. Ciddi bir şekilde yani sen yeryüzünün tanrısı değilsin dedi Allah insanlara.” ifadelerini kaydetti.
“Psikolojik sağlamlık, psikolojik elastikiyet demektir”
Travma anlarında insanların farklı davranış stilleri ile bu duruma cevap verdiğini aktaran Tarhan, psikolojik sağlamlık kavramı çerçevesinde iç insan tipi hakkında değerlendirmelerde bulundu. Tarhan; “Psikolojik sağlamlıktan ne anladığımız önemlidir. Üç tip insan vardır. Biri sünger tipi insandır. Sünger, çeker çeker çöker. Sünger tipi insanlar stresi içine alır. Oturur, ağlar, çöker, devamlı olarak ne olacak benim halim der. Bu kişiler depresif olurlar. İkinci tip kişiler teflon kişilerdir. Teflon tavaların kendisi yanmaz ama dokunanı yakar. Bu kişiler de stres karşısında bencildirler. Kendilerine dokundurmaz ama başkalarının acı çekmesini ve rahatsız olmasından rahatsız olmazlar, bencildirler. Bir müddet sonra yalnız kalırlar. Bu ikisi de psikolojik sağlamlık değildir. Üçüncü tip ise kauçuk tipidir. Kauçuk stres altında esner. Stres geçince eski haline gelir. Aslında psikolojik sağlamlık demek, psikolojik elastikiyet demektir. Örneğin bir olayla karşılaştın. O olayı yöneteceksin. Bir şeyler öğreneceksin ve yoluna devam edeceksin. Modernizemin, popüler kültürün getirdiği bir stres var. İnsanlar ölmeyecekmiş gibi yaşıyor ama ölüm gerçeği karşısında korkuyor. Hatta bununla ilgili Hz. Peygamberimizin bir sözü var: ‘Ahir zamanda ümmetimin bir hastalığı olacak. O hastalıkla ümmetim nehirdeki çöpler gibi olacak. Çok olacak ama darmadağınık olacak.’ diyor. O zaman bu hastalığa beyin hastalığı diyor. Beyin hastalığı nedir? Deyince o da dünyayı çok sevmek ve ölümden korkmak diyor. Dünya muhabbeti ölüm korkusu olur. Bu zamanda bakıyorsun en dindar insanda bile bu korku var. Demek ki bunun çözümü nedir? Tam karşıtı olmak korkmamaktır. Sokrates ölüme giderken ‘Sen niye ölümden korkmuyorsun?’ Diyorlar. O da ‘Hayatının her gününü son günü gibi yaşayan niye ölümden korksun ki.’ diyor. Eğer her günümüzü hayatımızın son günü gibi yaşamayı başarırsak hiç ölümden de korkmazsın, hayatına anlam da katarsın.” dedi.
“Dünyaya güneş, yağmur eve de güven gerekiyor.”
Mutlu bir ailenin özelliklerine ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Tarhan, evin konfor alanı olması gerektiğinin altını çizdi. Tarhan; “Aile içi ilişkilerde uluslararası çapta yapılmış bir çalışma var. ABD’de Nebraska Üniversitesinde yapılmıştır. Mutlu ailelerde üç tane özellik tespit edilmiştir. Birincisi, birlikte zaman geçirmek. Birlikte zaman geçirmenin çok olduğu ailelerde mutluluk puanı yükseliyor. İkincisi takdir, övgü, onay sözlerini çok kullanmak. Literatürü okuduktan sonra bir Hadis-i Şerife de rastladım. Hadiste ‘Karı koca birbirine lütufkar davranır.’ diyor. Bizim kültürümüzde ise tam tersi, ego savaşları var. Sen böyle yapıyorsun demek yerine, bence şöyle olsa daha iyi olur demek gerekiyor. Bunu yaptığın zaman karşı tarafı değersizleştirmeden, aşağılamadan ilişki kuruyorsun. Takdir, övgü, onay sözleri. Bir eşin evde hiç takdir edecek yanı yok mu? Tamamlayıcı ilişki kurmak gerekiyor. Üçüncüsü de birlikte kiliseye giden ailelerin olduğu görülmüş. Onun için yaşam felsefesi aynı olacak. Birbirlerine zaman ayıracaklar. Birbirlerine yatırım yapacaklar. Takdir, övgü, onay güzel sözler kullanacaklar. Böyle olunca ev, çok sıcak ve güven alanı oluyor. Yani bir anne ve babanın evini güven alanı yapması lazım. Çocuklar koşa koşa eve gelebilmeli. Eş eve giderken bir an önce işimi bitireyim de eve gideyim diyebilmeli. Ufak tefek fırtınalar olur. Hiç korkmayın onlar bir şekilde düzelir. Bütün iş evi güven alanı yapmak, çekim merkezi yapmaktır. Emin olun evin böyle olması bu çağın en büyük ihtiyacı. Bunu yapabilen ailelerde sağlıklı çocuklar yetişiyor. Sağlıklı çocuk yetiştirmek için evin içinde bir iklim gerekiyor. Dünyaya nasıl güneş, yağmur gerekiyorsa evin de güven alanı olması lazım. Çocuğa en çok tesir eden şey konferans, vaaz değil, birlikte yaşanılan yaşantılardır. Çocuk, söylenenleri unutur. Okuyup tekrarladıklarını hatırlar ama yaşadıklarını unutmaz. Anne babanın “kanka, kanki” olması istenmez. Anne rolü var. Baba rolü var. Çocuk rolü var. Eş rolü var. Bir rol paylaşımı var. Anne baba çocuk ilişkilerinde, üç türlü ilişki vardır. Bir arkadaş ilişkisi vardır. Bir ebeveyn ilişkisi vardır. Bir de dostluk ilişkisi vardır. Bu ilişkiler, arkadaşlık ilişkisi ve dostluk ilişkisi de yol arkadaşlığı gibidir. Bizim kültürümüzde karı kocaya çift denmemiş. Çift kelimesini batıdan aldık. Bizim kültürümüzde Refika deniyor karı ve kocaya. Refika yol arkadaşı demektir. Biz çocuğumuza ‘kanka, kanki’ şeklinde onun özel hayatına çok karışan biri gibi değil, onunla hayat boyu yol arkadaşı olmak için gayret göstermeliyiz. Anne baba kılavuz kaptanı olacak çocuğun ama çocuğun yerine geçip kaptanlık da yapmayacak, çocuğa her şey de karışmayacak, aynı zamanda çok mesafeli bir ilişki de kurmayacak çocukla. Bunu ayarlayabilmek biraz beceridir. Ebeveynlik becerisidir. Bir ergenin yerini anne baba tutmaz. Ergenlik döneminde arkadaş anne babadan daha önemlidir. Ama çocuk hem özel olmak, hem ailesine ait olmak ister. Hem özgün olmak, hem aileye ait olmak ister. Burada çocuğun nereye gittiğini, ne yaptığını biliyorsanız, eve geldiği zaman oturup konuşuyorsanız, yakın ilişkiniz varsa her şeyi sizle konuşabiliyorsa, böyle durumlarda bu yeterlidir. Daha fazlasını beklemek çocuğun fazla sıkılmasına sebep olur. Kaçıp gider. Sabun gibi fazla sıkarsanız, kaçar gider. Gevşek bırakırsanız da kaçar gider. Bunun için tatlı bir disiplin olacak. Yol arkadaşlığı ilişkisi olacak. ‘Kanka, kanki’ ilişkisinden ziyade yol arkadaşlığı ilişkisi olacak.” ifadelerini kaydetti.
“Ergenlik dönemindeki çocuklara hata yapma payı tanımalıyız”
Ergenlik döneminde gençlere hata payı bırakmak ve doğruyu yanlışı anlamalarını sağlamak için alan tanımak gerektiğini ifade eden Tarhan; “12 yaş öncesi, anne baba, çocuk evde roller iyiyse evde sıcak bir ilişki varsa, her şey konuşulabiliyor, paylaşılabiliyorsa, ev sıcak bir atmosferse ergenlik kolay geçiyor. Ergenlik dönemi anne babayı protesto dönemidir. Ergenlik dönemi çeteleşme dönemidir. Ben kimim, nereye yönelmeliyim, niçin diye sorar çocuk. Arkadaş, anne babadan daha önemli olur, bu normaldir. Onun için ben bunu böyle araştırırken, ergenlik dönemi delikanlılık denir bizim kültürümüzde. Araştırdım normal şizofrenik dönem kabul ediliyor bizim zamanımızda, psikoloji literatüründe. Yani bir ergenin yaptığı davranışları otuz kırk yaşında biri yapsa, şizofren diyebilirsiniz. O derece dengesiz. Sonra ben, ilginç bir şey oldu, Hadis-i Şerife rastladım. ‘Bulûğ çağı deliliğin bir şubesidir.’ diyor Peygamber Efendimiz. Düşünebiliyor musun bu kadar pedagojik bir tespit olabilir mi ya, hayran kaldım. Onun için bu yaşlarda çocuğa biraz hata yapma payı tanıyacağız. Hata yapacak, deneyip yanılacak bakacak ki, o dış dünya sahte o yapılanlar anlatılanlar sahte, o televizyonlarda geçenler sahte. Dışarı çıkması, sokağa çıkması, arkadaşlarla çıkması risktir ama hayat risktir. Risk almadan bir şey öğrenilmez ki. Yani mesela çocuğun sokağa çıkması, üşütür terler, bir risktir. O zaman evde bir fanus içinde mi büyütelim çocuğu. Ebeveynler ihtiyacın olursa ben senin arkandayım diyecek, ona cesaret verecek.” şeklinde konuştu.
“Annelik babalık çocuğu mutlu etmek değil, çocuğu hayata hazırlamaktır”
Çocuk yetiştirme konusunda dikkat çeken örnekler veren Tarhan, çocuğa her istediğini sağlamanın ideal anne babalık olmadığının altını çizdi. Çocuğu hayata hazırlamanın önemine vurgu yapan Tarhan; “Çocuk aile içerisinde üç şeyi örnek alıyor; anneyi, babayı bir de ikisinin ilişkisini. Bu üçü iyiyse hiç korkmayın, çocuk hata yapar, annem babam haklıymış der tekrar toparlar döner. Eskiden toplum ahlaki kuralları koruyordu, şimdi bu toplumdan hiç hayır yok, devlet koruyordu onda da hayır yok. O halde elli sene önce bir anne baba çocuğuna yarım saat vakit ayırıyorsa biz bir saat ayıracağız ve konuşacağız, tartışacağız ve soru sormasına, itiraz etmesine fırsat vereceğiz. Duyguların konuşabilmesi bizim kültürümüzde mesela desen birisine annenden bahset o çok iyi insan der ve susar ama batılı birisine sorsak on dakika anlatır annesini yani bizde biraz duygu ifadesi sorunu var yani onun için oturup konuşacağız, duyguları konuşacağız olayları konuşacağız. Ortam böyle kötü hiç telaşa lüzum yok emin olun, her şeye rağmen sağlıklı bir çocuk büyütürsünüz. Aksi durumda ise sen benim çocuğumsun seni seviyorum değer veriyorum ama bu davranışını onaylamıyorum dersin.” Dedi.
Çocuk psikiyatriste gelen vakalarda yüzde yetmiş sekseninde çocuğu bırakan anne baba tutumları çalışıyoruz diyen Tarhan, “Mesela anne babayla ilgili evde yüksek standartlar var mı? Hep mükemmeliyetçi mi, herkes dört dörtlük çocuk yetiştirmeyi mi bekliyor. Mesela aile içerisinde gevşek disiplin var mı? Aşırı kontrol, aşırı müdahale var mı? Bütün bunlara bakıyoruz. Aile içinde müdahaleci puan yüksekse çocuk mutluluğu dışarıda arıyor. Hatta bazı anneler var işgalci anne diyoruz onlara. Bazı annelere ise helikopter anne hatta şimdi dron anne diyoruz. Yani çocuk tuvalete gidiyor kapıyı vuruyor ne yapıyorsun diye. Yani düşün bu derece kontrol ediyor. Annelik babalık demek çocuğun her dediğini yapmak çocuğu aşırı korumak değildir. Annelik babalık demek çocuğu mutlu etmek değil, çocuğu hayata hazırlamaktır. Anne ve babanın çocuğa sunduğu fırsatları çocuk akıllıca kullanacak. Çocuk bu fırsatlar eşliğinde kendini geliştirecek. Yani fırsat ihtimal iklimi oluşturacak anne baba. Fırsat alanı oluşturacak, ihtimal alanları oluşturacak. Çocuk burada girecek, deneyecek ve öğrenecek. Bu deneme yanılmadan korkmayalım ama babam yanımda annem yanımda duygusunu yaşarsa çocuk bir yere gitse bile, hata yapsa bile kendini güvende hisseder. Evi sığınak gibi görür yine günün sonunda evinde bulur kendini.” İfadeleri kullandı.
“Tahsilde hırs gösterin ama mahsulde kanaat edin.”
Konuşmasında çocuklarda sorumluluk duygusuna dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sorumluluk duygusu yüksek ve düşük olmak üzere iki türlü çocuk olduğunu söyledi. Tarhan; “Şimdi sorumluluk duygusu yüksek olan çocuklara ders çalışma deseniz bile strese girer. Sorumluluk duygusu yüksek olan bir çocuğa; çocuğum boş ver sen dersi rahatına bak desen bile bu çocuk dersinden bahsedildiği için kaygısı daha çok artar. Zaten sorumluluk duygusu yüksek. Bir de anne baba hadi çocuğum ders çalış, hadi saat kaç oldu bak hadi falan dedikçe çocuk ne yapar böyle durumlarda daha çok sorumluluk duygusu var, daha çok kaygısı artar. Kaygısı arttığı zaman üzerinde sınav stresi olur. Sınav stresinde ne oluyor? Sınavda artık kazanacağım mı kazanamayacağım mı diye düşünüyor. Bizi kültürümüzde kanaatle ilgili çok güzel bir söz, tespit vardır. ‘Tahsilde hırs gösterin ama mahsulde kanaat edin.’ Tahsilde hırs ama mahsulde kanaat… Derse asılsınlar ama sonuca kanaat etsinler. Anne böyle olursa, baba böyle olursa çocuk da böyle olur. Yoksa devamlı kazandın, kazanamadın diye kıyaslarsa hedefle çocuk burada çok kötü hisseder. Onun için sorumluluk duygusu yüksek olan çocuğa böyle durumlarda yani çocuk zaten hassasiyeti var sorumluluk duygusu, yani geçmiş başarılarını hatırlatsınlar.” Dedi.
Okunma : 1266
ÜHA