Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Biruni Üniversitesi Beyin Araştırmaları ve Tıp Öğrencileri Topluluğu tarafından düzenlenen “4. Sinirbilim Kongresi” nde konuşmacı olarak yer aldı. “Dijital Çağda Beyin” başlığındaki sunumu çerçevesinde Kuantum Dolanıklık ile ilgili dikkat çeken açıklamalarda bulunan Tarhan, Kuantum Dolanıklık ile evrenin zamandan ve mekândan bağımsız yönünün kanıtlandığını aktardı.
“Bilimin yeni uzayının beyin olması olarak görülmesi çok önemli bir adım”
Bilimin yeni uzayının ‘beyin’ olarak kabul edilerek, üzerine araştırmalar yapılmasının önemine dikkat çeken Tarhan, materyalist bilim anlayışının geride kaldığını aktardı. Tarhan; “Beyne odaklanmak ve bilimin yeni uzayının beyin olması çok önemli. Bu konuda kongre düzenlemek ise oldukça vizyoner bir yaklaşım. Biruni Üniversitesi’nin bu girişimini ayrıca tebrik ediyorum. İnsan davranışının beyin boyutuyla ilgilenirken, insan beyninin biyografik olarak yani kuantum modelleme ile çalıştığını fark ettik. Bu yeni keşif insan davranışının kökenleri hakkında da önemli bakış açıları getirecek. İnsan davranışının boyutlarında iyi olma hali ‘well-being’ iyi olma durumu aslında pozitif bağışıklık sisteminin bir parçası bu iyi olma hissi. Bırakın hastalığı, iyi olma hali bile beyinsel bağlantısı var. O bağlayıcı faktörler kognitif nörobilimden pozitif psikolojiye ve hormonlara kadar ile sosyo-kültürel faktörler ahlak sistemleri ile tarih, felsefe, kültürel sosyolojik ve evrimle ilgili. Şu anda bilimde ciddi bir tartışma başladı, bu tartışmanın adı; ‘Post Materyalist Bilim Manifestosu.’ 2014 yılında Columbia Üniversitesinde psikiyatri kökenli çalışmalar yürütenler ile bilimsel alanda çalışmalar yürütenler. Materyalizmin bilimin her sorununa çözüm üretemediğini ortaya koyarak, materyalizm sonrası bilim çıkışı yaptılar. Bu çıkışla ilgili Üsküdar Üniversitesi olarak yakın zamanda bir toplantı düzenleyerek, manifestoyu yayınlayan bilim adamlarıyla görüşmeler yaparak bu manifesto ve geleceğini konuştuk. ‘Materyalist bilimin modası geçmiş olamaz mı?’ başlığıyla sonuçları paylaştık. Bu durumda bilim yeniden yazılıyor diyebiliriz.” dedi.
“Kuantum dolanıklık ile evrenin zamandan ve mekândan bağımsız boyutu kanıtlandı”
Kuantum Dolanıklık ile insanın zamandan ve mekândan bağımsız yönünün kanıtlandığını aktaran Tarhan; “Kuantum Dolanıklık kanıtlandı yani zamandan bağımsız çalışan bir boyutun olduğu ortaya çıktı. Evrenin madde tabanlı değil, dijital tabanlı olduğu ortaya çıktı. Yüksek bir akıl ve üstün bir toplum tarafından yönetiliyoruz ve matematik aklımızla bizim göremediğimiz bir topluluk veya yüksek aşkın gücün varlığı tartışılmaya başlandı. Burada In silico deneyler ortaya çıkmaya başladı, bilgisayar üzerinden varoluş teorileri yeniden yazılmaya başladı. Hava dalgalarının fonksiyonu, elektron-protonun fonksiyonları ile farklı keşifler ortaya çıktı ve bu da ayrı bir tartışma alanı. Mesleki pratiğimizde ise örneğin bir Alzheimer hastalığında beta ve teta dalgalarındaki artış ve azalış araştırılıyor. Kalp-damar bozuklukları ortaya çıkıyor, beyine nöral yıkım meydana geliyor. Bunlar biyolojik göstergeler şizofrenide, depresyonda, post travmatik stres bozukluğunda ve hiperaktivite de var. Bunların hepsinde ayrı bir genetikten tutun da sosyal koglisyona kadar birçok değişiklikler oluyor. Bizim artık tıp pratiğinde ve mesleki pratikte nedeni bilinmeyen birçok hastalığın nedeni bilinmeye hatta biyolojik kanıtlarla hastalara anlatabilir hale geldik. Bu biyolojik kanıtlar sayesinde hastaların iyileşme oranında çok büyük bir artış görüyoruz.” diye konuştu.
“Bütün evrenle konuşan bir beynimiz var”
Beyinin vücutta çok küçük bir yer kaplasa da çok özel bir organ olduğunu ifade eden Tarhan, geçmişte ‘sessiz organ’ olarak ifade edilen beynin son keşiflerle öneminin anlaşılmaya başlandığını aktardı. Tarhan; “Beyin beden ağırlığının yüzde 2’si ama kalp debisinin yüzde 15’i beyne gidiyor. Vücudun kullandığı oksijen ve glikozun aşağı yukarı yüzde 20-25’ini beyin kullanıyor. Bu beynin çok özel bir organ olduğunu ortaya koyuyor. Havadaki oksijende yüzde 1 düşme olsa, beyinde yüzde 12,5 fonksiyon kaybı oluyor. Geçmişte beyne ‘sessiz organ’ deniyordu, nasıl çalıştığı bilinmiyordu ama şimdi anlaşıldı ki beynin yüzde 5’i bilinçli faaliyetlerle, yüzde 95’i ise bilinçsiz faaliyetlerle çalışıyor. Kalbimizin, vücudumuzun çalışması bilgisayardaki sistem dosyaları gibi farkında olmadan otomatik çalışıyorlar. İşte bu faaliyetler anlaşılmaya başlandı, beyin sessiz organ değilmiş. Geçen sene üç fizikçi ‘Kuantum Dolanıklığı’ kanıtlayarak Nobel Ödülü almaya hak kazandı. Bunun kanıtlanması sadece fizikle ilgili değil, aynı zamanda insan davranışında varoluş felsefesinin yeniden yazılması gibi bir duruma neden olacak gibi gözüküyor. Vücudumuz bir devlet gibiyse eğer, insan beyni burada bir hükümet gibidir. Her organın beyinle bağlantısı var. İnsan beyinleri ayna nöronlar aracılığıyla tüm evrenle bağlantılı, motor ayna nöronlar olduğu gibi duygusal ayna nöronlar da var. Bu nöronlar telsiz internet gibi çalışıyorlar, evrenle olan bağlantı bir şekilde sürüyor. Beyin kapalı çevrim değil, açık çevrim çalışıyor yani bütün evrenle bağlantılı. Bir şey her şey, her şey bir şey gibi aslında. Evrendeki düzen insan aklının üzerinde, bilinç boyutunda düşünmek ile yeni bilgilerimizi ortaya çıkarıyor. Beyindeki sinaptik yapılar müthiş bir mimari, müthiş bir ustalık ve sanat eseri. Bütün evrenle de konuşan bir beynimiz var, bizden habersiz.” ifadelerini kullandı.
“Kuantum Dolanıklık ile zaman ileriye ve geriye doğru işleyebilecek”
Kuantum dolanıklığın keşfi ile varlık felsefesinde yeni anlayışlar ortaya çıkacağını aktaran Tarhan, yeni keşifler ile zamanın geriye doğru ilerleyebileceğine dikkat çekerken zamanda ileriye doğru ihtimaller içerisinde yolculuk yapabileceğini ifade etti. Tarhan; “Metaverse varlık felsefesini yeniden düşünmemize sebep oldu. Varoluşu sorgulatan; bilim kurgu, dijital oyunlar ve evren bir simülasyon mu, görünmeyen bir gerçeklik mi var sorusunu uyandırdı. Bununla ilgili varlık felsefesi veya tevhit inancındaki matematiksel gerçeklik olduğuyla ilgili din felsefesinin yeniden yazılması ile ilgili yeni anlayışlar ortaya çıkardı. Kuantum dolanıklığa göre 2 foton ya da 2 elektron evrende 105 bin ışık yılı yani Samanyolunun bir ucundan diğer ucuna bir uzaklıkta iki foton konuşuyor yani foton telepatisi. Nasıl ışık hızından hızlı konuşabiliyor sorusu tamamen madde dışında bir evrenin varlığını gösteriyor. Bizim geçmiş ve gelecek dediğimiz şey hem var hem yok. Bütün bunlar bir araya geldiğinde Kuantum dolanıklık ortaya çıkmış oluyor. Sonsuz bir hızda bilgi paylaşımına imkan tanıyor, bu kanıtlanmadan önce Einstein bu tarz görüşler için ‘Çok ürkütücü’ demişti. Bu konuda çok haklıymış çünkü Einstein fiziği şu anda yeniden yazılıyor. Kuantum dolanıklığının kanıtlanmasıyla, kuantum bilgisayarlar, şifreleme ve iletişim ağlarını yeniden tanımlayacak. Kuantum bilgisayarlar çok hızlı çalışacak, böyle olunca cep telefonumuz aynı anda hem orada hem burada olabilecek. Burada zaman geriye doğru işleyebilecek, ileriye doğru ihtimaller içerisinde yolculuk yapabileceğiz. Bunlar Kuantum dolanıklığın getirdiği olması muhtemel bilim alanlarıdır. Beynimizde müthiş bir bağlantısallık var. Bu bağlantısallık bilgisayarla yapmaya çalıştığımızın binlerce milyonlarca daha güçlüsü.” şeklinde konuştu.
“Materyalist yaklaşım beyin ve zihni ortak kabul ediyordu, Kuantum Dolanıklık aksini kanıtladı”
Kuantum Dolanıklığın keşfi ile beyin ve zihnin birbirinden farklı olduğunun kanıtlandığını ifade eden Tarhan, insanın zamandan bağımsız parçasını ‘ruh’ olarak aktardı. Tarhan; “Materyalist yaklaşım beyin ve zihnin aynı şey olduğunu söylüyordu. Bu anlayış klasik bilimsel görüş olup aklın maddeden başka bir şey olmadığını varsayardı ve bu materyalist görüşten çıkan felsefi fikir indirgemeci bir düşüncedir. Yani zihin ve bilinç gibi fenomenler beyinlerimizin nörolojisinde meydana gelen fiziksel ve kimyasal süreç ile açıklanabilir olarak varsayılıyordu ama holografik pozisyon materyalist pozisyonun yerini alma tezi çok güçlü bir tez olarak görülüyor. Dünyaya dair düzleştirilmiş bir bakış açısı olamaz, tüm olgular bu görüşe göre birinci olarak madde ile zaman ve mekân boyutuna indirgeniyor. Zamandan ve mekândan bağımsız bir beyin boyutumuz var. Kadim bilgide buna ruh deniliyor, madde ve zamandan bağımsız bir evren anlayışı Kuantum dolanıklık ile ortaya çıktı. Bizim de zamandan bağımsız bir ruh parçamız var. O parça da ruhtur. Beynimiz zihin denilen bir alanda yankılanan Kuantum alıcısı. Zihin alanı birçok alanlarla bağlantılıdır. Ölmek üzere olan kişilerde ya da beyni felç geçiren kişilerde farklı ruhsal deneyimler yaşanıyor. Mesela bir anda aydınlanma yaşadım diyor bir deneyim yaşıyor, kendine geldikten sonra paylaşıyor. Bu deneyimlerin ne olduğu ruhsallık hakkında ip uçları veriyor, Tanrı tasavvurunu yeniden düşünmemizi sağlıyor. Tanrı kavramı din ve bilimin senteziyle yeniden açıklanmalı. Evren eğer bir tasarımsa öncelikle kadim bir bilgi var, ondan sonra matematik, hesap, geometri ve enerji var evrende. Daha sonra ise madde, biyoloji geliyor ve bu hiyerarşi içerisinde insan beyninde çeşitli hormonlar salgılanıyor.” diye konuştu.
Okunma : 1408
ÜHA