Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, VakıfBank’ın ‘V Meets’ söyleşilerinin konuğu oldu. Türkiye genelinde VakıfBank çalışanlarının katılım gösterdiği söyleşide Tarhan, “Yeni Kuşaklarda İletişim Kurma” başlığında dikkat çekici söylemlerde bulundu. Dijital teknolojinin içinde doğan yeni kuşağın iletişimini de dijitalleşmenin etkilediğini belirten Tarhan çocukların stres azaltma yöntemi olarak sosyal medyaya yöneldiklerini vurguladı. Sosyal izolasyona bağlı gençlerin günümüzde yalnız hissettiklerini belirten Tarhan, çağın kutsalının haz peşinde koşmak olduğunu da sözlerine ekledi. Tarhan, gelişen teknolojiden korkmamak gerektiğini hatırlattı ve yapay zekaya karşı çıkmak yerine onu doğru amaçla kullanmanın öğrenilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Moderatörlüğünü Gazeteci Şaban Özdemir’in yaptığı çevrimiçi söyleşiye Türkiye genelinden Vakıf Bank çalışanlarının ilgisi yoğun oldu. Söyleşide Tarhan, katılımcıların sorularını da yanıtladı.
“Yalnızlığın sebebi sosyal izolasyon”
Sosyal izolasyonun sonucunda yalnızlığın arttığına dikkat çeken Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “İletişimin ilişki gelişiminde çok farklı bir önemi oldu. İletişim problemlerinde en çok dikkatimizi çeken, sosyal izolasyonun çok fazla olması. Yalnızlığın sebebi sosyal izolasyon. Gençler kendilerini yalnız hissediyorlar… Yalnızlar ama farkında değiller. Hayatı tanımamışlar, birdenbire sosyal medyanın içine doğmuşlar. Sosyal medyanın içine doğdukları için normalleri bu olmaya başlamış. Sosyal medyanın içerisinde herkesle konuşuyorlar ve bunu kendi kimliklerini değiştirerek yapıyorlar. Karşı tarafının da kimliği belirsiz, bu şekilde bir iletişim kuruluyor. Sosyal medya platformlarında güvenli olarak görülen evlerinde çok güvensiz şeylere maruz kalabiliyorlar. Bu sonuçla gençlerde psikolojik sorunlar çok arttı. Evden kaçmalar, uyuşturucu kullanma, okula silah götürme, çeşitli akran zorbalığı…vs. artış gösterdi. Bu durum Türkiye’de de arttı, güncel olarak konuşulmaya başlandı.” ifadelerini kullandı.
“Birlikte yaşama evliliğin yerini almış durumda”
Yeni kuşak gençliğin evlenmek yerine birlikte yaşamayı daha cazip bulduklarını söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Gençler ‘Evlenip niye zahmet çekeyim ki kafama göre yaşarım.’ diyor. Birlikte yaşama gençlerde çok yaygın, aynı evde kalıyorlar. Birlikte yaşama evliliğin yerini almış durumda. Batı toplumlarını gelişmiş olarak nitelendirdiğimiz, ekonomik olarak gelişmiş ama kültürel olarak çok ciddi bir savrulma yaşayan toplumlarda evlilik dışı doğum oranları çok yüksek. Şimdi yeni kuşaklar evlilik istemiyorlar. Bunun sonucunda da birlikte yaşama alışkanlığı artmış oluyor.” şeklinde konuştu.
Sosyal medya çocuğun gelişim basamaklarını olumsuz etkiliyor…
Çocukların sosyal medyada ihtiyacı olan bilgilere ulaşması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Tarhan; “Sosyal medya nasıl seçmen davranışını etkiliyorsa çocuğun gelişim basamaklarını da olumsuz etkiliyor. Psikososyal gelişim basamaklarını olumsuz etkiliyor. Mesela çocuğun soyut düşünceyi, cinselliği öğrendiği dönem var. Her dönemde çocuğun ruhsal seviyesine ve zihinsel kapasitesine göre algılayabildiği, ihtiyacı olan bilgilerle karşılaşması gerekiyor. Gelişim basamaklarına uygun olmayan bilgilerle karşılaşıyor. Bunun sonucu olarak da çocuk yaşına, ruhsal gelişimine uygun olmayan bilgilerle karşılaşınca çeşitli davranış sorunları ortaya çıkıyor.” dedi.
“Çocuklar stres azaltma yöntemi olarak sosyal medyaya yöneliyorlar”
Çocukların şiddeti üç türlü öğrendiğine vurgu yapan Prof. Dr. Tarhan; “En çok öğrenilen canlı şiddettir, birinci derece yakınlarından, aile içerisindeki domestik şiddet de denilen karı koca arasında ya da çocuklara yönelik şiddetler. Bunlar varsa çocuk bunu modelleme yapıyor. Çocuk canlı şiddet görürse bunu örnek alıyor ve onu daha kolay benimsiyor. İkinci derecedeki şiddet televizyonlardan etkilenen şiddettir. Üçüncüsü ise çizgi filmlerden etkilenilen şiddet ortaya çıkıyor. Eğer aile ortamı sıcaksa, çocuğun güvendiği alansa, sığınak gibiyse çocuk okuldan eve koşarak, seve seve gelir. Ama eve gelirken mahkemeye gelir gibi geliyorsa, sürekli yargılanıyorsa, evde kendini güvenli hissetmiyorsa, o çocuklar daha çok stres azaltma yöntemi olarak sosyal medyaya yöneliyorlar. Stresli, kaygılı çocuklarda ev güvenli alan değildir. En çok rastlanılan stres azaltma teknikleri, çocuğun sosyal medyaya yönelmesi. İkinci en çok rastlanılan sebep ise ailede gevşek disiplin olması. Gevşek disiplin, çocuğun yetiştirilmesinde her şeye izin veren sistemdir. Fazla özgürlükçü, kuralsız bir aile ortamı oluşuyor. Ev kurallı bir yer olmalı. Gevşek disiplin ortamı olduğu zaman kahvaltılar beraber yapılmıyor, yemek beraber yapılmıyor, birlikte zaman geçirmek çok az, ev otel gibi kullanılıyor, kimse kimseye karışmıyor. Bu tarzda ki aşırı özgürlükçülüğün, sınırsızlığın, sorumsuzluğun, özgürlükçülükle karıştırıldığı bir ortamda, gevşek disiplinli ortamda büyüyen çocuk iyiyi, doğruyu, güzeli, yanlışı anneden öğrenemediği için sosyal medyadan öğreniyor.” ifadelerini kullandı.
“Ömür sermayesini iyi yönde kullanırsak kazananlardan olacağız”
Çocuklara on yaşına kadar kurallı yaşamayı öğretmek gerektiğine dikkat çeken Tarhan; “On yaşından sonra çocuk artık bireyselleşmeye başlıyor. Anne babaya rağmen hayatta var olmaya, kendi kimliğini arayıp bulmaya çalışıyor. Kimlik kargaşasını yenmeye çalışıyor. Çocuklara on yaşına kadar kurallı yaşamayı öğretmek gerekiyor. Bütçe yönetimini öğretmek gerekiyor, parayı yönetebilen hayatını yönetebiliyor. Maksadını biliyorsan, parasal kaynağını, bütçeyi yönetebilirsin. Maksadını bilmeyen bir kimse bütçesini yönetemez. Stratejik hedef belli olacak, yol haritasını çizecek ve ona göre stratejik yığınaklarını yapacak. Girdi kontrolünü artı yapıp havuzu büyütecek, çıktı kontrolünü kontrol edip kaçışları önleyecek. Aile bütçesiyle devlet bütçesi farklı değil, çocuğa bunu küçük yaşta öğretmek gerekiyor. Nasıl bankanın bütçesi yönetiliyorsa psikolojik sermayeyi, sosyal sermayeyi, zaman sermayesini ve ömür sermayesini de aynı şekilde yönetmemiz lazım. Ömür sermayesini iyi yönde kullanırsak kazananlardan olacağız, kötü yönde kullanırsa kaybedenlerden olacağız.” şeklinde konuştu.
“Zincirleri kır, duvarları yık, kafana göre yaşa söylemi özgürlük değil sorumsuzluktur”
Araç olan amaçların insanı hedefe götüren ara basamaklar olduğuna dikkat çeken Tarhan; “Çocuklarımıza hayatında emek verilecek, yorulacak, çaba, çile çekilecek bir ego ideali verelim. ‘Hayatın sonuna geldiği zaman nasıl bir insan olmak istiyorsun, nasıl bir iz bırakmak istiyorsun?’ diye soralım. Ev, araba bunlar araç hedefleri bunun yanında amaç hedefleri de vardır ve asıl yüksek hedeflerdir. Yüksek hedefler hayatın sonunda nasıl bir insan olacağını hedefler. Araç olan amaçlar ise hedefe götüren ara basamaklardır. Sadece evim, arabam olsun demek güzel bir şey ama sadece bunlardan ego ideali olmaz, bunlar sadece ego idealine götüren araçlar oluyor. Bunları çocuğumuza öğretirsek o çocuk içinden yanlış bir şey geldiği zaman, yanlış bir şey yapma isteği geçtiği zaman ‘Benim amacım şuydu, şuraya gidecektim, onun için bu işe takılmayayım’ der. Yani asıl özgürlük içimizdeki baştan çıkarıcı arzu ve dürtülere karşı hayır diyebilmektir. ‘Zincirleri kır, duvarları yık, kafana göre yaşa’ söylemi ise özgürlük değil sorumsuzluktur.” dedi.
“Yapay zekaya karşı çıkmak yerine onu doğru amaçla kullanalım”
Teknolojiyi belli bir amaca yönelik olarak kullanmamız gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Tarhan; “Şu anda yapay zeka bilim insanlarını çok şaşırtıyor. İnternete bağlandığın zaman sizin yapay zekanız karşınızda kütüphane gibi bir bilgiyle karşı karşıya. Ne sorarsanız her şeye cevap veren bir şey ortaya çıkıyor ve bunu engelleyemeyiz. Teknolojinin kendisi bilakis tarafsızdır. Bu ve buna karşı çıkmak yerine bunun iyi ve doğru amaçlarla, belli bir amaca yönelik kullanmasıyla ilgili çaba sarf etmemiz gerekiyor. Rüzgârlar amacı belli olan gemiye yardım ederler ancak amacı belli olmayan gemileri sağa sola sürüklerler. Uçurtmayı hep rüzgar uçuruyor diyorlar, uçurtmayı uçuran rüzgara karşı aldığı pozisyondur. Bizim yapay zekaya karşı aldığımız pozisyon belirleyici olacaktır. Bizim lehimize mi, aleyhimize mi kullandığımızı gösterecek. O yüzden yapay zekaya karşı çıkmak yerine yapay zekayı doğru amaçla kullanalım.” ifadelerini kullandı.
“Stressiz bir hayat konformist bir hayattır”
Sıfır stresin mümkün olmadığını belirten Prof. Dr. Tarhan; “Bazı anne babalar çocuğu stressiz büyütmek istiyorlar, bu mümkün değil. Stressiz bir hayat konformist bir hayattır, konfor alanında kalan kişi gelişmez, körelir. Beynimiz konfor alanında kaldığı zaman beyinde üreme faktörü hareket etmiyor, büyüme faktörü üretemeyince büyüme hücresi üreyemiyor. Büyüme hücresi üreyemeyince de beyin de göçüyor, beyinde yollar oluşturuyor. Beyne uyarı gelmedikçe, konforlu alanda bulundukça beyin hep aynı kalıyor ve Alzheimer’ın en büyük sebeplerinden birisi de uyaran eksikliğidir, yalnızlıktır. Onun için kontrollü stres faydalıdır. Bisiklet kullanmak gibi kontrollü bir şekilde kullanırsanız hedefe yaklaşırsınız hem de kaslarınız, sinirleriniz çalışır hedefe yaklaşırsınız. Hiç kullanmazsanız bisiklet kullanmayı da öğrenemezsiniz, hiç gelişemezsiniz ama acele bir şekilde kontrolsüzce kullanırsanız da takla atarsınız. Hayatta da böyle aynı şekilde kontrolü stres faydalıdır. Çocuğunuzu stres altında soğukkanlı kalma becerisi ile rahatlatacaksınız. Anne baba olmak mükemmel olmak değil, çocuğu stres altında soğukkanlı bir şekilde hayatı öğreten anne babadır.” şeklinde konuştu.
Dinlemenin birincil şartı aktif dinleyici olmak
Sağlıklı iletişimde dinleme davranışının da çok etkili olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Dinlemenin birincil şartı aktif dinleyici olmak, yani bir insan birini dinliyor gibi gözükür ama bakıyorsunuz ona vereceği cevabı düşünüyordur. Bu dinleyici olmak değildir. Kişinin dinleyici olması için duygusal birleşik kaplar prensibine göre bir yerde su seviyesi yüksekse, birbirlerine temas kurarlarsa, bu su seviyeleri bir müddet sonra eşitlenir. İnsanın psikolojik ihtiyaçları da böyle birleşik kaplar içerisinde çalışır. Bir kimsenin bir konuya psikolojik ihtiyacı vardır, sende de o psikolojik ihtiyaca cevap verecek bir bilgi vardır. Sen o bilgi setiyle karşı tarafla empatik iletişim kurarsan, sendeki bilgi seti karşı tarafa geçer ve öğrenmek istiyorsa bir insan o bilen kişiden bilgileri alıp, kendisi öğretmeye başlar. Bunun için aradaki kanalların açık olması gerekiyor. Buna karşı sorgulamak önemli ama yargılayıcı olmamak gerekir. Sorgulayıcılık ve yargılayıcılık farklıdır. Yargılamada ben biliyorum der, karşı tarafa eleştirel yaklaşır ama sorgulamada anlamak için yaklaşır. Eğer siz karşı tarafı anlamak için yargılamadan yaklaşırsanız o da bir şeyler öğrenir, siz de bir şeyler öğrenirsiniz ama yargılayarak yaklaşırsanız, tepeden bakarak, sorgulayarak yaklaşırsanız hiçbir şey öğrenemezsiniz, sadece savunma duygusu gelişir.” dedi.
“Eleştiriye açık olmak empatinin bir parçasıdır”
Empatik öğrenme kavramına da değinen Prof. Dr. Tarhan; “Evrende hatalar mükemmelin bir parçasıdır. Hataların olduğu yerde gelişme oluyor. Eleştiriye açık olmak çok önemli. Empatinin duygusal aktarımı en başından beri eleştiriye açık olmak, narsist kişiler de eleştiriye açık olursa narsizmini yenmiş oluyorlar. Eleştiriye açık olmayan kimse en büyük organı egosu olmuş halde dolaşıyor, hiç gelişemiyor. Eleştiriye açık olmak empatinin bir parçasıdır. Empatik öğrenme, karşı tarafla yerine kendisini koyup ama kendi kimliğini koruyarak onun penceresinden konuya bakmak ve o şekilde öğrenmektir. Eleştiriye açık olmak önemli onun için empatik öğrenmenin birinci şartı aktif dinleyicilik, ikinci basamağıysa eleştiriye açık olmaktır.” ifadelerini kullandı.
“Bu çağın kutsalı haz peşinde koşma oldu”
Bu çağda hazlarını yönetebilen kişilerin başarılı olabileceğini vurgulayan Tarhan; “Şu anda haz ve hırs çağında yaşıyoruz. Bu çağın kutsalı haz peşinde koşmak, hedonizm oldu. Kutsallık savaşları hedonizm üzerinden yapılıyor. Bu nedenle böyle bir çağda zevkini, hazlarını yönetebilen kişi başarılı olacaktır. Hazlarını hemen tatmin etmek isteyen, ertelemek istemeyen kaybedecektir. Hazları ve zevkleri ertelemeyi başarabilen kişiler bu çağda hedeflerine daha iyi ulaşacaklardır. Yani gençlere bu istikamette eğitim verebilmek daha önemli onun için matematiksel beceri, zihinsel beceriler değil sosyal ve duygusal becerileri de çocuklara, gençlere, kendimize öğretmemiz gerekiyor.” şeklinde konuştu.
Okunma : 961
ÜHA