TRT Radyo1’de yayınlanan Ailece programının konuğu olan Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Yaşlılarda Artan Bağımlılık” konusuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Covid-19 pandemisinin yaşlılarda bağımlılığın artmasına sebep olduğunu belirten Tarhan; “Birleşmiş Milletler (BM) Uyuşturucu Kontrol Kurulunun 2020 raporunun açıklanmasıyla birlikte gördük ki Covid-19 pandemisi yaşlılarda bağımlılığın artmasına sebep olmuş. Bu sonuç bizi de çok şaşırttı. Uyuşturucu kullanımının sebebinde üç tane ana ayak var. Bunlardan ilki haz almak, ikincisi stres azaltmak, üçüncüsü de yalnızlık sonucunda maddeye başvurmaktır.” dedi.
“Uyuşturucuyla mücadelede önemli olan talebi azaltmaktır”
BM Uyuşturucu Kontrol Kurulu’nun 2020 Raporunu açıklanmasının ardından bağımlılık konusuna ilişkin değerlendirmelerde bulunan Tarhan; “Uyuşturucu Kontrol Kurulu Viyana’da, BM’deki Dış İşleri Bakanlığı temsilcilerinin seçtiği kişilerdir. Oluşturulan bir kurul var. O kurul üyeleri çeşitli ülkelerden bağımsız. Yani ülke temsilcisi değiller, bağımsız seçiliyorlar. Prof. Dr. Sevil Atasoy bu kurula 57 oy ile seçildi. Kendisi Üsküdar Üniversitesinde eş zamanlı olarak öğretim üyesi görevini de yürütmekte. BM Uyuşturucu Kontrol Kurulu 2020 Raporu bütün ülkelerden gelen analizlere göre gösterdi ki bağımlılığın küresel olarak iki ayağı var. Arz ve talep ayağı. Yani uyuşturucu maddeler, eroin, kokain gibi yasa dışı olanlar piyasaya gizli odaklar tarafından arz ediliyor. Kaçakçılıkla satılıyor, bu yasa dışıdır. Bunu kontrol etmezseniz gümrükten rahat rahat geçiyor. Bun konuda dünyada birinci derecede başarılı ülke Afganistan, ikinci İran, üçüncü Türkiye’dir. Bu arzı kontrol etmekte çok başarılıyız ama talebi de kontrol etmek gerekiyor. İnsanlar, gençler, yaşlılar uyuşturucu talep ediyorlar. Bir yerde arz, talep ve ihtiyaç varsa parası olan ulaşıyor. Mesela ABD’de 2050 yılında kişi başına gayri safi milli hasıla 20 bin dolarmış, tam 2000 yılında 50 senelik farkla 35 bin dolar olmuş. Şimdi daha fazladır. Para çok, adamlar keyfi istiyorlar. Ona ulaşıyorlar. Böyle bir durum var. Onun için arzla mücadele sadece yakalatmak değil, o sadece fiyatı arttırıyor. Talebi de azaltmak gerekiyor. Bu da uyuşturucu kontrol kısmıdır. Önemli olan talebi azaltmaktır. Bunun koruma, önleme ve tedavi boyutu var.” ifadelerini kullandı.
“Uyuşturucu talebini azaltmak için AR-GE çalışması yapılmalı”
Sözlerinin devamında uyuşturucuyla mücadelede tedavi boyutuna değinen Tarhan; “Tedavi boyutu şu anda bütün dünyada klinik vaka olarak başarılı bir şekilde yapılıyor. Biz tedavi aşamasında kişileri hastaneye yatırıyoruz sonra bağımlı olan hastaya detoks yapılıyor, temizleniyor. Ama hasta bir hafta sonra yine alıyor. Bunu önlemek için ne yapmak lazım? İnsanların talep, ihtiyaç hissetmelerini önlemek için ne yapılması lazım? Bu konuda bir çalışma gerekiyor. Üniversite olarak bu zaten bizim alanlarımızdan birisidir. AR-GE odağımız olan bir konudur. Türkiye’de iki tane bağımlılıkla alakalı enstitü var. Biri İzmir Dokuz Eylül Üniversitesinde, biri de Üsküdar Üniversitesinde. Bağımlılıkla mücadelede, ilgili hastaları başarılı bir şekilde tedavi edip, nüksü önlemek gerekiyor. Hastaneye yatan hastalar senede belki 5-10 defa tekrar hastaneye yatıyor. Öyle bir tedavi bulmamız gerekiyor ki bu hastaların yatışlarının senede bire düşmesi bile büyük kar. Şu anda narkotikle ilgili bakanlık ötesinde bağımsız bir enstitü kuruldu. Kararlar veriyor ve yönetiliyor. Böyle bir kuruluş şeklinde ABD böyle önlemler almaya çalışıyor.” dedi.
“Covid-19 pandemisi yaşlılarda bağımlılığı arttırdı”
Covid-19 pandemisinde yaşlılarda artan bağımlılık konusuna dikkat çeken Tarhan; “Covid-19 pandemisinde yaşlılarda madde kullanımı artmış. Çok ilginç, çok garip geldi. Uyuşturucu kullanımının sebebinde üç tane ana ayak var. ‘Kullanan kişiler neden kullanıyor?’ sorusunu araştırdığımız zaman ilk olarak kişiler zevk, hedonistik yani haz peşinde koşanlar, lezzet ve keyif için kullanıyorlar. Normal eğlence onları tatmin etmiyor. Alkol de alsa tatmin etmiyor, kokain istiyorlar. Onunla tatmin oluyorlar. Fakat kokain öyle bir şey ki ilk dozu aldığın zaman gittikçe doz arttırmak gerekiyor. Aynı hazzı yakalamak için doz artıyor, artıyor bu sefer de madde kişiyi tutsak alıyor. Kişi artık, maddenin kölesi oluyor, madde için her şeyini satıyor. Evini, ailesini her şeyi yıkacak şekilde satıyor. Çünkü beyin artık onu en önemli konu olarak görüyor. Bu artık bağımlılığın üst seviyesi, tutsaklık halidir. Bağımlılıkta bu nokta haz oluyor. Kişi normal hayatını sürdürmek için değil, normal cinsellik için bile uyuşturucu almadan yapamaz hale geliyor. O derece bağımlı halde ki her gün, devamlı yaşamak istiyor. Bir grup bu normali bile yaşayamaz hale geliyor. Normal olmak için uyuşturucu almaya başlıyor. Hazzı normal olmak için kullanıyor.” dedi.
“İleri yaşlarda pasif intiharlar arttı”
İkinci grubun, stres azaltma tekniği olarak madde kullananlar olduğuna dikkat çeken Tarhan, “Örneğin, kişinin iş yerinde problem vardır, eşiyle, aileyse sorun vardır, orayı bir kaçış olarak görür. Aslında alkole yönelmek bir kaçıştır. Gerçeklerden kaçıştır. Sorunların üzerine gidip çözmek için emek verip, kafayı yormak yerine maddeye sığınıyorlar. Orayı güvenli bir alan gibi görmeye başlıyorlar. Eve sarhoş geliyor, bunu bir yaşam biçimi haline getiriyor. Sarhoş gelmezse evde kavga çıkıyor. Sanatçılardan da ‘Ben de performansı arttırıyor’ diye madde kullanıp performansı artırırken bir süre sonra bağımlı olanlar var. Bunlar genellikle normal yollar değil kısa yollar arayan kişilerdir. Stres azaltmak için, performans arttırmak için kullanılıyor ondan sonra maddeye tutsak oluyorlar. Bu ikinci gruptur. Üçüncü grupta ise yalnızlık var. Covid-19 özellikle yaşlılarda bunu çok arttırdı. İleri yaştaki kişi yalnız kaldığı zaman ‘Ne yapayım böyle yaşa yaşa anlamı yok ki beş sene sonra da böyle olacaksam şimdiden öleyim’ diyor. Ya intihar ediyor ya da intihar edecek gücü bulamıyorsa pasif intihar dediğimiz kendini maddeye veriyor, bağlıyor. Her gün madde, alkol yavaş yavaş ölüyor. Ona pasif intihar diyoruz. İleri yaşta bu çok olmaya başladı.” şeklinde konuştu.
“Günümüz insanlarının entelektüel seviyesi yüksek”
Yaşlılarda bağımlılık konusunda değerlendirmelerine devam eden Tarhan; “Japonya’da 3 Mart’ta intiharlar arttığı için yalnızlık bakanlığı kuruldu. 2018’de İngiltere kurdu. Bunların yaşlıları evde bakıyorsunuz maddeye tutsak olmuş vaziyetteler. Japonlar onuruna düşkün bir millettir. Öyle alkollü olup da onurunu zedelemeyip kestirmeden ölüyorlar. Onlarda ölümden sonraki hayat inancı da yok. Doğaya tekrar dönüyoruz gibi düşünüyorlar ya da reenkarnasyona inananlar varsa ki genelde yok reenkarnasyonu düşünüyorlar. Böyle durumlar insanın, yaşamın anlamını aradığı dönemlerdir. Hayatın anlamı nedir? Neden var? Neden yaşıyoruz? Mesela Tolstoy, ‘Ölümün değiştiremeyeceği bir anlam arıyorum’ diyerek hayatının son döneminde İstanbul’a gelmeye karar veriyor, daha sonra Hz. Peygamberle ilgili mektupları da kitap haline getirildi. Yani inandı ona. O derece ki tevhidi bulmuş. Akıllı insanlar eski insanlar gibi değil ki. Şimdiki insanların entelektüel seviyesi yüksek, düşünüyorlar, sorguluyorlar, eleştiriyorlar, bakıyorlar.” dedi.
“Ölüm bir son değildir”
Tarhan konuşmasına şöyle devam etti:
“Evrende büyük bir hafıza var. Bu ancak tek Tanrı olabilir. Mutlak irade, mutlak güç, mutlak hikmet, mutlak zekâ gerektiren bir iştir. İnsanlar, ‘Dünya neden böyle kötü, neden adil değil?’ sorusunun cevabını arıyorlar. Bu sorunun cevabı bulundu. Bu sorunun cevabı şu: Yaşam sadece bu dünya hayatından ibaret değil. Herkesin ortak birleştiği nokta, herkesin eşit olduğu yer kabir hayatıdır. Bütün canlıların eşit olduğu tek durum ölümdür. O halde ölümün bu dünyadan başka bir anlamı olmalı. Demek ki ölüm son değil, bitiş değil. Ölüm sadece bir enerji bandından başka bir enerji bandına geçiş. Madde dediğimiz şey aslında bir enerji yoğunlaşması. Ölüm dediğimiz şey bu bahçeden öbür bahçeye geçmektir. Onun için hep mesela şeytanlaşma denir. Bakıyorsunuz bütün kutsal kitaplarda şeytanı düşman olarak görüyoruz. İki tane cadde vardır. Bir şeytanın planladığı, arzuladığı cadde var, bir de rahmanın arzuladığı cadde var. Bunu düşünürsek şeytan ateşten yaratılmıştır. Kendisine yakın olan her şeyin de ateşe gelmesini istiyor. Bir insan, evreni yaratanın var oluş anlamına uygun bir anlayış içerisinde değilse o zaman o yolda değil diğer yolu tercih etmiş olacak. Şeytan da yaşadığı hayattan kendine göre zevk alıyor, yılanın zehirlemeden zevk aldığı gibi. Onun için iki cadde akıyor. Biz özgür irademizle hangisinde olacağımıza karar vereceğiz. Çünkü bize özgür irade verilmiş. Özgür iradenin olması demek yaratıcıya karşı gelme özgürlüğü var anlamına geliyor.”
“Aklını kullanan insan yüksek inanca sahip olmalı”
Evrenin kendi içerisinde mantıklı olduğunu belirten Tarhan; “Kur-an’ı Kerim’de, Hz. Âdem’in yaratılma hikâyesini anlatınca Cenabı Allah, ‘Ben Âdem diye birisini yarattım ona secde edin, sizden üstün o’ diyor. Bütün melekler tamam diyorlar ama şaşırıyorlar itiraz ediyorlar. Daha doğrusu soruyorlar ‘Neden yarattınız?’ diye. Mesela melekler yaratıcıya soru soruyorlar. Ben bakıyorum bir çocuk annesine babasına soru soramıyor, korkuyor. Bir şirkette yöneticiye soru soramıyorsun korkuyorsun. Demek ki Allah’ın istediği güzellik bu değil. Her şeyi konuşup tartışabilmektir. Melekler Allah’a sorabildiğine göre biz de sorabileceğiz. Madem dünyasal bir düzen, yanlış yapıyorsun diyebilme hakkımız ve aklımız var. Sonuçta evren kendi içinde çok mantıklı ve ölüm anlamlı. Ölüm bir son değil bir bitiş değil. Onun için hiç kimse ölümden korkmasın. Artık aklını kullanan insanlar intihar etmek veyahut bağımlı olmak yerine her şeyi bilen, her şeyi yaratan bir güç var deyip yüksek bir inanca sahip olmalı.” ifadelerini kaydetti.
“Güvenli bağlanma ihtiyacı güvenliğin en birinci ilacı”
Sözlerinin sonunda terapi modüllerine değinen Tarhan; “Terapi modüllerinde de terapiler var. Şu anda zihin üstü tedavilerden birisi kişinin yüksek bir güce inanması. Bu koruyucu melek inancı olabilir ama yüksek bir güce inanan bir kimse kendini güvende hissediyor, geleceğini güvende hissediyor. Güvenli bağlanma ihtiyacı güvenliğin en birinci ilacı. Bir çocuk annesine babasına güvenli bağlandığı zaman maddeyi bırakıyor. Bu hayvanlarda bile böyle. Hayvan deneylerinde yapılıyor bunlar. Sıçan deneyleri mesela. Sıçanı kokain bağımlısı yapıyorlar. Pedala basa basa zevkten ölüyor hayvan. Kendi doğal, sosyal ortamına koyduklarında hayvan o pedala basmayı bırakıyor. Demek ki mutluluk bilimi sosyal zekâyı, sosyalleşmeyi yüceltiyor. İnsan kendini güvende hissettiği bir sosyal ortamı olursa maddeye bağımlısı olmuyor veya depresyona girmiyor. Çünkü insan ilişkisel bir varlık. İnsanın doğası bunu gerektiriyor. Şu anda toplum bilimciler aileleri parçaladıkları için pişmanlar. Geniş ailelerin verdiği o destek gençleri koruyormuş. Onun için biz bu konuda daha şanslıyız.” şeklinde konuştu.
Okunma : 3048
ÜHA