Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Dost TV ve Dost FM’de yayınlanan “Prof. Dr. Nevzat Tarhan’la Akla Kapı” programında “Müzik, Sanat ve Psikoloji” konusuna dair değerlendirmelerde bulundu. Tarhan, son zamanlarda müzikle psikoloji arasında yeni bilgilerin ortaya çıktığını söyledi. Müziğin tedavide kullanıldığını dile getiren Tarhan; “Bilimde ritim terapisi şeklinde kullanılıyor. Bu holotropik terapi diye de geçiyor. Müzik var aynı zamanda hareket, ritim ve sözlü tekrar var. Bu üçlüyü kullandığın zaman bir öğrenme modeli oluyor.” dedi. Tarhan, aynı zamanda sanatla ruh sağlığı arasında da çok yakın bir ilişki olduğuna dikkat çekerek, ‘Sanat sanat için değil insanlık için olursa ruha iyi gelir’ ifadelerini de kullandı.
“Müziğin büyüleyici etkisi var”
Son zamanlarda müzikle psikoloji arasında yeni bilgilerin ortaya çıktığını söyleyen Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Müzikle birlikte beyin aynı zamanda dans ediyor. Müzikle birlikte beyin coşuyor, etki ediyor. Onun için müziğin büyüleyici etkisi var. Kişiye göre değişiyor. Bir sanatçı çıkıyor böyle sesi güzel, melodisi güzel, ritmi güzel, şan dersi almış birisi çıkıyor. Mesela böyle binlerce kişiyi aynı anda etkiliyor ve coşturuyor. O yüz binlerce kişinin beyin frekansına giriyor. Aynı şekilde beyindeki ödül sistemini, haz sistemini ciddi şekilde kamçılıyor. Beyne dopamin salgılatıyor.” ifadelerini kullandı.
“İdeal öğrenme ortamı eğlenceli ve disiplinli ortamdır”
Dopaminin iki özelliğine dikkat çeken Prof. Dr. Tarhan; “Dopamin haz veriyor ve dikkati arttırıyor. Kişi konuya odaklanıyor, odaklanınca büyüleniyor. Büyülenme etkisi yapıyor, hoş bir coşku uyandırıyor. Bunların hepsi beyne aynı zamanda dopamin salgılatıyor. Bunlar bilimsel olarak doğrulanan bilgilerdir. Dopaminin iki özelliği var; biri odaklandırır ikinci özelliği de sarhoşluk duygusu verir. Onun için beynin ideal öğrenme ortamı eğlenceli ve disiplinli ortamdır. Kişi sevdiği işi yapıp, akış duygusunu yaşayıp bir de kendini disipline ettiği zaman müthiş öğrenme oluyor.” şeklinde konuştu.
“Bu üçlüyü kullandığın zaman bir öğrenme modeli oluyor”
Müziğin tedavide kullanıldığını dile getiren Prof. Dr. Tarhan; “Bilimde ritim terapisi şeklinde kullanılıyor. Bu holotropik terapi diye de geçiyor. Müzik var aynı zamanda hareket, ritim ve sözlü tekrar var. Bu üçlüyü kullandığın zaman bir öğrenme modeli oluyor. Bu Uzakdoğu'da mantra denilen yoga esnasında meditasyon yapılırken kullanılan kelimeler var. Aynı kelimeyi tekrar ediyor. Bu bizim kültürümüzde zikir olmuş. Hareket var, bir kelime tekrarı var ve aynı anda eşlik eden bir müzik var. Bu bize Mevlâna’yı, sema törenini hatırlatıyor. Üçünü birleştirmiş. İnsanlık bunun faydalı olduğunu bulmuş. Bu üçünü bir terapi tekniği gibi kullanıyor. Ritim terapisi diyoruz.” dedi.
“Sanatla ruh sağlığı arasında çok yakın bir ilişki var”
Müziğin ruh sağlığına olan etkisine vurgu yapan Tarhan; “Bunlar yardımcı, destekleyici yöntemlerdir. Mesela bizim ergoterapi birimimiz var. Orada yapılan tedavilerden birisi de müzikle ilgili tedavi. Onun dışında resim var. Bazıları da resimlerde, renklerde kendini ifade ediyor. Mesela ebru sanatı da yapıyoruz. Evine ebru teknesi alanlar var. Taburcu olduktan sonra alıyor. Tedavi öncesi ve tedavi sonrası ebru ile ilgili bir araştırma yaptık. Taburcu olurken yaptığına bakıyoruz. Aradaki renk farkları onun bakış açısını gösteriyor. Depresyonu geçince hayata bakışı değişiyor ve bu renklere de yansıyor. Sanatla ruh sağlığı arasında çok yakın bir ilişki var.” ifadelerini kullandı.
“Zihinsel sığınağın olması tedavide bir avantaj sağlıyor”
Şu andaki sistemin tüketerek mutlu olmayı öğrettiğini söyleyen Tarhan; “Üreterek başkalarına faydalı olarak mutlu olmayı öğretmenin psikolojik ihtiyaç olduğu bilimsel olarak ortaya çıktı. Son yıllarda bunun beyindeki karşılıkları bulunduktan sonra artık bu bilimin menziline girdi. Artık kimse itiraz edemiyor. Üçüncü nesil psikoterapiler var, mindfullness terapi diye geçiyor. Bilinçli farkındalık terapisi. Kişi zihinsel bir sığınağa ihtiyaç hissediyor. İnsan kendini kötü hissettiği zaman, travmalarıyla baş edemediği zaman, zihinsel bir sığınağa, büyük bir güce bağlanmaya, büyük bir anlamın bir parçası olmaya, yüksek bir değere, kendini aşan bir değere sığınma ihtiyacı hissediyor. Bunu yakalayan huzuru yakalıyor. Bu duygu ancak inanç sistemlerinde var. Şu anda hangi inanç sistemine mensupsanız bir zihinsel sığınağınızın olması sizin için tedavide müthiş bir avantaj sağlıyor.” şeklinde konuştu.
“Sürdürülebilir ve kontrol edilebilir haz insanın arayışında var”
Beynin müzikle birlikte mutlulukla, hazla ilgili hormonlar salgıladığını dile getiren Tarhan; “Salgıladığı zaman kişide korku gidiyor, özgüven, enerji, cesaret geliyor onunla birlikte odaklanma oluyor kişi bütün sorunlarını unutuyor. O coşku içerisinde saatlerce sallanıyor, hareket ediyor, eğleniyor bütün kurtları döktük geldik diyor. Rahatladık diyorlar ama bu sefer ödül bağımlılığı ortaya çıkıyor. Ona yüklediği anlam sadece maddi bir haz, somut bir haz bitince onu aramaya başlıyor. Çünkü lezzet sürdürülebilir olursa kalıcı etki yapıyor. Sürdürülebilir olursa ve kontrol edilebilir olursa haz ve lezzet kalıcı etki yapıyor. Sürdürülebilir ve kontrol edilebilir olmayan lezzetler bittiği zaman insana acı çektiriyor. Mesela haz verici, keyif verici bir ilaç alıyorsun etkisi geçince daha çok istiyorsun. Eğlenceye gidiyorsun saat başı eğleniyorsun sonra bu sefer onun hayaliyle günlerini geçirmeye çalışıyorsun. Sürdürülebilir ve kontrol edilebilir haz insanın arayışında var.” dedi.
“Sanat kendini ifade etme alanıdır”
Sanatın az sözle çok şey ifade edebildiğini ve benzerinin yapılamadığını vurgulayan Tarhan; “Sanat insanın psikolojik ihtiyaçlarını karşıladığı gibi kendini ifade etme alanıdır. Mesela sinema bir sanat, müzik bir sanat, karikatür bir sanat. Bazen bir karikatür alıyorsun on beş sayfalık bir kavramı anlatıyor. Sanat işte budur. Sanatın özelliği veciz olması. Az sözle çok şey ifade edebilmesi ve benzerinin yapılamaması. Veciz, icaz olması diye geçiyor. Benzerinin olmaması, benzerini yapmakta başkalarının aciz duruma düşmesi. İcaz mucize olması. Diğeri de az şeyle veciz olması. Az şeyle çok şey ifade etme. Bu sanatın özelliğidir. Söz sanatında da müzik sanatında da resimde de böyledir. Bu sanatın özelliklerini herkes yapamaz. Bunlar duyguları harekete geçiriyor.” ifadelerini kullandı.
“Sanat insanları etkilediği zaman kabul görüyor”
İki türlü sanat yönünden bahseden Tarhan; “Sanatın sosyolojik yönü var ama bu bütün insanlarda ortak olduğu zaman, insanları etkilediği zaman o sanat kabul görüyor. Bu iki türlü oluyor. Birileri ‘Sanat sanat içindir’ diyor, birileri ‘Sanat toplum içindir’ diyor. Bizim toplumlarımızda sanat insanların idealleri, inançları için olmuş. Sanata o şekilde odaklanmışız. Sanat sanat için değil insanlık için olursa ruha iyi gelir. Leyleklere sadaka taşları yapmışız. Sanatı böyle ifade etmişiz. Bizde camilerin dışı sadedir, içi renklidir, süslüdür. Katedrallerin dışı gösterişlidir, içi çok karanlık, bunaltıcıdır. O kültür iç dünyaya önem vermiyor, dışa önem veriyor. Biz içe önem veriyoruz, camide içe önem veriyoruz. Dışını o kadar önemsemiyoruz. Bu da bir nevi kültürün dışa yansımasıdır. Kültürel olarak biz iç güzelliğe önem veriyoruz onlar dış güzelliğe önem veriyor.” şeklinde konuştu.
Okunma : 754
ÜHA