Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, TRT 1’de yayınlanan Dursun Ali Erzincalı’nın sunduğu Sahur Bereketi programının canlı yayın konuğu oldu. “Ramazan ve Ramazan’ın Ruh Sağlığımıza Etkisi” konusuna ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulunan Tarhan, niyetin davranış üzerindeki etkisine dikkat çekti. Niyetlenmiş bir kimsenin niyeti samimiyse karşı tarafın beynindeki duygusal ayna nöronların harekete geçtiğine dikkat çeken Tarhan, samimiyet varsa sıcak bir ilişkinin ortaya çıktığını söyledi. Samimiyetle karşı tarafın beyninde bir aktarım oluştuğu ve muhabbet duygusunun başladığını da ifade eden Tarhan, samimiyetin büyüsel bir özelliği olduğunu kaydetti. Tarhan, “Samimiyet beyni telsiz internet gibi çalıştırıyor. Samimiyetin ayna nöronları iyi niyettir.” dedi.
“İnsanlık tarihinde yetimlere bu kadar sahip çıkan bir medeniyet yok”
Kötü anne babaya sahip olan çocukların da bir nevi yetim olduklarını söyleyen Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Resulullah’ın yetimlerle ilgili ciddi bir sahibiyeti var. Onlarla ilgili ciddi bir Hadis -i Şerif birikimi var. Bu bizim medeniyet coğrafyamıza yerleşmiş. Coğrafyamızın her tarafında yetimlere karşı bir şefkat var. İnsanlık tarihinde yetimlere bu kadar sahip çıkan bir medeniyet yok. Yetim bir çocuk korunmasız ve savunmasızdır çünkü anne ve baba en büyük koruyucudur. Çocuğun kahramanı annesi ve babasıdır. Onlar o kahramandan, o sığınaktan, güven duygusundan yoksundur. Kötü anne babanın elinde olan çocuklar da bir nevi yetimdir. Fiziksel istismar ve fiziksel ihmal olduğu zaman çocuk sevgisiz ortamda büyüyor. Devamlı istismar edilerek büyüyor. Böyle çocukta anneye karşı hem sevgi hem öfke gelişiyor. Bazı çocuklarda anneye karşı sevgi hiç olmuyor direkt öfke gelişiyor çünkü anne kötücül bir anne oluyor. Anne çocuğu devamlı aşağılıyor, azarlıyor, yerin dibine sokuyor. Çocuk sığınacak liman ararken eline vuran bir anne oluyor.” ifadelerini kullandı.
“Modernizm empati duygusunu berbat etti…”
İnsanın en büyük psikolojik ihtiyacının kendini aşmak olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Tarhan; “Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde en tepede kendini gerçekleştirmek var. Maslow bunun üzerine ‘self transendence’yi ekliyor. Kendini aşmak diye çevriliyor. İnsanın ego idealinin en büyük psikolojik ihtiyacı kendini aşmaktır. Kendini aşmayı başarırsa mutlu oluyor. Kendini aşmak sadece kendisi için yaşamamak demektir. Aile için çevre için toplum için evren için yaradan için varoluş için bir şey yapabilmektir. Sevgi yatırımını bunlara yöneltebilmektir. Bunları yaptığında insan mutlu oluyor, mutluluk yayan, mutluluk hisseden bir insan haline geliyor. Resulullah, ‘İnsanlara en hayırlı olanınız insanlara en faydalı olanınızdır.’ şeklinde bizzat yaşayıp gösterendir. Kendini aşmıştır ama kendine zulüm etmemiştir. Fedakârlık derken bazen insanlar dozunu kaçırıp kendine zulüm ediyor. Nefse de zulüm etmemek gerekiyor. Fedakâr olmak demek paspas olmak demek değildir. Fedakâr olmak demek kendi duygularının farkına varıp karşı tarafın duygularının farkına varıp dengeyi kurabilmektir. Bu yüzden modernizm empati duygusunu berbat etti. Bencillik, empati duygusu aşağıya çekiyor. Karşı tarafın duygularını, ihtiyaçlarını, isteklerini, göz önüne almayan insan türü çoğalmaya başladı. Bu tür insanları yalnızlaştırıyor.” şeklinde konuştu.
“Sosyal medya sahte ve anlık mutluluk veriyor”
Sosyal medyanın sahte mutluluk oluşturduğuna dikkat çeken Tarhan, insanın doğal olabilmesinin önemine vurgu yaptı. Tarhan; “Şu anda boşluk duygusu var. Boşluk duygusunun tatmini için sosyal medya çok sahte, geçici, anlık bir mutluluk veriyor. Bunu devamlı yapıyorsunuz bir müddet sonra eleştiri aldığında insanlar yıkılıyor. Sahte bir yetenekleri de varsa hızla yükselip ilgi çekiyorlar ama bir hatayla tam tersi oluyor ondan sonra depresyona giriyorlar. Burada insanın doğal olabilmesi önemlidir. Buna otantik, saf, halis mutluluk diyoruz. İnsan zindanda da olsa mutlu olmayı başarabilir, sarayda da olsa aynı mutluluğu yakalayabilir.” dedi.
“Anne ve babalar bu ayı fırsat olarak görmeli…”
Kültür aktarımında Ramazan ayının önemli bir yer tuttuğunu söyleyen Prof. Dr. Tarhan; “Eski Ramazan derken, kendi çocukluğumuzun Ramazan’ı içimizde özlem olarak kalmış. Herkes Ramazanını sever çünkü evde sıcak bir atmosfer olur. Aile birlikte yemek yer daha güzel olur, çocuklar onun için Ramazan’ı çok sever. Ramazan çocukların en mutlu anıdır. Onun için çocuklara hediyeler alınır, bayramlıklar, hazırlıklar yapılır. Bütün bunlar müthiş ritüeller, aynı zamanda bizim kültür aktarımımızdır. Hikayeler, yaşantılar kültür aktarımını yapar. İnsanın Ramazan’da kendini bireysel olarak formatladığı gibi toplum olarak da formatlanıyor. Bu kadar kültürel bir yozlaşmaya küresel ve kültürel bir emperyalizme rağmen bizim toplumlarımız bazı şeyleri koruyorsa, aileyle ilgili bazı değerleri koruyabiliyorsa, bunda Ramazan ayının çok büyük bir etkisi var. Ramazan döneminde çocukların gelişen ruhuna atılan tohumların çok büyük rolü var. Anne ve babalar bu ayı fırsat olarak görmeli. Evdeki ortamı daha sıcak bir ortam yapmak için bir fırsattır.” ifadelerini kullandı.
“İnsan beyni kendi kendini programlıyor”
Aç kalmakla oruç tutmanın arasındaki farka değinen Prof. Dr. Tarhan; “Açlıkla oruç karıştırılıyor. İnsanın açlıkta kan şekeri düştüğünde, yemek yemediği zaman sinirli olması normaldir. Ramazan orucu biraz farklı, tam açlık yok. İnsan beyni kendi kendini programlayan bir organ. Mesela, ‘Sabah 4’te kalkacağım.’ diye inanarak yatarsanız, saat kurmadan kalkarsınız çünkü beyni programlıyorsunuz. Oruçta da inanarak oruç tutan kişilerde, ilk birkaç gün alışma döneminin dışında, ‘Ben akşam iftara kadar bir şey yemeyeceğim.’ diye kişi inanınca, beyin açlık hormonu salgılamıyor. Açlık hormonu salgılamadığı için bu sefer kişide o açlığın verdiği kriz, gerginlik olmuyor. Aceleci sabırsız kişilerde yahut da orucu sindirmeden tutan bazı kişilerde o sinirlilik o zaman ortaya çıkıyor.” şeklinde konuştu.
“Samimiyetin ayna nöronları iyi niyettir”
Niyetlenmiş davranışla niyetlenmemiş davranışın insanlardaki etkisinden bahseden Tarhan; “Niyetlenmiş bir kimse samimiyse niyeti varsa karşı tarafın beynindeki duygusal ayna nöronları harekete geçiriyor. Yani iyi niyetle bakılan, samimi olan kişiler karşı tarafın beyninde de sevgi gibi bölgeleri harekete geçiriyor, sıcaklık oluşuyor. Samimiyet varsa, sıcak bir ilişki oluyor. Karşı tarafın beyninde de aktarım oluyor ve muhabbet duygusu başlıyor. O aslında samimiyetin kerametidir. Samimiyetin büyüsel bir özelliğidir. Samimiyet beyni telsiz internet gibi çalıştırıyor. Samimiyetin ayna nöronları iyi niyettir. Kötü niyet olduğu zaman o da karşı tarafın beynini olumsuz etkiliyor. Beyinler telsiz internet gibi konuşuyor. Bir şeyi iyiye yorduğun zaman beyin onunla ilgili pozisyon alıyor, onunla ilgili algılamalar yapıyor, onunla ilgili bağlantılar kuruyor ve ona uygun tepkiler veriyor.” dedi.
“Bir toplumun doğru çalışabilmesi için sağlıklı kararlar vermesi lazım”
Vicdani normların oluşmasındaki en önemli duygulardan birisinin utanma duygusu olduğunu söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Bir toplumun doğru çalışabilmesi için sağlıklı kararlar vermesi lazım. Sağlıklı adımlar atması lazım. Sağlıklı düşünmesi, sağlıklı hissetmesi, sağlıklı yönelmesi lazım. Hukuki normlar vardır kanunlarla, yasalarla belli olmuştur, yazılı hukuktur. İkincisi sosyal normlar vardır, yazılı değil ama geleneklerdir, örf adetlerdir. Toplumu oluşturan temel unsurlardır. Üçüncüsü de vicdani normlardır. Vicdanı normların ölçüsü de ahlak olarak bilinir. Vicdani normlardaki ahlak anlayışı, vicdani bir hesap vermeyi gerektiriyor. İşte bu süper ego olarak psikolojide söylenen egomuzun bir parçası gelişiyor, vicdan olarak oluşuyor ama vicdan çok katı olursa kişiyi depresyona sokuyor. Çok gevşek olursa da kişiyi suç makinesi haline getiriyor. Bu vicdani normların oluşmasındaki en önemli duygulardan birisi utanma duygusudur.” ifadelerini kullandı.
“Asıl özgürlük duygularından özgür olmaktır”
İnsanın zaman zaman yalnızlık hissetmesinin doğal olduğunu söyleyen Prof. Dr. Tarhan; “Asıl özgürlük duygularından özgür olmaktır. Bunu yapan bir kimse yalnızlığı hissetmez. İnsanın zaman zaman yalnızlık hissetmesi normaldir. Bazı insanlar yalnızlık hissettiğinde hemen başkalarını suçlar. Ben şöyle başarılıyım o yüzden beni sevmiyorlar. Ben yakışıklı ya da güzelim o yüzden beni sevmiyorlar, beni kıskanıyorlar, arkamdan konuşuyorlar derler. Öncelikle acaba ben nerede, nasıl hata yapıyorum da insanlar benden uzaklaşıyor diye kendisini üçüncü bir gözle sorgulaması gerekiyor. Bu bizim kültürümüzde nefis muhasebesi diye geçer.” şeklinde konuştu.
Okunma : 1143
ÜHA