Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan İlim Yayma Cemiyetine bağlı Halil İbrahim Demir Kız Yurdu tarafından düzenlenen “Ruha Bakış” konulu söyleşinin konuğu oldu. İstanbul’da farklı üniversitelerde okuyan öğrencilerle bir araya gelen Tarhan, insanın mutluluk için yatırım yapması gerektiğine dikkat çekti. Mutluluğun kendiliğinden gelmediğinin altını çizen Tarhan, bu bağlamda psikolojik sermaye için de yatırım yapmak gerektiğini söyledi. Tarhan, psikolojik zenginlik için sevgi yatırımı yapılması gerektiğine değindi.
Maltepe Özel Halil İbrahim Demir yüksek öğretim kız öğrenci yurdunda gerçekleşen etkinliğe üniversiteli öğrencilerin ilgisi yoğun oldu.
Hakikati gösteren dört yol…
Hakikati gösteren dört yol olduğunu belirten Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, inancın önemine vurgu yaptı. Tarhan; “Birincisi deney ve gözlem olur. Deney yapıyorsunuz, laboratuvara sokuyorsunuz ya da gözlemliyorsunuz, pozitif bir bilim ortaya çıkıyor. İkincisi akıl yürütme yöntemleri, deney ve gözlemden sonra teorik fizik, teorik biyoloji gibi. MR cihazı teorik fizikte çıkmıştır. Teorize ediliyor sonra nikotize oluşturuyor. Daha sonra da keşifler ortaya çıkıyor, ondan sonra rasyonel sezgi oluyor. Dördüncü yolda inanç... Diğer üç yoldan sonra inançlarla açıklamaya çalışılıyor. Hep şu biliniyor; insan inanmadığı, anlamadığı ve bilmediği konularda Allah’a sığınır. Bilim ilerledikten sonra yaratılış kanunlarını, fizik, kimya, aritmetik kanunlarını gördükçe, insanlar ilerledikçe anladıklarımız ve bildiklerimiz üzerinde anlam bulabiliyoruz. Hakikati göstermek olarak sadece Kur’an-ı Kerim değil, sadece Resulullah değil üçüncü büyük yol olan kâinat kitabı var. Kâinat kitabını da anlayıp birlikte buluyorsun. Bu şekilde bakıldığında ruhu anlamak çok kolay.” ifadelerini kullandı.
“Kâinatın bir maddi bir de mana boyutu var”
Kâinatın bir maddi boyutu bir de mana boyutu olduğunu söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Kainatın mana boyutu din ve felsefenin sınırları içinde kalmış. Buradaki ruh da şöyle nefis içimizdeki somut zevklerdir. Yemek, içmek, üremek, cinsellik, barınmak gibi temel fonksiyonlar, somut zevkler. Soyut zevkler ise müzik ve sanattan tutun da çeşitli yüksek duygularla ilgili hazlar, mutluluk, huzur, neşe, sevinç bu gibi zevkler ise soyut zevklerdir. Bunlar kalbi olarak geçiyor. Somut zevkler nefsi olarak geçiyor.” dedi.
“Ruhunu kullanabilen kimse yaratıcı ile online olabilir”
Sevginin ruhun bir fonksiyonu olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sevgide bağlanma enerjisinin olduğunu vurguladı. Tarhan; “Bir insan nesneyi seviyor, bir dostunu, arkadaşını, annesini, babasını, çocuklarını, eşini seviyor. Bu sevgi ruhun bir fonksiyonudur. Sevgide bağlanma enerjisi vardır. Çocuk doğar doğmaz sevgisini oyuncaklarına yatırıyor. Önce annesine sonra oyuncaklarına büyüdükçe abilerine, kardeşlerine, arkadaşlarına daha da büyüdükçe çevresine, okuluna daha da büyüdükçe ülkesine, vatanına daha da büyüdükçe gelişmişlik seviyesine göre yaratanına yöneltiyor. Sevgi yatırımını ona yapıyor. Bazıları bu hiyerarşide takılıp kalıyor. Mesela Mevlâna; ‘Mecazi aşklar, ara aşklar yerine ilahi aşka.’ demiş. Bir nevi ruhunun kullanabilen kimse yaratıcı ile online olabilir. Yani olamıyorsa sadece nefsiyle hareket ediyor. Yani ibadet edip de o kalbi bağını kuramıyorsan, varoluşta yaratıcıyla tevhit kavramının içinde yapamıyorsan o zaman sen sadece dünyasal, maddesel seviyede düşünüyorsun demektir.” şeklinde konuştu.
“4D: Duygu, düşünce, davranış ve değerler”
3D olarak bilinen kısaltmanın artık 4D olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Beynimiz reji gibi bilgiyi üretiyor. Ürettikten sonra kin, nefret, öfke, korku, kıskançlık, düşmanlık gibi duygular var. Bununla ilgili asit özellikte kimyasallar üretiyor. Bunlara karanlığın beş atlısı diyorlar. Kin, öfke, nefret, kıskançlık ve düşmanlık bunu üretiyor. Karar vereceği zaman ilk gittiği yer kalp oluyor. Daha sonra oradan evrensel akışa gidiyor. Bir şey olacak, heyecan hissedecek, üzüntü aslında onun sebebi oradan yansıyor… Düşünce olarak beynin bazı bölgelerinde sözcük olarak çıkıyor. Başka bir bölgesi ona duygu katıyor. Beynin ön bölgesinde de anlam katılıyor ve karar veriliyor. En sonunda beyin ön bölgesi yap-yapma, uygun-uygun değil, geçerli-geçerli değil. Güvenlik-güvenli değil diye karar veriyor kişi ona göre eyleme geçiyor. Ondan sonra tamamen evrensel enerji bizi yönetiyor. İşte bu durumda düşünce üreten bireyin duygularını katan hepsi beyin ama eyleme geçtiği zaman artık duygu, düşünce, davranış halinde dönüşüyor. 3D diye bilinen son yıllarda 4D oldu. Duygu, düşünce, davranıştı şimdi değerler eklendi.” dedi.
“Yüksek bir değere inanıyorsa yalnızlık hissetmez”
Kişiyi uyaransız bırakmanın işkence olduğunu ve bu durumun bazı hastalıklara sebep olabileceğini belirten Tarhan; “İnsan ruhu için bir problem varsa terapi yapılır. Fakat problem yok da kişinin psikolojik gıdası olarak ne düşünülebilir dersek, insanın en önemli temel psikoloji ihtiyacını iyi belirlemek gerekiyor. En önemlisi yalnızlığı gidermek. İnsan yalnız olduğu zaman bir hücrede on beş sene uyaransız bırakırsanız işkence sayılıyor. Bazı şeyler uyaransız bırakılıyor. Mide ülseri oluyor, hasta oluyor, şizofrenik tepkiler ortaya çıkıyor. Onun için uyaransız bırakmak iyi değil. Olgunlaşmış belli bir yaşa gelmiş bir kimsede yalnızlık, seçilmiş yalnızlık olabilir. Yalnız olmayı seçebilir ama böyle durumlarda öğrendiğim güzel bir söz var; ‘Dost istersen Allah yeter, yaren istersen kul yeter, düşman istersen nefis yeter.’ diyor. Bir kimse dost arayışında yüksek bir değere inanıyorsa o yalnızlık hissetmez.” şeklinde konuştu.
“Beynimizi ideallerimize göre programlıyoruz”
Yalnızlıkta kadın beyni ve erkek beyninin gösterdiği reaksiyonlara ilişkin değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Erkek beyni bir problem olduğu zaman zihinsel sığınağına çekilir, yalnız kalır. Sonuç odaklı düşünür. Kadın beyni de stres altında paylaşarak yalnızlığını gidererek rahatlamaya çalışır. Erkek beyni içine kapanarak zihinsel sığınağına çekilerek, diğeri yalnızlığı gidererek yapar. Onun için kadın konuşma, paylaşma ihtiyacı hisseder. Eğer kişi ön beynini geliştirmişse bu ikisi arasındaki dengeyi kurabilir. Hem sonuç odaklı düşünebilir hem de süreç odaklı düşünebilir. Böyle durumlarda stres altında yalnızlığı giderme ihtiyacı daha çok hissediyor. İnsan bu nedenle ilişkisel bir varlık. İnsanın ruhuna iyi gelen bir diğer şey de amaçlı yaşamdır. Sabah kalktığı zaman günü planlamak, geleceği planlamak, ego idealinin olması. ‘Ömrünün sonuna geldiği zaman nasıl bir insan olmak istiyorsun? Nasıl anılmak istiyorsun? Mezar taşına ne yazılsın istiyorsun?’ gibi hayatında yüksek idealler varsa beynimizi buna göre programlamış oluyoruz.” ifadelerini kullandı.
“Cüzdan vicdanın önüne geçti”
Vicdan duygusunun insanı koruyan bir duygu olduğunu belirten Tarhan; “Hedef piramidinde en tepede soyut hedefler vardır, iyi insan olmak vardır. Bu insanın varsa içinden bir caydırıcı dürtü gelir, yalan söyleme, çıkar sınavı gelir, bir rüşvet gelir. Beynini programladığı için buna göre içindeki, ‘Hayır.’ der, durdurur onu. En azından iç ses vardır. Vicdan dediğimiz zihinsel jüri vardır. Bu vicdan olarak bilinen insanı kötülükten koruyan, kötülük yapmamasını da sağlayan bir duygudur. Bu duygu insanı korur. Geliştirmek gerekir, geliştirmediğiniz zaman cüzdanla vicdan yer değişebiliyor. Cüzdan vicdanın önüne geçiyor. Cüzdan vicdanın önüne geçti. Öyle bir zamandayız. Yani çıkar odaklı insan tipi çoğaldı. Böyle bir insan olup olmamakta beynimizi ona göre programlamak diyoruz. İnsan bu programda ona göre farkında olmadan iyi ve doğru kararlar vermeyi sağlayabiliyor.” dedi.
“Psikolojik zenginlik için sevgi yatırımı yapmak gerekiyor”
Mutluluğun kendiliğinden gelmediğini, ona ulaşmak için yatırım yapılması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Tarhan; “Kişinin hedefi varsa başı dik, vicdanı rahat olabilir. Kişinin kendini yalnız hissetmemesini sağlar. Kriz anında kendini yalnız hissetmemek de önemlidir. Burada insanın mutluluk için yatırım yapması gerekiyor. Yani mutluluk kendiliğinden gelmiyor. Nasıl ki finansal sermaye geliştirmek için yatırım yapılması gerekiyor, psikolojik sermaye için de yatırım yapmak gerekiyor. Psikolojik zenginlik için de sevgi yatırımı yapmak gerekiyor. Bu zenginliği geliştirdiğin zaman kişi mutluluk bilimi diye geçiyor pozitif psikoloji. Onun için bir insan mutluluk olmasını istiyorsa böyle durumlarda pozitif psikoloji bu koruyucu ruh sağlığıyla ilgili mutluluk bilimi diye geçiyor.” şeklinde konuştu.
Kabul et, yönet…
İnsanın kontrol edebileceği ve kontrol edemeyeceği şeylerin var olduğunu söyleyen Tarhan; “Gücünün yettiği şey var, yetmediği şey var. Kişinin gücünün yetmediği, kontrol edemediği şeylerde üçüncü nesil psikoterapiler var. Üçüncü nesil psikoterapilerde de Mindfulness terapi diye geçiyor. Minfulness terapide bilinçli farkındalık diye de geçiyor. Bu farkındalıkta on iki adım var. On iki adımdan bir tanesi de kişinin yüksek bir inanca, yüksek bir değere, yüksek bir güce, yüksek bir anlamın parçası olması gerekiyor. Düşünüp o travmayı kabullenip, ‘Bu travma bana ne öğretti?’ diyerek ders çıkarıp, bir şeyler öğrenip, daha sonra geleceğe yönelmesini başarmasını sağlıyordu. Minfulness terapiye de kognitif tedavi deniyor. Zihin üstü tedavi de denebiliyor. Bu tedavileri kabullenip yönetmek gerekiyor. Kabullenmezse, ‘Niye oldu, bu haksızlığı bana niye yaptı?’ diyor. O derecedeki insan takıntı yapıyor. Bütün hayatı mahvoluyor. Altmış dakikanın elli dakikasını o olayı, yapılan haksızlığı düşünüyor. Hiçbir şey yapamaz hale geliyor. Burada artık bir müddet sonra bu takıntıyla ilgili beyin kimyası bozuluyor.” dedi.
“Dua kapı çalmaktır”
Dua etme ile psikolojik iyi oluş arasındaki ilişkiyi değerlendiren Tarhan; “Dua öyle bir şey ki insan dua ettiği zaman mesela kayıp olaylarında çeşitli travmalarda bir şekilde kendimizi aciz, zayıf ve güçsüz hissediyoruz. Hepimiz öyle dönemler yaşar. Bu dönemler depresyona sebep olan durumlardır. Bu durumda insan yalnız olmadığını her şeyi bilen bir güç, zeka, irade olduğunu bildiği an ona sığındığı zaman peşin olarak içine doğan bir huzur geliyor. Onun için dua kapı çalmaktır. Her şeyi bilen her şeyi kontrol eden yüksek bir güç var. Benim aklımdan geçeni biliyor, kalbimden geçeni biliyor her şeyi biliyor. Ben ona müracaat ediyorum diyor.” dedi.
“Kur’an-ı Kerim’de merhamet esas, korku istisnadır”
Öğrencilerin sorularını da cevaplayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Kur’an- ı Kerim’de merhametin esas korkunun istisna olduğunu söyledi. Tarhan; “Kur’an-ı Kerim’de Allah’tan korkmak, surede rahman ve rahim olarak geçiyor. Kur’an-ı Kerim’de merhamet esas, korku istisnadır. Korkarak, cennet için çalışıp cennete gitmek bir nevi tacir olmaktır. Menfaattir ama o da sonuçta makbul bir şeydir, cennet sevdasıyla iyi şeyler yaparak gitmek. Bazı insanlar ancak korkuyla kendini terbiye ediyor. Bunlar da korkak tiplerdir ama ideal olan Allah sevgisiyle hareket edebilmektir. Bir çocuğu korkutan annesinin sevgisini kaybetme korkusudur ve bu çocuğu disiplin eden şey. Allah’ta korkudan kastedilen, Allah’ın sevgisini kaybetme korkusu. Allah’la kalbi bağını kaybetme korkusu. Bu korku olması gerekirken, ceza korkusuyla büyütüyoruz hep. Bu çocuk yanlış eğitiliyor.” şeklinde konuştu.
Muhabir: Eda Nur Keçeci
Fotoğraf: Ayşenur Özdemir
Okunma : 943
ÜHA