Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü, Psikoloji Kulübü ve Pozitif Psikoloji Kulübü ortaklaşa ‘Prof. Dr. Nevzat Tarhan ile Psikoloji Sohbetleri’ başlıklı etkinliğin ikincisini gerçekleştirdi. Katılımcıların yoğun ilgi gösterdiği programda Prof. Dr. Nevzat Tarhan uzun süreli yalnızlığın mutsuzluğu da beraberinde getirdiğini belirtti. İnsani bir ekosistemin yalnızlığın ilacı olduğunu belirten Tarhan, iyi ve sıcak bir ekosistem içerisinde yaşamanın insanlık becerilerini iyi yönde geliştirebileceğini vurguladı.
Psikoloji sohbetlerinin ikincisi Üsküdar Üniversitesi Güney Yerleşke Fuat Sezgin Konferans Salonunda gerçekleşti. Etkinliğe fakülte akademisyenleri ve öğrenciler katılım sağladı.
“Yalnızlık arkasından mutsuzluğu getiriyor”
İnsanın nörobiyolojik olarak ilişkisel bir varlık olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, yalnızlığın ciddi bir salgın olarak arttığını söyledi. Tarhan; “Dünya Sağlık Örgütü yalnızlığı, gelecekte beklenen üç büyük tehlikeden biri diye sundu. İlki küresel gelir eşitsizliği, ikincisi iklim değişikliği, üçüncüsü de yalnızlık. Türkiye’de çok fark edilmiyor ama dünyada çok ciddi bir salgın var. Bu yalnızlık arkasından mutsuzluğu getiriyor çünkü insan nörobiyolojik olarak ilişkisel bir varlık. Beynimiz ilişkisel bir organ. Beynimiz yalnızlığa göre programlanmamış böyle olduğu zaman da insan mutsuz oluyor. İnsanın diğer canlılardan farklı olarak doğuştan gelen bir bağlanma nesnesine ihtiyacı vardır.” ifadelerini kullandı.
Beynin kaptan köşkü rasyonel dengeleme yapıyor…
Yalnızlığı giderme konusunda kadın ve erkek beyninin arasındaki farklardan bahseden Prof. Dr. Tarhan; “Nörobiyolojik olarak beynimiz yalnızlığı gidermeye yönelik programlanmış. Yalnızlığı gidermek konusunda erkek beyni ve kadın beyni farklı çalışıyor. Özellikle erkek beyni bir problem çıktığı zaman sonuç odaklı çalışır. Sonuç iyi değilse sığınağına çekilir, yalnızlığı tercih eder. Kadın beyni de bir stres anında paylaşarak rahatlamaya yönelik çalışıyor. Bu şekilde programlamış. İki taraf stresli olduğunda bir tarafın beyni stres altında çünkü çoğu zaman frontal lob devreden çıkıyor. Aceleci, sabırsız kişiler daha çok hata yapar çünkü beyinde üst bilinç kontrolü zayıflıyor, dürtüleri hareket ediyor. Özellikle duyguları baskın kişiler daha dürtüsel hareket ettikleri için daha kolay çatışmaya girerler. Sol ve sağ beyinin arasındaki dengeyi ön beyin sağlıyor. Kişi kendini geliştirmişse beynin ön bölgesi yani kaptan köşkü nerde duygusal davranacağını nerde rasyonel davranacağını dengeleyebiliyor.” şeklinde konuştu.
“Küresel olarak narsist kişilerde artış var”
Empatinin öğrenilen bir beceri olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Tarhan, empati yoksunu kişilerin arttığına dikkat çekti. Tarhan; “Empatisi gelişmiş kimse yalnızlığı giderme konusunda daha başarılı oluyor. Empati yoksunu kişiler B kümesi kişiliklerdir. Bunlar narsistik, obsesif kompulsif ve antisosyal kişiliklerdir. Bu kişiler yalnızlığa mahkûm olurlar. Küresel olarak da B kümesi kişilikte bir artış var, en çok da narsistik kişiliklerde… Narsistik kişilikler empati yapamıyorlar, dünya kendi etraflarında dönsün istiyorlar. Bu kişiler sıklıkla ego savaşları ve güç savaşları yaşarlar.” dedi.
Evlilikteki en önemli sorun duygusal ihtiyaçların anlaşılamaması…
İnsandaki çekim duygusunun kişinin yaşam felsefesine göre değiştiğini belirten Prof. Dr. Tarhan, niyetin önemine vurgu yaptı. Tarhan; “İlişkide sevgi varsa birlikte bir yolculuğa çıkma niyeti varsa bu ilişki yürüyor. Bizim kültürümüzde refik ve refika ilişkisi denmiş. Refik erkek yol arkadaşı, Refika ise kadın yol arkadaşı demek. Birlikteliği yol arkadaşlığı gibi görüyorlar. Bu nedenle evlilikteki en önemli sorun iki tarafın birbirinin duygusal ihtiyaçlarını anlayamaması, okuyamaması ve orda oluşan krizlerdir.” ifadelerini kullandı.
“Yalnızlıkta bir insan tek başına bir çoğunluk olabiliyor…”
Seçilmiş yalnızlığa dikkat çeken Tarhan, bu durumu Tolstoy’un bir örneği ile açıkladı. Tarhan; “Tolstoy bir münzeviye rastlıyor. Münzevi ile tanışıyor ve ‘Sen bu kadar yalnız yaşamaktan sıkılmıyor musun?’ diyor. Münzevi ise ‘Hayır, ben yalnız değilim. Benim iki tane tavşanım, bir tane eşeğim, iki tane kartalım, bir tane aslanım var.’ diyor ve anlatmaya başlıyor:
‘İki tane tavşanım ayaklarım, hep koşmak istiyor.
İki tane kartalım gözlerim, devamlı onları terbiye etmeye çalışıyorum.
Bir tane eşeğim var ona da sabırlı olmayı öğretmeye çalışıyorum.
Bir tane aslanım var herkese saldırmak istiyor, o da beynim onu da frenlemeye çalışıyorum diyor.’
Yalnızlıkta kendini geliştirme yolculuğuna çıkan insan bir nevi tek başına bir çoğunluk olabiliyor.” dedi.
“İnsani bir ekosistem yalnızlığın ilacıdır”
İyi ve sıcak bir ekosistem içerisinde yaşamanın, insanlık becerilerini iyi yönde geliştirebileceğini vurgulayan Tarhan, yalnızlığın Alzheimer riskini arttırdığını belirtti. Tarhan; “Yalnızlık insanın ileri yaştaki en önemli psikososyal sorunudur ve Alzheimer’ın sebeplerinden birisidir. Çünkü insan beyni nörolojik olarak sosyal temasla çalışıyor. Fareler üzerinde deney yapılıyor. Fareler doğar doğmaz gözü bağlanıyor. Bir grup farenin gözünü bir ay sonra ondan sonraki grubu üç ay sonra diğer grubu da altı ay sonra açıyorlar. Bir ay ve üç ay sonra gözü açılan fareler ilk başta afallıyorlar sonra görmeyi öğreniyorlar. Altı ay sonra gözü açılan fareler kör kalıyorlar. Yani ışık görme uyaranlarına gitmezse aslında gören organlarımız uyaransız kalırsa, kişi nörolojik kör oluyor ve gözü sağlam olduğu halde görmüyor. Aynı şey insanın insanlık becerileri için de geçerlidir. Bizim insan olmamız için insani bir çevrede yaşamamız lazım. Eğer insani çevrede, toplum içinde, sosyal temas içerisinde, iyi ve sıcak bir ekosistem içinde yaşamazsak, canavarlaşabiliyoruz ya da pasif olabiliyoruz. İnsani bir ekosistem yalnızlığın ilacıdır.” ifadelerini kullandı.
“İnsan psikolojisinin nörobiyolojik temellerini anlamadan insanı anlayamayız”
Beynimizdeki ayna nöronların gelişimiyle yalnızlık arasındaki ilişkiden bahseden Prof. Dr. Tarhan; “Kalbin duyguları karşı tarafın beyninde konuşuyor. Zihin kuramında sadece duygular konuşuyor. Karşı tarafın ne düşündüğünü anlamaya çalışıyorsun, varsayım üretiyorsun, kavram üretiyorsun. Teori teorisinde ise onun ürettiği kavrama karşı sen de karşı teori üretiyorsun. Bu da beynimizin genel nörobiyolojik fonkisyonudur. Bunlar insanı ilişkisel varlık yapıyor. Yani biz beynimizin ayna nöronlarını ne kadar geliştirirsek yalnızlıktan o kadar kurtuluruz. Çünkü insan psikolojisinin nörobiyolojik temellerini anlamadan insanı anlayamayız.” şeklinde konuştu.
“Hipnoz demek kişinin örtük belleğine girip onun bilincini devralmaktır”
Nosebo ve hipnoz etkilerinden bahseden Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Nosebo etkisinde bir kimse ben hastayım, bende şu hastalık var diye inanırsa beyin o hastalığın olduğuna dair pozisyon alıyor. Onunla ilgili beyin kimyasallar üretiyor, tepki veriyor. Ayakta dururken başım dönecek diye inanırsa sallanmaya başlıyor. Bunu hipnozda da görüyoruz. O da ‘Senin elin şu anda tamamen uyuştu, gevşedin, hiçbir şey duymuyorsun, hissetmiyorsun, tamamen rahatladın, huzur içindesin ama buran uyuştu’ diyor kişi elinin uyuştuğunu söylüyor. Senin eline kızgın demir dokunduruyorum diyor yanacak ama hiçbir ağrı hissetmeyeceksin yanacak ama hiçbir ağrı duymayacaksın diyorsunuz eline dokunuyorsunuz kişi hiçbir tepki vermiyor sonra uyanıyor bakıyor orası su toplamış. Kişinin orası yanıyor çünkü hipnoz demek kişinin örtük belleğine girip onun bilincini devralmaktır, üst bilincini sana teslim ediyor kortikal kontrolü sana teslim ediyor. Bunu inanmadığı, güvenmediği kişiye teslim edemiyor. Hipnoz terapisinde burada su topluyor, beyin onu yandığını mesaj olarak alıyor oradaki hücrelere mesaj gönderiyor, damar genişliyor ve orası su topluyor. Bu Nosebo etkisidir, olmayan bir şeyi vücudun var olarak algılaması…” dedi.
“Hayatta güven esas, korku istisna olmalı”
Hayatta güvenin esas olması gerektiğini söyleyen Tarhan; “Güven ilişkisi olmadığı zaman kararalı, tutarlı, devamlı bir ilişki olmuyor. Anne çocuk ilişkisinde bir sıcak ilişki oluşmuyor, bu durumda çocukta hayat güvensizdir diyor korkuyla yaşıyor. Halbuki hayatta güven esas korku istisna olmalı. Korku esas güven istisna olduğu zaman hayat güvensiz diye beyin büyüme hormonu salgıladığı için ani ölümler oluyor.” ifadelerini kullandı.
“Duygu ve mantık senteziyle karar vermek gerekiyor”
Şu anda psikolojinin en çok uğraştığı alanın karar verme mekanizmaları olduğunu söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “İnsan doğru kararlar verirse hayatı doğru yönde gidiyor, yanlış kararlar verirse yanlış yönde gidiyor. Sadece duygularla karar vermek yetmiyor sadece mantıkla da karar vermek yetmiyor sol ve sağ beynin birlikte karar vermesi gerekiyor. Yani duygu ve mantık senteziyle karar vermek gerekiyor. Böyle bir karar verdiğin zaman direksiyonu iyi yönetiyorsun demektir. Duyguların varsa motorun da iyi çalışıyor demektir. Direksiyonun da iyiyse takla atmadan hayat yolunda ilerleyebilirsin. Sonuçta biz kendimizi yönetiyorsak önce psikolojik kaynaklarımızı zenginleştireceğiz, psikolojik sermayemizi güçlendireceğiz. Sosyal network ne kadar çoksa insanın sosyal sermayesi o kadar geniş oluyor. O zaman kişi sosyal olarak daha başarılı oluyor, yalnızlığı daha çok gideriyor.” şeklinde konuştu.
Düzenlenen söyleşinin sonunda Prof. Dr. Nevzat Tarhan, gençler için kaleme aldığı ‘Bilinçli Genç Olmak’ kitabını öğrencilere imzaladı.
Okunma : 1267
ÜHA