Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Genç Saadet İstanbul Kadın Kolları tarafından düzenlenen Genç Görüş programının konuğu oldu. “Bilinçli Gençlikten Bilinçli Topluma” başlığı altında önemli değerlendirmelerde bulunan Tarhan, değişimin bireyden başladığının altını çizdi. Tarhan; “Tolstoy’un dediği gibi ‘Dünyayı değiştirmeye kendinizden başlayın’. Dünyayı değiştirmek istiyorsak önce kendimizin lideri olacağız. Kendi kendini yönetemeyen başkalarını yönetemez. Kendi dürtülerimizi yöneterek ilk olarak kendi arzularımızdan özgür olacağız. Asıl özgürlük budur. Özgürlük modernizmin savunduğu gibi duvarları yık, zincirleri kır, kafana göre yaşa anlayışı değildir.” dedi.
“Gençlerin kendini tanıma yolculuğunda modernizm engelleyici rol oynadı”
Genç bireylerin kendini tanıma yolculuğu üzerinden çıkarımlarda bulunarak konuşmasına başlayan Tarhan, modernizmin bireyi kutsallaştıran bakış açısı hakkında dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Tarhan küresel sistemin bireyi kutsal, toplumu sorunlu gören bakış açısı nedeniyle dünyayı değiştirmeye toplumdan başlanacağını savunduğunu ifade ederek, bireyin bencilliğe ve egoizme mahkûm edildiğini aktardı. Tarhan konuşmasına şu sözlerle devam etti; “Modernizm gençlerin kendini tanıması hakkında yakın zamana kadar engelleyici bir konumdaydı. Modernizm gençlere önce dünyayı ve başkalarını değiştirmesi için telkinde bulundu. Bu anlayışa göre aile kutsal değildir, sen kutsalsın düşüncesi bireye öğretildi. Bireyselleşmeyi, bencilleşme haline getiren bir modernizm vardı. ‘İnsanı ne mutlu eder?’ sorusuna ‘İnsanı materyal madde mutlu eder.’ diyordu. Bu son 15 yıldır bilimsel bilginin birikmesiyle ciddi bir şekilde değişmeye başladı. İnsan beyninin duyguları proses eden alanları tespit edildi. Duyguları regüle etmenin aslında bir beyin fonksiyonu olduğu görüldü. Daha sonra iyilik bilimi, pozitif psikoloji adıyla bilimsel disiplin olarak ortaya çıktı.” dedi.
“Günde üç defadan fazla kendini sergileyenlere narsist tanısı koyuluyor”
Hayat yolculuğunda bilinçli bir farkındalık ile yaşamanın önemine değinen Tarhan; “Hedef piramidinin en tepesinde somut hedefler olacak, ‘Nasıl bir insan olmak istiyorum?’ sorusunun cevabını vermelisiniz. Ondan sonra evim, arabam olsun, varlıklı biri olayım, doktora sahibi olayım gibi istekler ara hedeflerdir. Mesela yolculuğa çıktığınız zaman bir yerde önce nereye gideceğinizi kafanızda planlarsınız. Aynı şey hayat yolculuğuna çıkarken de geçerli. Bir insanın nerede olduğunu bilmesi, yani bilinçli bir farkındalık gerekiyor. Eski terminolojiyle şuurlu olmak, gafil olmamak, farkında olmak. Hayatta her şey güzel gidecek diye bir hayalle yaşıyorsun. Hâlbuki bir insan yaşam felsefesi olarak en kötüye hazır olacak ama en iyiyi bekleyecek. Modernizm ve Batı medeniyeti en kötüyü, olumsuzu yok sayarak yaşamayı öneriyor. Bu tarz bir yaklaşımla insanlar bencilleşerek aile ve sosyal çevreleriyle çatışıyor. Sonunda ise yalnızlaşıyor. Batı’nın en büyük psiko-sosyal sorunu yalnızlık. Bunun sebebi benmerkezcilik. Şu anda bu durumu en çok etkileyen sosyal mecralar. Aslında ben sosyal mecra tabirini bile yanlış buluyorum. Sosyal mecra değil, sanal mecra çünkü sahte bir sosyallik var. Beyindeki duygusal ve sosyal beceri alanlarının her yerini çalıştırmıyor mecra. Sadece ne önerilmişse onu çalıştırıyor. Sosyal medyanın öznesi değil nesnesi olursan kullanılıyorsun. Ama öznesi olursan bir hedefin varsa, ego idealin varsa hedefin yönünde ona yönelik hizmet ediyorsun. Mesela Amerikan Psikoloji Birliği günde 3 defadan fazla kendini sergileyen bir kimsenin narsist olduğunu söylüyor.” ifadelerini kullandı.
“Bu kuşağın dijital bir nesil oldukları kabul edilmeli”
Yeni neslin farklılıklarına vurgu yapan Tarhan, gençlerle iletişim kurmada bunun unutulmaması gerektiğini aktardı. Tarhan; “Gençlerin kırılgan noktaları var. Bir tanesi adalet beklentisi. Buyurgan davranışlardan nefret ediyor bu nesil. Eskiden itaat kültürünün etkisiyle pasif, özgüveni olmayan ‘dur, düşün, itaat et’ tipi gençlik yetişiyordu. Ama şimdiki gençlik öyle değil. Bu gençlikte özgürlük beklentisi var. Çağımızda küreselleşme rüzgarları esiyor. X, Y, Z kuşakları bir gerçek. Buna karşı çıkmanın manası yok. Biri radyo kuşağı, diğeri televizyon kuşağı, son nesil ise sosyal medya kuşağı. Şimdi metaverse kuşağı geliyor. İngilizce konuşan ile Fransızca konuşan bir araya gelse anlaşır mı? Anlaşamaz. Şimdi büyükler ile küçükler farklı dili konuşuyor. İleri yaş değişime kapalı. Gençler yeniliğe, değişime daha açıklar bunu kabul edeceğiz. Bu kuşağın dijital bir nesil olduğunu kabul edeceğiz. Gelenekçi olmak ayrı gelenekli olmak ayrı. Gelenekçi olan kişiler gençlerle anlaşamaz. Aynı evrenin insanı olmak istiyorsan arkadaş olacaksın. Büyük küçüğü değiştirmeye çalışıyor genç de direniyor. Büyük buyurgan yaklaşmaz gençleri değiştirmeye çalışmazsa, negatif bir vaaz vermeye çalışmazsa, ilişki kurarsa genç hemen açar kendini. Çocuklar bizim ama bize ait değil, kölemiz değil. Ayrı bir birey olduklarını kabul etmek gerekiyor.” dedi.
“Hayat bir acı tatlı bir yolculuktur”
Hayatta kesin yargılardan bahsetmenin mümkün olmadığını aktaran Tarhan; “Hayat bir durum değildir bir yolculuk, süreçtir. Bir insan kendine başarılı ya da başarısız, iyi ya da kötü insanım diyemez. Çünkü bu zaman ister ömrün sonunda belli olur. Kalite ve başarı insanın tecrübelerinin birikimidir. Tecrübelerde hatalar, keşkeler muhakkak var. Keşkenin olmaması mümkün değil, bu bana ne öğretti demek önemli olan. Bu bana ne öğretti derse insan, o yaşadığı hayat olayı geçmiş kazanım olmuştur. Gelecek daha gelmemiştir, geçmiş geçmiştir ama tecrübelerle birlikte bugüne bir şeyler bırakmıştır. İnsan yaşadığı olumlu ve olumsuz deneyimlerin sonucudur. Önemli olan olumsuz deneyimlerden bir şeyler öğrenmek ve bu alacağın tecrübeyle geleceğe bakmak ve bugünün hakkını vermek. Modernizmin öğrettiği “anı yaşa” tecrübesi aslında anı yaşa değil “anda yaşa”. Geçmişe, hatalara takılmak ile acaba ve keşkeler insanı en mutsuz eden şeydir. Bir sofrada acı, tatlı, tuzlu her şey vardır. Hayatta böyle acı, tatlı tuzlu her şey var. Hayat böyle bir sofradır. Bir gemi çıktığı zaman eğer hedefi belli ise rüzgârlar ona yardım eder, belli değilse rüzgârlar gemiyi yıkar savurur. Hedefi belli olan gemi rotasını çizer, tedbirlerini alır fırtınaya yakalanmamaya çalışır.” ifadelerini kullandı.
“Duygu ifadelerini kullanmak çok önemli”
Gençlere ve ebeveynlere tavsiyelerde bulunan Tarhan; “Gençlere şunu tavsiye ediyorum, anne babanızı değiştirmeye çalışmayın. Gençler anne babalarıyla özgürce konuşsunlar ama saygı sınırını korusunlar. Kendileri ne ezsinler ne de ezdirsinler. Anne babaya karşı hayır deme becerisi çok ayrı. Pozitif psikoterapide öğrettiğimiz bir sen dili, ben dili yöntemi var. Sen dili, karşı tarafı yargılayıcı suçlayıcı bir ifade yöntemi ve karşı tarafta savunma duygusu uyandırıyor. Sen dili iletişimde çatışmanın en büyük sebebidir. Anne babalar çocuğu büyük hatalar da yapsa çocuğuyla köprüleri atmamalı, çocuğa duvar örmemeli. Çocuklarına onları sevdiklerini ifade etmeliler. Bize gelen danışanlarda buna çok rastlıyoruz. Çocuklar ailelerden duygu ifadelerini duymuyorlar. Onun üzerine duygu ifadesi çalışıyoruz aileyle, sevdiğini konuşabilmek paylaşabilmek çok önemli. Konuşmayabilirsin ama duygu dilleri var, onunla ifade edebilirsin. Örneğin hediyeleşmek duygu dilidir. Seni seviyorum gibi yapmacık sözlere gerek yok, fedakârlık duygu dilidir, hasta olduğun zaman hizmet davranışı duygu dilidir. Mesela diyalog kurmak, konuşmak duygu dilidir. Altın orta nokta kuralına göre ilişkilerde çocuk bir adım atacak, anne baba bir adım atacak ortada buluşacaklar.” şeklinde konuştu.
“Dünyayı değiştirmeye kendinizden başlayın”
Tolstoy’un bir sözü var ‘Dünyayı değiştirmeye kendinizden başlayın’ diyor. Tolstoy da bunu semavi öğretilerden almış. Başladığımız noktaya böylece gelmiş olduk, dünyayı değiştirmek istiyorsak önce kendimizin lideri olacağız. Bir yerde lider, öğretmen, iş adamı, iş kadını vs. olmak istiyorsanız önce kendi kendinizin lideri olun. Kendi kendini yönetemeyen başkalarını yönetemez. Kendi arzu ve dürtülerimizi yöneteceğiz kendi arzularımızdan özgür olacağız. Asıl özgürlük budur. Özgürlük duvarları yık, zincirleri kır, kafana göre yaşa demek değildir. Özgürlük; kendi arzu ve dürtülerinden nefsinin isteklerinden heva ve hevesinden özgür olmaktır. Hz. Peygamber, ‘En büyük pehlivan kendi nefsini yenendir’ diyor. Nefis vahşi at gibidir, kontrol edilmesi gerekir. Vahşi atı joker olarak yönetirsen seni istediği yere götürür ama yönetemezsen atın istediği yere gidersin. Hepimizin içinde bir vahşi at var, o vahşi atı terbiye edersek hayat çok güzel yerlere ulaşmamızı sağlar.” ifadeleriyle sözlerini noktaladı.
MUHABİR: ESMANUR TUNA
Okunma : 2114
ÜHA