Ruh sağlığı alanında çalışan psikiyatri uzmanı ve psikologların ön yargılardan uzak durması gerektiğini belirten Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, danışanların mutlaka hasta kimliğiyle değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Kişide ön yargılar varsa zaten düşüncesinin otomatik olarak bir dogmatik alanın içinde kaldığını kaydeden Tarhan, “Kişi kendi dogmasının farkında olmuyor. Halbuki bir meslek profesyoneli eğitim sırasında süper vizyon alıyor. Bu sayede hastanın ön yargısı ile kendi ön yargısı arasında bağımsız kalmayı öğreniyor.” dedi.
Ön yargı varsa kişi dogmatik alanın içinde kalıyor
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ruh sağlığı alanında çalışan psikiyatrist ve psikologların kendilerine danışan hastaya karşı ön yargılardan uzak durması gerektiğinin altını çizdi.
Hastanın inançlarını sorgulamaya gerek yok
Ruh sağlığı profesyonellerine başvuran kişinin hasta kimliğiyle karşılarında olduğunu ve hasta kimliği ile değerlendirildiğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “O kimse hasta kimliğiyle karşımızda olduğu için o kişinin inançlarını sorgulamak gibi bir analiz yapmamıza hiç gerek yok. Eğer hasta ya da danışan o konuyu kendisi açarsa yani bununla ilgili çatışmaları, takıntıları yahut başka şeyleri varsa o zaman o konu ele alır.” dedi.
Ön yargılı yaklaşım zarar verir
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bir psikolog, bir psikiyatrist ya da herhangi bir psikoloji profesyonelinin herhangi bir konuda ön yargıları ve katı inançları varsa ve bu inançlarını hiç tartışmadan sanki kanıtlanmış doğrular gibi savunuyorsa böyle durumda karşı tarafı üzecek, sinirlendirecek bir şey yapınca bunu kişinin hastalığına bağlayacağını söyledi. Tarhan, “Bunu kendi ön yargısı nedeniyle yapar. En önemlisi de bu kişiler katı inançları nedeniyle ve böyle ön yargıları taşıdığı için böyle düşündüklerini de inkâr ederler.” dedi.
Psikolog önce kendi narsisizmnini yenmelidir
Bir uzmanın psikolog olması için kendi narsisizmini yenmesi gerektiğini vurgulayan Tarhan, “Kendi narsisizmini yenemeyen bir kimse psikolog olamaz. Narsisizmin yenilmesi de nedir, kişinin öz eleştiri yapabilmesi, eleştiriye açık olmasıdır.” dedi.
Danışanlara farklı bakış açıları sunmayı amaçlıyoruz
Ruh sağlığı alanında çalışan profesyonellere her görüşten kişinin başvurabildiğini kaydeden Tarhan, uzman olarak burada amaçlarının kişiye farklı bakış açıları getirmek olduğunu söyledi. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kişi yardım isterse o yardımla ilgili bizim böyle pozitif, artı veya eksi yüklü bir değerlendirmede bulunmamız sakıncalıdır. Var da diyemeyiz, yok da diyemeyiz, seçenekler sunarız, o kişi karar verir. Yani sorumluluğu o alır. Bizim amacımız, o kişiye farklı bakış açıları getirmek ve seçenekler sunmaktır. Böyle durumlarda kendi kendine çıkarımda bulunduğu için o bilgiyi satın almış olur. O bilgiyi satın aldığı zaman da o bilgi kişide kalıcı olur. Onun için bir zihinsel emek ve çaba harcamıştır.” dedi.
Ön yargıları değiştirmek mümkün olabilir mi?
Ön yargıları değiştirmenin zor ama mümkün olabileceğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ön yargıların en büyük ilacının da şok yaşantılar olduğunu söyledi. Maymunlarla yapılan çaresizlik deneyine değinen Tarhan, “Maymunlara muz alırken elektrik şoku veriyorlar. Bir müddet sonra maymun, muza her elini uzattığında elektrik şoku aldığı için artık muza elini uzatmamaya başlıyor. Muz orada duruyor, elini uzatmıyor çünkü canı yanıyor. Öğrenilmiş çaresizlik deneyi. Daha sonra ilginç bir şey oluyor, laboratuvarı su basıyor. Laboratuvarı su bastıktan sonra bütün her şey karışıyor, laboratuvarı yeniden tanzim ediyorlar. Aynı maymunu tekrar kafese koyuyorlar. Öğrenilmiş çaresizliği olan maymun, muza elini uzatmaya başlıyor. Bozulmuş şeyi yeniden yapıyor çünkü şok yaşantılar, ön yargıları değiştiriyor. Şok yaşantılar, ön yargıların en büyük ilacıdır. Şok yaşantılar sorgulama yapar. Dur, düşün, yeniden değerlendir sistemini harekete geçirir.” diye konuştu.
Dogmatik bilgi tartışmaya kapalıdır
Başı açık olmanın bazı kesimlerde norm kabul edildiğini belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu tarz düşünen kişilerin kafasında böyle bir kalıp yargı var. Bunlar modernist dogmalardır. Modernist öğreti, modernist dogmalarda, bu bir dogmatik bilgidir, kutsaldır, tartışmaya kapalıdır. Bu katı inançtır, körü körüne inanılan bir inançtır. Böyle durumlarda o dogmatik ön yargıdır, o kişi için. Bir dogmadır. Kişi o dogmayı sorgulamaz. Sorgulamadığı için de değiştiremez. Şu anda dünya çok kültürlülüğe gidiyor. Mesela Fransa’da bu tarzdaki ön yargılar daha yaygındır ama mesela İngiltere’nin temsil ettiği çok kültürlülük sisteminde daha çok böyle her kültür, farklı kültür bir arada yaşayabiliyor. Osmanlı bunu başarmış. 1894’te yapılan bir nüfus sayımı var. Nüfus sayımında, İstanbul nüfusunun %44’ü gayrimüslim ama bunları çok güzel bir şekilde asırlardır bir arada yaşatmış. Birçok kültür kendilerini baskı altında hissetmeden ifade edebilmişler, yaşayabilmişler.” dedi.
Otomatik ön yargı diyalogla aşılır
Politik psikolojideki “Otomatik stereotipi” kavramına işaret eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Politik psikoloji kitaplarında bir örnek vardır. Bir beyaz anne yanında çocuğu ile yürürken karşıdan bir siyahi geliyor. Beyaz anne farkında olmadan, hiç farkında değil, çocuğun elini tutuyor ve çocuğunu kendine çekiyor. Otomatik ön yargı, siyahi insan tehlikedir diyor, bunu tehdit olarak öğrenmiş ve çekiyor kendisine. Bu otomatik ön yargı, bu nasıl aşılır, diyalogla aşılır.” dedi.
Ön yargılar kişiyi yönlendiriyor
Otomatik ön yargılar ve değer yargılarının kişiyi farkında olmadan tıpkı trafik levhaları gibi nasıl düşüneceğimizi gösterdiğini ve yönlendirdiğini ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, eğitimler sayesinde kişinin ön yargıdan bağımsız kalmayı öğrendiğini söyledi. “Ön yargılarımız, değer yargılarımız nasıl düşüneceğimizi ne tarafa doğru karar vereceğimizi gösterir” diyen Tarhan, ön yargıların oluşmaması için süper vizyon kazandırıldığını söyledi.
Ön yargı varsa kişi dogmatik alanın içinde kalıyor
Kişide ön yargılar varsa zaten düşüncesinin otomatik olarak bir dogmatik alanın içinde kaldığını kaydeden Tarhan, şunları söyledi: “Kişi kendi dogmasının farkında olmuyor. Halbuki bir meslek profesyoneli eğitim sırasında süper vizyon alıyor. Bu meslek profesyoneli, bu bir hukukçu da olabilir, psikolog da olabilir, psikiyatrist de olabilir. Psikoloji temel bilimdir, psikiyatri tıp bilimi, tıpla ilgili tedavi edici, klinikle ilgilenir. Psikolojide yüksek lisansı, klinik psikoloji olarak yapılırsa, yüksek lisans klinik psikoloji alanlar bunun zaten eğitiminden geçiyorlar. Süper vizyonu alıyorlar, süper vizyonda hasta ve danışan ilişkisi içerisinde onun ön yargılarıyla, kendi ön yargıları arasında bağımsız kalmayı öğreniyorlar.”
Laboratuvara girer gibi davranmak lazım
Ruh sağlığı profesyonellerinin kendine başvuran danışan karşısında kendi dünya görüşlerini bir şapka olarak görmesini, o şapkayı çıkarıp asması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Diyelim ki bu kişi, baş örtüsüne dogmatik olarak karşı bir kimse. Karşısına baş örtülü bir hasta geldi. O kişi, ofise girerken kendi dünya görüşünü bir şapka olarak çıkarması, karşıdaki vestiyere asması lazım. O şapkayı asacak ondan sonra laboratuvara girer gibi davranacaksın. Laboratuvara girerken ön yargılarını vestiyere bırakıp öyle girersin. Öyle girmezsen hakikati bulamazsın ki. Şimdi karşımıza gelen kişi, hem dünya görüşü ve kültürel kimliğiyle bir insan, bir de hasta kimliğiyle bir insan. Biz o kişinin kültürel kimliğiyle olan öğretilerine saygı duymak zorundayız. Ona ön yargılı olabiliriz, o zaman biz kendi ön yargılarımızı rafa kaldıracağız. Mesela cinsel kimlik sorunu olan, transseksüel biri gelirse onunla ilgili ön yargılı olabilir belki. O ön yargısını alacak kenara asacak, onu o andaki hasta dinamiğiyle değerlendirecek. Kendi ön yargısını asamıyor ve tarafsız olamıyorsa o kimse zaten mesleki düşünce bozukluğu vardır. O kimse o mesleği icra edemez.” dedi.
Farklılıklara saygı göstermek gerekiyor
Bir hasta ya da danışan değerlendirilirken tabii ki artılarıyla eksileriyle birlikte ele almak gerektiğini kaydeden Tarhan, “Sadece bununla ele almak da bir ön yargıdır. Farklı düşünebiliriz. Farklı düşündüğümüz çok meslektaşımız var. Aynı çatı altında çalıştığımız meslektaşlar da var. Farklı düşünüyoruz ama sonuç olarak aynı amaç için birlikte çalışıyoruz. Bu gayet doğal bir durumdur ama böyle durumlarda farklılıklara saygı göstermek gerekiyor. Bu gelişmişlik düzeyi demektir. Bir insan bir başkasına ‘Değiş de gel’ diyorsa o zaman o kimse totaliterdir.” dedi.
“Herkes aynı düşünecek” demek totaliterliktir
Demokratik düşüncenin dört özelliği olduğunu kaydeden Tarhan, “Birincisi eleştiriye açık olması, ikincisi hesap verebilir olması. Üçüncüsü özgürlükçü olması yani kendi gibi düşünmeyen kimselere hayat hakkı tanıması ve dördüncüsü de çoğulcu olmasıdır. Demokraside farklı düşünen kişi de kendini ifade edebilir. Türkiye' de herkes aynı düşünecek demek, totaliterliktir. Bu tek tip insan ideolojisidir. Bu tamamen tek parti cumhuriyetinden kalma bir ideolojik ön yargıdır. Tek parti cumhuriyetinin düşüncesi bu. Onun için bu tarz düşüncelerde ısrar eder, özür dilemezse bu kişi son derece ön yargılıdır.” dedi.
Toplumun bir kesimi düşmanlaştırılıyor
Prof. Dr. Üstün Dökmen’in tartışmalara yol açan söylemlerini hatırlatan Tarhan, Türkiye'deki psikiyatri dernekleri, psikoloji derneklerinin mesleki ön yargı nedeniyle meslektaşlarına uyarı vermesi gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Çünkü yaptığınız şey ile toplumun bir kesimini düşmanlaştırıyorsunuz. Toplumu kategorize ediyorsunuz. Kendinize gelen danışanları iki gruba ayırıyorsunuz: Benim onayladıklarım ve onaylamadıklarım diye. Makbul vatandaş mantığının aynısı. O da bir çeşit ön yargı. O cinsiyetçi ön yargı, bu tamamen ideolojik bir yargı.” diye konuştu.
Ön yargısı nedeniyle yanlış sorular sorar
Böyle bir durumda en önemli şeyin kişinin ön yargısının farkına varmaması olduğunu kaydeden Tarhan, “Bunu katı bir inanç, bir bilgi gibi kabul ediyor. Böyle durumda ön yargısı nedeniyle karşı tarafa yanlış sorular sorar. Karşı tarafa farkında olmadan ön yargıya sebebiyet verebilir. O hasta o kişiye bir daha gelmez. Mesela ön yargı sahibi kişi, halka yönelik bir hizmet yapıyorsa, bir anaokulu işletiyorsa, başörtülü bir anne çocuğunu anaokuluna getirdiğinde ona karşı tarafsız, bağımsız olamaz ki. Bu arkadaş madem ön yargısı var o zaman okulun kapısına ‘Buraya baş örtülüler giremez’ diye asması lazım. Kişinin kendi öz yargısına karşı bağımsız olması lazım.” dedi. Tarhan, “Diyelim Amerika’dasın. Siyahi bir hasta geldi. ‘Ben siyahileri sevmiyorum. Nefret ediyorum’ deyip ona randevu mu vermeyeceksin. Olabilir çok dürüstçe bir şeydir. ‘Ben siyahilere terapi yapamam. Onlara karşı önyargılıyım’ diyorsa geçmişte onunla ilgili travması olabilir kişinin. Geçmişte travması varsa zaten o da önyargı oluşturur.” dedi.
Son günlerde gündeme gelen bu konunun politize olmasından endişe duyduğunu dile getiren Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Türkiye'deki 28 Şubat tartışmaları gibi yeni bir tartışma yaşarız. O neden bu konu politize olmamalı. Bu konuyu sosyal bilimciler tartışmalı ve ön yargılar dağılmalı. Şu anda bu kişiye hakaret ediliyor, bu yanlıştır. Hakaret edilmemelidir.” uyarısında bulundu.
Kanıt, karşı kanıt, hakikat ortaya çıkar
Konuyla ilgili Twitter’da 7 tweet attığını, Prof. Dr. Üstün Dökmen’in de kendi doğrularını kanıtını sunması gerektiğini kydeden Tarhan, “Kanıt, karşı kanıt, hakikat çıkar ortaya. Karşı kanıt, bu benim ön yargım değil gerçek doğrudur diyorsa, bu doğrunun kanıtını sunması lazım neye göre doğru? Neden doğru? Öbür insanlar ikinci sınıf insanlar mı? 2008'de bu tartışmalar olurken baş örtüsünü örtenler ve karşı çıkanlar diye uzun bir yazı yazmıştım. O yazıda karşı çıkanların belki 8-10 maddede analizini yapıyorum. Onlar kendilerini aşmış kişiler, bu arkadaşımız kendini aşamamış. Kendini sorgulayamıyor. Kendini özel ,önemli görüyor. Bence bunun adı mesleki narsisizmdir. Kendi mesleğini özel, önemli, üstün görüyor. Kendini danışanlarından üstün görmesi kişinin bunu tartışılmayan katı bir inanç olarak savunması ve buna herkes uymalı diye düşünmesi. Nasıl mesela ırkçılık etnik narsisimdir bu da mesleki narsisizmdir.” dedi.
Empati yapmak için ön yargılar askıya alınmalı
Bu tip kişilerin empati yapamadığını ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bir kişinin empati yapması için kendi ön yargılarını askıya almayı başarması gerekiyor. Yani kendinin farkına varması, ‘Ben bu konuda ön yargılıyım, hassasım, bu konuda objektif olamam’ diyebilmesi gerekiyor. Ona kıyafetinden dolayı sinirlenebilir, kızabilir. Vücuduna dokundurmuyor mesela, muayene ettirmiyor. Fakat böyle bir durumda ona karşı ‘ben sana yardım edemem kusura bakma’ deyip gerekçelerini anlatması lazım kişinin.”diye konuştu.
Bu düşünceye göre zaten o kişinin başörtülü olmasının patolojik bir durum olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “O kişinin bir nevi etiketlenmesini kabul etmek demektir. ‘Bu kişi başörtülü olmakla beraber kendisi birçok hakları hak etmiyor’ tarzında toplumu A sınıf, B sınıf diye kategorize ediyor. Zenci, beyaz kategorizasyonu gibi baş örtülü, baş örtüsüz veyahut da ırk kategorize etme gibi kategorize ediyor.”dedi.
Avrupa’da ırkçılığın uzun yıllardır süren savaşlar sonrasında zararlı bir şey olduğunun anlaşıldığını kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Avrupa’da 100 yıl savaşları oldu. İngiltere, Fransa ve Almanya arasında iç savaşlar oldu. O iç savaşlardan sonra 1. Dünya Savaşı ve 2. Dünya Savaşı oldu. Ondan sonra anladılar ki ırkçılık zararlı bir şeymiş. Irkçılık ayrımcılığa sebep oluyor ve ayrımcılık nedeniyle insanları değiştirmeye çalışmak tartışmaya, çatışmaya sebep oluyor diyerek daha sonra çok kültürlülük tarzında bir anlayış gelişti.” dedi.
Bu düşünceler modernist despotizmin kalıntıları
“Baş örtülü psikolog olmaz demek tamamen dogmatik bir düşünce” diyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Dogmalar kutsal alanlardır. Tartışmaya kapalı alanlardır. Modernist faşizm bunlar. Dini faşizm olduğu gibi modernist faşizm de var. Türkiye bunu geçmiş yıllarda yaşadı. Modernist baskılar ve modernist despotizm yaşadı. Bu düşünceler onun kalıntıları. Ortaçağ’a ait düşünceler. Ortaçağ’daki düşünceler önyargılar üzerine gider. Halbuki Voltaire orada ‘Senin düşüncene katılmıyorum ama saygı duyuyorum’ demiş. Voltaire bunu Ortaçağ’da söylüyor. Ama şu anda bakıyorsun Ortaçağ’dan daha geri bir düşünce tarzı bu.” dedi.
Yanlışa yanlışlıkla karşılık verilmez
“Böyle bir düşünceye saygı duymak zorundayız. Bir kimseyi sevmeyebilirsin, nefret duyabilirsin ama bu onun ön yargısıdır.”diyen Prof. Dr. Tarhan, “Şu anda yanlışa yanlışlıkla karşılık verilmez. Bu yanlıştır. Onaylamıyorum demek saygı duymak budur. ‘Senin fikrini onaylamıyorum ama senin gibi düşünen insanlar da olabilir. Bunu kabul ediyorum’ demektir. Bunu kabul edeceğiz yani. ‘Bu gibi insanlar görüldüğü yerde öldürülmelidir mi?’ diyeceğiz. Böyle bir şey dersen o zaman aynı hatayı biz de yapmış oluruz.” diye konuştu.
“Baş örtülü bir psikolog olmaz” demenin bir dayatma olduğunu söyleyen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu kişiye gelen erkek danışanlar da var. Eşi baş örtülü olan erkek danışan ona geliyor. Onun başında örtü yok diye… Ön yargısı olan kişilerin standart özellikleri bunlar. Stereotipi dediğimiz öğrenilmiş önyargılardır. Böyle durumlarda kendini değiştirmeye kapalı kişiler de bunu değiştiremiyorlar.” dedi.
Dini narsisizm de var
Etnik narsisizmin yanı sıra dini narsisizmin de olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu da kendi dinini üstün din olarak görüp herkesi empoze etmeye çalışmak. Bu da dini narsisizmdir. Dini narsisizm, mesleki narsisizm bunların hepsi bir türdür. Irkçılık bir hastalıktır. Sosyal bir patolojidir. Klinik patoloji değildir. Klinik patoloji sınıflandırma kitaplarında yeri olan bir şeydir. İslamofobi böyle bir şeydir. Mesela bazı kişilerde ırkla ilgili ön yargıları vardır. Küresel bir İslamofobi var. Bence İslamofobi, küresel psikolojik savaşta yetiştirilmiş fikirdir. Kendiliğinden çıkmıyor bu. Bilerek oluşturulan bir kavram. Birileri Hristiyan kültürüyle Müslüman kültürü savaşsın istiyor ve bu savaş esnasında kendileri faydalanmak istiyor. İki kültürü kapıştırmak istiyorlar.” diye konuştu.
Bu tartışmalar önemli ve gerekli
Tüm bu tartışmaların yaşanmasının çok önemli ve gerekli olduğunu da vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Bu mesleki bir ön yargıdır. Biz o ön yargının eleştirilmesini, o kişinin de öz eleştirisini yapmasını önemli buluyoruz. Bunların konuşulabilmesi kötü bir şey değil, aksine iyi bir şeydir. Konuşulabilsin ama bu konu herhangi bir şekilde ses tonu yükselerek kutuplaşma meselesi olursa sosyal şizofreni dediğimiz toplumun bir başka toplum ile kavga halinde olması hali olur. Güneydoğu’da aynı durumu yaşıyoruz. Güneydoğu’daki durum bir çeşit Türkiye'deki resmi ideolojinin, ırk dayatması nedeniyle oluşan bir şey. Oradaki insanlar kendi ırklarını dillerini değiştirmek istemediler, saygı duyulması gerekir. Ya sev ya terk et dendi onlara. Hala da deniyor. Ya sev ya terk et deniyor. Empati yok bunun içinde. Ben kendi kimliğimle övünebilirim, güzel bir şey bunun onurunu taşıyabilirim ama sen benim kimliğim gibi olmak zorundasın demek, kendi kültürel kimliğini ona dayatmak anlamına gelir, bu da bir ön yargıdır. Önce insanız ondan sonra diğerleri geliyor. Önce insanız, ondan sonra psikoloğuz ondan sonra baş örtülüyüz. Önce insanız. Gelen hastasını insan olarak görmeyen onu önyargılarla gören bir kimse, hangi meslekten olursa olsun ön yargı zırhını giymiştir.” dedi.
Gençleri ikna yöntemiyle elde tutmalıyız
İçerisinde bulunduğumuz çağda gençleri yakalamanın önemini vurgulayan Tarhan, bunun için örnek olmanın önemine işaret etti. “Bu dönemde zorlama değil, ikna yöntemini kullanmanız gerekir” diyen Tarhan, sözlerini şöyle tamamladı:
“İknayı sevdirme yöntemi olarak kullanmazsak bu genç kuşağı kaybederiz. Kaybetmeye başladık da. En büyük derdimiz de bu. Gençlik gidiyor. İşte hakikatlere sırtını dönüyor. A kişiye küsüp B kişi olarak davranıyor. Boğaziçi’nde 10 – 15 bin öğrenci var. Çok fazla LGBT aktivist derneği var. Bunlar cinsel kimlik sorunu yaşayan gençler değil, sırf protesto olarak gidiyor. Onlara biz farkında olmadan kötü örnek oluyoruz ki onlar oraya gidiyor. Şu an da değerlerimizi tebliğ etmek zamanı değil temsil etmek zamanıdır. Kendimiz yaşayacağız. Sözümüzde duracağız. Bu zamanın tebliği yaşam tarzı ile olur. Bu zamanın tebliği söz ile değil, davranışlarla olur. Hal diliyle olur, davranış diliyle olur. Bunu görmezse yeni kuşak, hakikatlere sırtını döner kendi değerlerimize sırtını döner. Bunun için burada ciddi bir şekilde öz eleştiriye ihtiyaç var. Toplumda kanaat önderlerinin böyle bir durumda, şu andaki bu gidişat karşısında ciddi bir ahlaki yozlaşma var. Daha önce kültür aktarımını anne ve baba yapıyordu şimdi kültür aktarımını medya yapıyor, sosyal medya yapıyor.”
Okunma : 1853
ÜHA