Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, TGRT Haber’de yayınlanan “Bilmedikleriniz” programında dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu. Değerlerin ve kültürlerin artık aileler tarafından değil, sosyal medya tarafından öğretildiğinin altını çizen Tarhan, çocukların pusulalarını kaybettiklerini vurguladı. Çocuklara soyut değerlerin öğretilmesi gerektiğini vurgulayan Tarhan; “İyi insan olmak, sözünde durmak, başkalarının haklarına saygı göstermek. Bunlar önceden kültürel olarak otomatik öğreniliyordu, aileler öğretiyordu. Şimdi aileler de öğretmeyince çocuklar tamamen pusulasız kaldılar.” ifadelerini kullandı.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, günümüzde yaşanan ebeveyn-çocuk ilişkileri hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Ataerkil aileden çocuk erkil aileye doğru evrildik…
TGRT Haber canlı yayınında sosyal normların aile için iç kale gibi olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, akıllı telefonların kullanımıyla birlikte sosyal normların zayıfladığına dikkat çekti. Tarhan; “21. Yüzyıl ile birlikte birçok doğrular ve kurallar değişti. Bu yeni duruma uyum sağlayamayan, eski sorulara eski cevap vermeye çalışan aileler, bu duruma uyum sağlayamıyorlar. Eski annelik babalık pratikleri ve şimdiki annelik babalık pratikleri çok fazla birbirine uymuyor. Geçmiş dönemlerde bir evin, ailenin kuralları vardı. Sosyal normlar vardı, toplumsal normlar vardı. Aileyi koruyordu ayrıca aileyle ilgili çeşitli değerler vardı. Bunlar aileyi koruyordu. Şimdi bu değerler ve sosyal normlar değişti. Sosyal normlar aileyi iç kale gibi koruyordu. Bunlar toplumdaki gelenekler, örf, adetler, çeşitli kültürel değerlerdi. Bu da şu anda zayıfladı. Burada medyanın çok ciddi etkisi var. Daha önce kültür aktarımını anne, baba yapıyordu. Şimdi kültür aktarımını medya yapıyor. Biz aileyi iç kale gibi görürken şimdi iç kale olarak göremiyoruz, duvarlar yıkıldı. Akıllı telefonlar ailenin açık kapısı. Bu nedenle çocuklar çok şeye maruz kalıyorlar. Çok farklı fikre, yaşına uygun olmayan doğrulara maruz kalıyorlar. Anne, baba bunu yönetmekte zorlanıyor ve ayrıca kültürel olarak geçmiş kuşaklar zorluklar içinde olgunlaşıyordu. Yeni kuşaklar, varlıklar içinde olgunlaşmak zorunda. Daha kolay elde ediyorlar, daha çok şeye sahipler, daha çok imkanları var. Varlık içinde olgunlaşmak ve bunu yönetmek daha zor. Anne, baba iyi niyetle çocuklara iki üç kişilik sevgi veriyorlar. En çok rastladığımız durum. İki üç kişilik sevgi verince çocuklar kendini dünyanın merkezinde zannediyor. Ataerkil, anaerkil aileden çocuk erkil aileye doğru evrildik şu anda. Yani öyle bir durumda evin patronu çocuk, evin lideri çocuk gibi oluyor. Yani çocuğa odaklı çalışıyor.” ifadelerini kullandı.
Çocuklarımızı amaçsız yetiştiriyoruz!
Ailelerin çocuklarını yetiştirirken somut değerleri öğretmeye öncelik verdiğini ifade eden Tarhan, asıl gerekli olanın soyut değerleri öğretmek olduğunu vurguladı. Tarhan; “Annelik babalık demek, çocuğu mutlu etmek değil. Çocuğun o anlık mutluluğu olarak düşünülüyor. Halbuki çocuğun üç sene, beş sene sonraki mutluluğu, on sene sonraki mutluluğunu yani gelecekte çocuğa yorulacağı, terleyeceği, emek vereceği bir hedef koymamız lazım. Çocuklarımızı amaçsız yetiştiriyoruz. Ego ideali öğretmiyoruz çocuklara. Bu somut ego ideali evin olsun, araban olsun, çocukların olsun değil. Hayatta nasıl bir insan olmak istiyorsun diye, ego ideali vermemiz lazım. Soyut değerleri öğretmemiz lazım. İyi insan olmak, sözünde durmak, başkalarının haklarına saygı göstermek. Nasıl bir binada dairelerin sınırları var. Sosyal insan ilişkilerinde de sınırlar var. Mesela fedakarlığı, paylaşımcılığı, yardımseverliği bunlar kültürel olarak otomatik öğreniliyordu. Aileler öğretiyordu, şimdi aileler de öğretmeyince çocuklar tamamen pusulasız kaldı. Onun için burada bütün suçu gençlere yüklemek yanlış.” şeklinde konuştu.
Sosyal medya bir tehdit mi?
Ortak değerleri ve ortak hedefleri olan ailelerin yetiştirme ortamının daha sağlıklı olduğunu dile getiren Tarhan, sosyal medyanın hem bir fırsat hem de bir tehdit olduğunu belirtti. Tarhan; “Baskı yapan, çocuğu aşırı ezen, otoriter aileler oluyor. Çocuk ters köşeye gidiyor. Anne babanın tam tersi oluyor. Yahut da tamamen her şeye izin veren annelik babalık pratik nedeniyle anne baba sosyal medyayı tehdit olarak görüyor, görmemek gerekiyor. Sosyal medyanın tehdit boyutu da var, fırsat boyutu da var. Sosyal medya, teknoloji tarafsız. ABD'de Nebraska Üniversitesi'nin yaptığı bir çalışma var. Bu çalışmada iyi çocuk yetiştiren huzurlu ailelerde üç tane ortak özellik tespit edilmiş. Birincisi, çocuklarla birlikte zaman geçirmeyi seven aileler. İkincisi, karı koca birbirine lütufkar aileler olduğu söylenen, iltifatla konuşan aileler. Üçüncüsünde de birlikte kiliseye giden aileler olduğu görülmüş. Yani bu neyi gösteriyor aslında? Ortak değerleri, ortak hedefleri olan ailelerde çocuk daha sağlıklı yetişiyor. Eğer anne baba arasında çatışma varsa çocuk böyle durumlarda kendi çıkarına göre bazen anneyi, bazen babayı, o çatışmayı da manipüle ediyor. Çok rahat manipüle ediyor.” dedi.
Çocuk doğası itibariyle narsist olmaya eğilimli…
Çocukların doğasında narsisizm olduğunu belirten Tarhan, çocuklara paylaşmayı öğretmenin önemine değindi. Tarhan; “Tek ebeveynli ailelerde anne fedakâr oluyor. Hem annelik babalık yapmaya çalışıyor ve o fedakarlığı çocuğu benmerkezci yapıyor. Çocukluk narsisizmi oluşuyor. Yani çocuk zaten doğası itibariyle narsist olmaya eğilimli. Primer narsisizm diyor, bebekler için. Dünya kendi etrafında dönüyor, dönüşüyor. Çocuk büyüdükçe sevgi yatırımını ailesine yapar, annesine yapar, topluma yapar ve paylaşmayı öğrenir. Paylaşmayı öğretmezsek çocuğa küçük yaştan itibaren her şeyi almak ister. Küçük yaşta oyuncak arabayı ister. Büyüyünce küçük arabayı ister, büyük arabayı ister. Bunun için anneyi babayı meyveli ağaç gibi görüp silkeliyor çocuk. Bunu önlemek için eğitim küçük yaştan başlıyor. Ev huzurlu bir ortam, sıcak bir ortamsa sosyal medya zarar vermiyor.” ifadelerini kullandı.
Çocuk ile yol arkadaşı olmak gerekiyor…
Ailelerin çocuklarına hatalarını anlatırken gerekçeleriyle anlatması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, özgüvenin çocuklarda önemli bir etken olduğundan bahsetti. Tarhan; “Evde ses tonu yükseliyorsa, şiddet varsa, anne ve baba eve gelmekte zorlanıyorsa ya da tek ebeveynli aileler varsa böyle durumlarda aslında çocuğu biz genellikle farkında olmadan iyi niyetle annenin babanın yaptığı şu oluyor, çocuğu karşımıza alıp düzeltmek istiyoruz. Halbuki çocuğumuzu yanımıza alıp birlikte yürümek, prensip olarak… Yani onu alıp da bir hamur gibi şekil vermek, bir heykel gibi şekil vermeye çalıştığımız zaman bu zamanda çocuklarda özerklik duygusu çok fazla. Çünkü sosyal medyanın etkisiyle çocuk anne babaya küçük yaştan itibaren çok kolay hayır diyor. Böyle durumlarda gerekçeleriyle birlikte çocuğa bunun yanlışlarını anlatmak gerekiyor. Çocuğa baskı, tehdit, korkutma, sindirmeyle yaklaştığımız zaman çocuk böyle durumlarda kendine haksız saldırı gibi algılıyor bunu ve karşı çıkıyor. Özgüveni yüksek bir çocuksa, anneye babaya şiddet uyguluyor, vuruyor fırlatıyor, televizyonu kırıyor, kumandayı kırıyor. Eğer özgüveni düşük ise siniyor. Ergenlik döneminde evden kaçmaya başlıyor. Annenin babanın çok önemli sevdiği bir şey varsa da tam zıttı oluyor. Mesela başarı odaklıysa, çocuk tembel oluyor. Yani aile titiz, anne baba çocuk dağınık oluyor. Bir nevi intikam alıyor anne babadan. Bunu önlemek için çocuğu karşımıza alıp düzeltmek değil, onunla birlikte yürümek yani yol arkadaşı gibi olmak gerekiyor. Yol arkadaşlığında ne vardır? İki kişi birbirini tamamlamaya çalışır. Birbirini düzeltmeye çalışmaz. Anne çocuğu, çocuk anneyi düzeltiyor. Yani anne çocuk baba çocuk savaşları başlıyor.” dedi.
Çocuk anne babanın tutumuna göre hareket ediyor…
12-19 yaş arasında çocuk sahibi olan ailelerin psikiyatristlere başvurma nedenlerinden bahseden Tarhan; “Okula gitmek istemiyor, okul reddiyle geliyor. Başka bir şikâyet, evden kaçıyor diyor. İddia oyunları oynuyor diyor. Şans oyunlarına yöneliyor, internetten giriyor. Çeşitli oyunlara saatlerce kendini kaptırıyor. Arkadaşlarla birlikte eve gelmiyor. Hatta o anne babanın tutumuna göre şekilleniyor. Anne babayı çok kızdırıp, bağırttırıyor. Ondan sonra sen zaten böyle hep bağırıp duruyorsun deyip anneye suçluyor, babayı suçluyor. Kızdırıp, damarına basıyor, bağırttırıyor. Çocuk ciddi bir duygu sömürüsü yapıyor. Farkında olmadan bunu yapıyor. Anne çocuğun üzerinde liderliği kaybetmiş oluyor, lider çocuk oluyor. Anne ya da baba çocuğun o yaşa kadar her dediğini yapmış diyelim, 12 yaşına kadar. 12 yaşında, ‘Sen büyüdün artık öyle değil böyle davran.’ diyoruz çocuğa. Yok geçti artık, çok geç. Sen birdenbire yüz elli ile giden arabayı yetmiş seksene düşüremezsin. O durumda artık yani gerekçeleriyle birlikte ikna etmeye çalışacaksın. Yapamıyorsan o zaman yardım alacaksın.” şeklinde konuştu.
Çocuk kendini ayrı bir birey olarak hissediyor
Çocukların 10 yaşından sonra bireyselleşmeye başladığını ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Çocuğu anneciğim diye seviyoruz, yanlış. Çünkü o ayrı bir kişi. Çocuk 10 yaşından küçükse hoşuna gidiyor, 7-8 yaşında. Ama ondan sonra çocuk artık ben ayrı bir insanım, 10 yaşından sonra bireyselleşme başlıyor. Anneciğim değil ben ayrı bir bireyim deme ihtiyacı hissediyor çocuk. Ayrı bir bireyim dediği zaman anneciğim dediği zaman sen benim uzvum gibisin diyor, kolum gibisin diyor anne baba. İnsan uzvuna nasıl davranılır? Yat, yat, kalk kalk der. Çocuk öyle olmak istemiyor. Ayrı bir birey o. Yani çocuk bizim çocuğumuz ama bize ait değil. Ayrı bir birey. O özelliğini vermediğimiz zaman çocuk anneyle de kutuplaşmaya başlıyor. Kutuplaşmanın olmaması için ona kendi özgür alanını bırakmak gerekiyor. Büyük hata yapmadıkça mesela yalan söylemek, uyuşturucu kullanmak, evden kaçmak gibi yapmadıkça ya odasını düzeltti, düzeltmedi bunu yaptı, bunu yapmadı. Bazı şeyleri yaşayarak öğrenir çocuk. Onun için ona hata yapma hakkı tanımamız gerekiyor ki hayatı öğrensin. Uyarı vazifemiz var. Uyarı vazifesini yapacağız ama sonuçlarını yaşayacak, bir bedel ödeyecek, öğrenecek. Anne olarak devamlı yanında olmak istiyoruz. Orada artık kılavuz kaptan gibi olacak. Yani kaptanlık yapıyorsun, çocuğun hayatını biz yönetmeye çalışıyoruz. 10 yaşından önce çocuğun hoşuna gidiyor bu ama 10 yaşından sonra bu çocuk artık ergenlik dönemine girdiği için ben kimim, nereye yönelmeliyim diye sorular soruyor, bireyselleşmeye başlıyor.” dedi.
Olumsuzluğunu görelim ama ümitsizliğe düşmeyelim
Aile sorunlarının dünya genelinde var olduğunu ifade eden Tarhan, olumsuzluğu görüp ümitsizliğe düşmemek gerektiğinden bahsetti. Tarhan; “Ailelerde ciddi bir yangın var. Türkiye'de var, dünyada da var. Evlilikte boşanma, %50'nin üzerinde. Yani onun için dünyada başarılı olmayan bir kuruma yatırım yapılmaz diye evlilik karşıtı akımlar çok hızlı çoğaldı. Şu anda Avrupa'da %50'nin üzerinde evlilik dışı doğan çocuklar var. Bizde %2 onda dokuz bu. Avrupa'da %56-59, İzlanda'da %69. Böyle rakamlar var. Onun için Türkiye'de yani bu aileleri de aşan bir durum var. Yani burada ya yol yapmak, fabrika yapmak, köprü yapmak çok güzel ama aile, insan yetiştirmek de önemsiz değil. Bir Çinli atasözü var; ‘Bir senelik ürün istiyorsanız buğday ekin. 10 senelik ürün istiyorsanız ağaç dikin. 100 senelik ürün istiyorsanız insan yetiştirin.’ diyor. Yani iyi bir insan yetiştirmek iyi bir fabrikatör olmaktan daha önemsiz değil ki. Bunun için buna yatırım yapması lazım. Politikaların da buna göre düzenlenmesi gerekiyor. Onun için olumsuzluğunu görelim ama ümitsizliğe düşmeyelim. Bu böyle yanlışı kabullenmek, öğrenilmiş çaresizlik olmasın, çareleri var. Çünkü birçok böyle gelen ailelerin daha sonra düzeldiğini görüyoruz. Onun için hiçbir zaman karamsar olmayalım. Yaşanan hayat olayları ve krizler bazen yeni doğumlara, yeni gelişmelere sebebiyet verebiliyor.” şeklinde konuştu.
Okunma : 563
ÜHA