Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, TRT 1’de yayınlanan Bekir Develi’nin sunduğu Ramazan Sevinci programının canlı yayın konuğu oldu. İnsanın yüksek bir otoriteye inanmasının ve zihinsel bir sığınağının olmasının tedavi değeri taşıdığını vurgulayan Tarhan, asıl özgürlüğün nefsin esaretinden kurtulma özgürlüğü olduğunu söyledi. Tarhan, ideal mutluluğun iç nedene bağlı olan mutluluk olduğunun da altını çizdi.
“İnsanın manevi çözümlere ihtiyacı var”
Bilimin bir yolculuk olduğunu söyleyen Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, insanın zihinsel bir sığınağa sahip olmasının tedavi değeri olduğunu kaydetti.
Psikiyatrik hastalıkların geçmişinden bahseden Tarhan; “Manik depresif, bipolar bozukluk, şizofrenden depresyona kadar insanlığın var olduğu zamandan beri bunlar vardı. Nörobilim ile bunların beyindeki karşılıkları bulundukça tanımlamalar ortaya çıktı. İnsanların hep boşluk duygusu var. Hep ihtiyaç var. Bunu inanç sistemleri, bazı büyükler, tasavvuf terbiyesi dolduruyordu. Keşişler vardı insanlar onlara itaat ediyordu ve rahat ediyorlardı. Bunun gibi bir boşluk var. Bunu bir şey dolduracak. Bu bilimle doldurulmaya çalışılıyor. Bilimin yetmediği o kadar çok alan var ki! Bilim demek varoluş noktası değil. Bilim bir yolculuktur. Şu anda üçüncül nesil psikoterapiler var. O terapilerle bilim şunu gösterdi ki aslında insanın yüksek bir anlama inanması, yüksek bir güce, yüksek bir otoriteye inanması, zihinsel bir sığınağının olmasının tedavi değeri var. İnsanın manevi çözümlere ihtiyacı var.” ifadelerini kullandı.
“Asıl özgürlük nefsin esaretinden kurtulma özgürlüğüdür”
İdeal mutluluğun dış nedenlere değil iç nedenlere bağlı olması gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Kişi en kötü şartta bile olsa mutlu, huzurlu olmayı başarabilir. Her şeye rağmen tatmin olabiliyor. Bu psikolojide otantik mutluluk olarak geçiyor. Cezaevinde de olsa mutlu olmayı başarabiliyorsun sarayda da olsa aynı mutluluğu yakalıyorsun. Dört mevsim çiçek veren bitkiler gibi. Mutluluk devamlı var. Mutluluk tanımında ‘şu olsun mutlu olayım, bu olsun mutlu olayım’ diye modernizmin bize öğrettiği mutluluk var. Bu dış nedene bağlı mutluluk. Halbuki ideal mutluluk iç nedene bağlı mutluluktur. Kişinin kendi iç dünyasındaki referanslarıyla mutlu olmayı başarabilmesidir. Bu da asıl özgürlüktür. Asıl özgürlük zincirleri kır, duvarlar yık, arzuları serbest bırak, kafana göre yaşa değildir. Asıl özgürlük arzu ve dürtülerinden özgür olmaktır. Kendi nefsinin kölesi olan insan özgür değil ki. Haz tuzaklarına düşen, uyuşturucu madde kullanan insan özgür mü? Dijital bağımlıktan tutun da bütün bağımlılık türlerini düşünün. Onlar hepsi birer esarettir, tutsak olmaktır, köleleşmektir. Onun için asıl özgürlük nefsin esaretinden kurtulma özgürlüğüdür.” şeklinde konuştu.
“Yeni tanrı yapay zeka olarak görülüyor…”
Modernizmin yaşam felsefesini değiştirdiğine dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “İnsanlar 100-200 sene önce herhangi bir inanç sisteminde mutlak bir güce, mutlak bir iradeye inanıyorlardı. Yani öldükten sonra bir hayatın varlığıyla ilgili Hristiyanlarda da bir kutsal ruha, yüksek bir güce inanma vardı. Teknolojinin getirdiği başarılar ile şu anda kendilerini yeryüzü tanrısı gibi görmeye başladılar. Şu an yeni tanrı yapay zekâ olarak görülüyor, ciddi şekilde küresel sermaye bunun planlarını ve projelerini yapıyor. Metaverse basit bir proje değil. Modernizm bizim yaşam felsefemizi ve yaşam amacımızı değiştirdi. Daha önceki yaşam amacımız Allah'a kavuşmak, onun rızasına sahip olmaktı. İnsanlar nefsine uyuyordu ama sonunda birçok insan pişman olabiliyordu. Şimdi ise her şey bu dünyada olup bitiyor deniyor. Ölüm ve ahireti düşünmeyi gerek görmüyorlar.” dedi.
“Teknolojiyi iyi, doğru ve güzel amaçlarla kullanalım”
Yapay zekânın doğru kullanıldığında fayda sağlayacağını belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Yapay zekâ iyiye kullanılırsa birçok hastalığın tedavisinde, tanıda, teşhiste çok işe yarayacak. Teknolojinin kendisi bizatihi tarafsızdır. Onun için teknolojiye karşı çıkmak yerine onu iyi, doğru ve güzel amaçla kullanmaya gerekiyor. Şu andaki en büyük güç büyük veri. Büyük veriyi kullanırsak hakikatleri anlatırız.” ifadelerini kullandı.
“Daha önce insan bir şeye muhtaçken şimdi yirmi şeye muhtaç…”
Bu çağda insanların neden mutsuz olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Tarhan, insanların yaşam sebebinin değiştiğini dile getirdi. Tarhan; “Birincisi insanlar yaşam amacı olarak haz peşinde koşmayı aldı. İkincisi de beklenti seviyesi yükseldi. Daha önce insan bir şeye muhtaçken şimdi yirmi şeye muhtaç. Bu asrın bir diğer özelliği de stres seviyesini yükseltti. Diğer asırlarda, ormanda yaşayan biri senede bir iki defa aslan görürdü ama şimdi trafikte her gün aslan görüyormuş gibi devamlı gerilim içindeyiz. Devamlı hızlı yaşantı var. Haz peşinde koşuyoruz. Hızlı yaşama hevesi var. Bu da stres seviyesini yükseltiyor. Beklenti seviyesi yükseldi. Yaşam standartları yükseldi. Yani kapital sistem de tüketerek mutlu olmayı teşvik ediyor.” şeklinde konuştu.
“Kendini aşma deyince Allah'la bağlantı kurmak ortaya çıkıyor”
2000’li yıllardan itibaren duyguların bilimin menziline girdiğinden bahseden Prof. Dr. Tarhan; “2000’li yıllarda Nobel ödülü alan Kahneman’nın bir çalışması var. O, ‘İnsan homoekonomikus değil, homopsikolojikustur.’ dedi. İnsan daha çok sevdiği, yüksek önem verdiği şeylere yatırım yapıyor. Temel ihtiyaçlara göre yatırım yapmıyor dedi. Onun için 2000’li yıllardan sonra küresel olarak paradigma dönüşümü yaşandı. Yani duygular bilimin menziline girdi. Self transcendence yani kendini aşabilmek bilimin menziline girdi. Maslow'un İhtiyaçlar Piramidindeki en tepede kendini gerçekleştirme hedefi var. Onun üzerine Maslow bir hedef daha koymuş self transcendence yani kendini aşma. Maslow'un vefatından önce, ‘İnsanın bu dünyadaki sosyal ihtiyaçlarının en tepesindeki ihtiyacı kendini gerçekleştirmek değil, kendini aşmaktır.’ diyor. Kendini aşma deyince Allah'la bağlantı kurmak ortaya çıkıyor. Toplum için, varoluş için, yaratan için bir şey yapmak…” dedi.
“Bu çağda en büyük keramet istikamettir”
Psikolojik sağlamlığın geliştirilmesinde en önemli becerilerden birisinin doyum erteleme becerisi olduğunu söyleyen Prof. Dr. Tarhan; “Psikolojik sağlamlık eğitimleri vardır. O eğitimlerden bir tanesi doyum erteleme becerisidir. Kişi kendi nefsine hayır demeyi öğreniyor. Bu erteleme becerisidir. Bu diğer canlılarda yok sadece insanda var. Bu beceriyi kazanıp kazanmamak insanın özgür iradesine bırakılmış. Hangi yönde kullanacağı ona bırakılmış. Psikolojik sağlamlığın geliştirilmesinde en önemli becerilerden birisi doyum erteleme, haz erteleme becerisidir. İkincisi de dayanıklılık gücü. Sebat ve metanet. Takva Allah korkusu diye tercüme ediliyor. Takva kelimesinin onlarca anlamı var. En önemli anlamı insana doğrularda sebat etmek anlamı. Bu çağda en büyük keramet istikamettir. İstikamette kalmaktır. Burada doğrularda sebat edebilirse bir insan hedefine daha iyi ulaşabiliyor. Doğrular da sebat etmeyi öğretiyor, Ramazan orucu insana onu öğretiyor. Belli bir doğru var. Onun için buna katlanmam lazım diyorsun. Buradaki sabır aktif sabırdır. Bir amaç var, İlahi Rıza'yı kazanmaya çalışıyorsun. Bu yüksek amaca ulaşmak için bazı şeylerden fedakârlık yapıyorsun. En zor şey insanın yeme dürtüsünü kontrol edebilmesi. Yeme dürtüsünü kontrol eden bir kimse para yönetmeyi, hayatını yönetmeyi, duygularını yönetmeyi de başarıyor.” ifadelerini kullandı.
“Önemli olan yolda olmak…”
Oruç tutmanın insana birçok beceri kazandırdığını belirten Prof. Dr. Tarhan; “Stres altında soğukkanlı kalma becerisini kazanıyoruz. Strese sokuyoruz kendimizi. Mesela midemizi, kemik iliğimizi, sistemimizi strese sokuyoruz. Şok oluyor. Onun için onlar da bu arada kendilerini tamir etmeye, otofaji devreye girmeye ve kendi kendini onarmaya başlıyor. Lüzumsuz maddeleri tüketmeye başlıyor. Yani yenilemeye neden oluyor. Bu bitkilerde de yapılmış. Uzun süre açmayan bitkileri karanlık bir yere koyuyorlar üç gün geçince bitki, ‘Eyvah ben ölüyorum.’ deyip hemen açmaya başlarmış. Ramazan orucu da böyledir. İnsana bir açlık veriyor buradaki amaç yeniden diriltmektir. Önemli olan bunu bütün seneye yaymaktır. Sadece midemizle değil bütün organlarımızla oruç tutmaktır. Bunu başarmak kolay değil ama önemli olan yolda olmaktır.” şeklinde konuştu.
“Hal dili söz dilinden daha etkili”
Anne babaların çocuklara vaaz vermek yerine inandırma ve ikna yöntemini kullanmaları gerektiğini hatırlatan Tarhan; “Anne baba örnek olsun yeter. Konferans vermesin, vaaz vermesin. Çocukların bir kulağından giriyor, bir kulağından çıkıyor. Çocuklara baskı, korkutma, tehdit, sindirme yöntemi yerine sevdirme, inandırma, ikna yöntemiyle yaklaşacağız. İkna, inandırma ve sevdirme yöntemi bu çağın yöntemi. Takvayı korku olarak çevirmeyelim lütfen. Hakla, doğrularla, sebat olarak çevirelim. Gençler anne babalarını zorluyor, test ediyor, çıldırtıyorlar. Tepkilerinin nasıl olduğuna bakıyor. Bakıyor anne baba eğer doğrularda sebat ediyorsa çocuk da doğru çizgiyi buluyor. Gençlere örnek olmak çok önemli. Hal dili söz dilinden daha etkili. Çünkü çocukların gelişen ruhlarına, hayat senaryolarına yerleşiyor. Çocuk ileri yaşlarda o hayat senaryolarını kendi hayatına göre yeniden revize ediyor.” dedi.
Okunma : 1760
ÜHA