Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Aksaray İl Müftülüğü tarafından düzenlenen “Değerleriyle Güçlü Ailem” programına konuk oldu. Müftülük personelinin katılımıyla çevrimiçi düzenlenen buluşmada “Aileyi Ayakta Tutan Değerler” e ilişkin paylaşımlarda bulunan Tarhan, aileyi farklı açılardan ele aldı. Aileye dair doğruların günümüzde değiştiğini, kültür aktarımını artık ailelerin değil medyanın yaptığını söyledi. Evlerimizin günümüzde davetsiz misafirlere ve fikirlere açık hale geldiğini vurgulayan Tarhan, ebeveynlerin çocuklara rol model olabilmesi gerekliliğinin önemine dikkat çekti.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın ‘Son Sığınak Aile ve Bilinçli Aile Olmak’ kitaplarını okuyan müftülük personelinin Aksaray İl Müftülüğü konferans salonunda bir araya geldiği programa Tarhan çevrimiçi katıldı. Müftülük personelinin programa ilgisi yoğun oldu.
Artık evlere davetsiz misafir ve fikirler giriyor…
Kültürel geleneklerin, adetlerin ve öğretilerin aileyi koruduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, teknolojik gelişmelerin kültürel değerlere zarar verdiğini ifade etti. Tarhan; “Son sığınak aile dememin sebebi şu anda dünyadaki gidişattan kaynaklanıyor. Dünyada trendler, öncüller vardır bunlar dünyanın nereye doğru gittiğini gösterir. Aileyi koruyan değerler, sosyal normlar, aile normları ve ahlaki normlar var. Aileyi koruyan sosyal normlar bu iletişim çağına girmemizle birlikte daha da belirgin bir şekilde dünya küresel bir köy olmaya başladı. Bunun etkisiyle sosyal kurallar, sosyal normlar, aileyi koruyan gelenekler, örf adetler, gelenekler günümüzde zayıfladı. Bu zayıflayınca aileyi koruyan normlar işgal altında kaldı, dış kale mahalleydi, iç kale şehir kültürüydü, geleneklerimizdi, Anadolu kültürüydü, asırlardır gelen öğretilerdi... İnternetin 1993’te ortaya çıkmasıyla artık dünya her şeye erişir oldu. İlk olarak evdeki televizyonlar daha sonra akıllı telefonlar evin açık kapısı oldu. Evin açık kapısı olduğu için artık eve birçok davetsiz misafirler, davetsiz fikirler giriyor. Ev aslında bizim bir sığınağımızdı, evimiz aile sığınağımızdı…” şeklinde konuştu.
Kültürü artık aile değil medya aktarıyor…
Günümüzde kültür aktarımının aile yerine medya tarafından yapıldığını belirten Tarhan, çocuklar için ailenin güvenli alan olduğunun önemine vurgu yaptı. Tarhan; “Boşanma hızı artmış durumda. Türkiye istatistiklerine göre ilk 5 yılda boşanma oranı yüzde 38. Zaten yeni kuşaklar evlenmek istemiyor. Türkiye’de kültürü aktaran alan ailedir ama şu anda aileyi kültür değil medya aktarıyor. Böyle bir durumda aile korunmazsa, gelecekte dünyada tek bir popüler kültür olacak ve tüm kültürleri dönüştürecek. Buna karşı aileye bir sığınak olarak, ailenin sığınak olduğu algısını vurgulamak gerekiyor. Bilimsel olarak aile güvenli alan olursa çocuk sağlıklı büyüyor. Kendini güvende hissediyor ve hayata atılınca girişimci olabiliyor, öğrenmeye başlıyor. Aile güvenli alan değilse çocuk huzurlu, mutlu, sağlıklı yetişemiyor. Eve geldiğin zaman sen kendini güvende, rahat hissedebiliyorsan o ev, yuvadır. Yoksa yuva olamaz sadece otel gibi olur.” dedi.
“Dünyayı düzeltmeye kendimizden başlayalım…”
Çocukların ilk olarak ailelerini örnek aldığından bahseden Tarhan; “Aile eğer sıcaksa ailede çocuk ne düşüyor ne kalıyor… Çocuk; anneyi, babayı bir de aralarındaki ilişkiyi örnek alıyor. Bu üç örnek iyiyse o çocuk medya, sosyal medya, bilgisayarlar, sokak ne olursa olsun, bir yanlışa bulaşsa da çocuk tekrar doğru yola dönüyor. Onun için sakın ümitsiz olmayalım, karamsar olmayalım ama herkes burada kendini düzeltmeli. Her şeyi devletten, siyasetten, liderlerden, dini büyüklerden, kanaat önderlerinden beklemeyelim. Herkes kendi alanını temiz tutmaya çalışmalı, öyle bir zamandayız. Bunun için kendi iç dünyamızdan, ailemizden başlamalıyız. Kendi iç dünyamızdan başlayarak, kendi iç keşif yolculuğumuzdan önce iç gözden, ondan sonra dış dünyamızı güzelleştirerek bakıyorsunuz, çocukta güzelleşir, ailede güzelleşir, aile içi ilişkiler de güzelleşir. Dünyayı düzeltmeye kendimizden başlayalım.” şeklinde konuştu.
“Önce iyi, doğru, güzeli hedef alacağız…”
Bireylerin iyiyi seçme konusunda özgür iradeleri olduğundan bahseden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ilk olarak bireylerin önce iyiyi hedef alması gerektiğine dair vurgu yaptı. Tarhan; “İnsanın içerisinde iki parça var: İyi parça ve kötü parça. Biz hangi parçayı besler, büyütürsek o parça bizim kişiliğimize hâkim oluyor. İçimizdeki iyi parça da bizim kültürümüzdeki, yerimizdeki, dinimizdeki Resulullah Aleyhisselam’ın hayatındaki örneklerden anladığımız nefis, tasavvuftan anladığımız nefis. Bir tarafta nefis, diğer tarafta kalp ve ruh var. Akıl da bu ikisi arasından birini seçiyor. İyi kötü, doğru yanlış, güvenli güvensiz, faydalı faydasız, kârlı zararlı bu kararları veriyor. Sadece yaptığımız şey her dakika bu kararları vermek. Ondan sonra Allah Kâdir ismiyle bize enerjisini veriyor, onu yaptırıyor. İyi seçersek iyi yaptırıyor, kötü seçersek kötü yaptırıyor. Onun için bizim doğru, güzeli seçme konusunda kendimizde özgür bir irademiz var bu nörobilimin getirdiği bir gerçek. İnsan beyninde seçme yeteneği var. Ondan sonrası insanın kontrolünde değil artık, seçmek dışında. Bu çerçeveden düşündüğümüz zaman bizim kendi iç dünyamızda iyi olanı seçeceğiz. Kendi iç dünyamızda iyiyi seçmek için kendimize iyi, doğru, güzeli hedefe alacağız. Önce iyi, doğru, güzeli hedef alacağız.” ifadelerini kullandı.
“Kendini yöneten, geleceğini kazanır...”
İlk olarak insanların kendilerine karşı zafer kazanmanın önemli olduğuna değinen Tarhan; “Amaç belirleyeceksin, girdi kontrolü, çıktı kontrolü havuzu bekleyeceksin. Yani iç dünyada sevgi zengini, bilgi zengini olacaksın. İç dünyanı zenginleştirme, güzelleştirme yapacaksın. Bunu yerinde ve zamanında harcayacaksın. Önce girdiyi çoğaltacaksın, o da ilk 15 yaşta çok önemli. Daha çok çocuğun gelişen ruhuna bunları ekiyoruz. Onun için biz kendimizi düzeltirsek emin olun sosyal medya hiçbir şey yapamaz. Onun için burada önce nöro liderlik deniyor, kendi kendinin lider olmayan bir kimse bir ailenin lideri, reisi olamaz. Bir anne, bir baba olamaz, bir şirketin lideri olamaz, bir toplumun lideri olamaz. Hatta önce kendi kendinin lideri olacak. Onun için gençlere şunu söylüyorum; ilk zaferi kendinize karşı kazanın, kendiniz de baştan çıkarıcı, yoldan çıkarıcı, yanıltıcı, zamanı yönetemeyen, aceleci, sabırsız yönlerinizi yönetin. Kendini yöneten, geleceğini kazanır. Geçmiş bizim hayatımızda birikimdir, geçmiş sermayedir, bugün bize bir hediyedir, yarınlar da yatırımdır. Kaynak yönetimi mantığına göre gelecek yatırımdır ama yatırımın olması için önce stratejik hedefleriniz olacak. Nasıl bir insan olmak istiyorsun? Hayatının sonuna geldiğin zaman nasıl anılmak istiyorsun? Hayata giderken eksi puanların mı çok olacak, artı puanların mı çok olacak? Hayatta her dakikamız, her saniyemiz yazılıyor, her şey planlanıyor…” dedi.
“Evlendiysen, tek kişilik düşünmeyeceksin…”
Evlilikte ben olarak biz olmanın altını çizen Tarhan; “Evlilik ölçeğinin alt boyutları var: Kişilik uyumu, biyolojik uyum, cinsellik, ekonomik uyum, sosyal konum ve pozisyon uyumu gibi… Bunlarda ne kadar denk olursa ne kadar uyumlu olursa o derece evliliğe hazır deniyor. Evlenecek bazı kişilerde uzamış ergenlik var. Özellikle erkeklerde çok rastlanıyor. Bazı erkek evleniyor ama hala ergen gibi. Hem evli hem kafama göre yaşarım diyor. Bu olmaz, kafana göre yaşamak istiyorsan evlenmeyeceksin, evlendiysen artık tek kişilik düşünmeyeceksin, iki kişilik düşüneceksin. İki gözle bakmayacaksın, dört gözle bakacaksın, iki kulakla dinlemeyeceksin, dört kulakla dinleyeceksin. Evlilikte ben olarak biz olacağız.” şeklinde konuştu.
“Aileyle ilgili doğrular çok değişti”
Ayna nöronlar sayesinde sevginin aktarılabilmesine değinen Prof. Dr. Nevzat Tarhan, aile ile ilgili kavramların da bu sebeple yeniden araştırıldığından bahsetti. Tarhan; “İnsan beyninde duygusal ayna nöronlar var. İki tarafın beynindeki ayna nöronlar konuşuyor. Güçlü duygularla bir şey hissediyorsa bu karşı tarafın beyninde de yansıma alıyor. Nasıl kolumuzu kaldırınca karşı tarafın beyindeki kol bölgesi kalkıyorsa, karşı tarafın duygu bölgeleri de harekete geçiyor. Bunun üzerine sevgi aktarılabiliyor, sevgi duygusal aktarım oluşabiliyor. Sevgi, samimiyet aktarılabiliyor. Bu şekilde de anne çocuk arasındaki ilişki bu şekilde olabiliyor diyerek aileyle ilgili birçok kavram yeniden yazılmaya başladı. Bu nedenle bizim aileyle ilgili doğrularımız çok değişti. Bizim artık eski sorulara yeni cevaplar vermemiz lazım.” ifadelerini kullandı.
“Bir evlilikte sorun yoksa bu bir sorundur…”
Evliliklerde iletişimsizlik yerine çatışma varsa o evlilikte ümit olduğunu dile getiren, Tarhan; “Bir evlilikte sorun yoksa bu da bir sorundur. Üç türlü iletişim var; biri sağlıklı iletişim, ikincisi çatışmalı iletişim, üçüncüsü iletişimsizliktir. Bunların en kötüsü iletişimsizliktir. Bir evde hiç konuşulmuyorsa o ev uzatmaya oynuyordur. O daha tehlikelidir. Çatışma varsa iki tarafın da bir şeyleri düzeltme ümidi vardır. Çatışma varsa çatışma yöntemini, olayları ele alış şeklinizi değiştireceksiniz. Akışı değiştiremiyorsanız bakışı değiştireceksiniz. Erkek sonuç odaklı, kadın da süreç odaklı düşünüyor. İkisi de iyi niyetli bir şeyleri değiştirmeye çalışıyorlar. Sevgi var fakat metot geliştirememişler. Böyle bir durumda ‘Dur, düşün, yeniden değerlendir’ diyen taraf liderliği, psikolojik üstünlüğü ele alacak.” dedi.
“Onların soruları, eleştirileri, bizim için armağandır…”
Evlilik olgunluğu olmayan bireylerin evlilik düşünmemesi gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Bir insan evliliğe girdiği zaman olmazsa yapamıyorum, olmazsa ayrılırım diyorsa o evliliğe hiç girmesin. O kişinin evlilik olgunluğu yoktur. Evlenmeden önce gözünüzü dört açın, evlendikten sonra yarım açın diyoruz gençlere. Artık evlendikten sonra birbirinizin kusurunu görmeyin. Artık evlilikteki yaklaşım bu yaklaşım oluyor. Aile danışmanlığı veren, ilişki danışmanlığı veren kişilerin, eksikleri kusurları olabilir. Bazen bize gelen hastalarda rastlıyorum bizi kızdırıp, sen de zaten böyle kızıyorsun deyip, ters köşe yapmak isteyen hastalar oluyor. Böyle birisi geldiği zaman onu bile ikna etmenin bir yolu var. En son da çıkarken artık, ‘Seninle hiçbir konuda anlaşamadığımız konusunda anlaştık mı?’ diyoruz. Birden donuyor karşı taraf ve ondan sonraki seansa geliyor, bu beni anladı diyerek. Onun için soruları soracaklar sorsunlar, biz doğru olanları yapalım. Onların soruları, eleştirileri, bizim için armağandır.” ifadelerini kullandı.
“Çocuk ile anne arasında güven ilişkisi kurulması şart!”
Aile açısından kadının çalışma hayatı konusuna ilişkin de değerlendirmeler yapan Tarhan; “Kadın günümüzde çalışmak zorunda oluyor. 0-3 yaş arası anneliğin yerini başkası tutmuyor. Bizim şanslı tarafımız kültürümüzde anneanneler, babaanneler var onlar bu 0-3 yaş arasını telafi ediyorlar. Eğer anne çalışmak zorundaysa, bebeği 0-3 yaş arasındayken bakıcı olacak kişinin kararlı, tutarlı ve devamlı bir bakıcı olması lazım. Her gün değişen bakıcılar olduğu zaman çocukta temel güven duygusu gelişmiyor. 0-3 yaş arası anne çalışıyorsa eğer suçluluk duygusuyla akşam kucağında hediyelerle geliyor. Çocuk artık anneye bakmıyor, eline bakmaya başlıyor. Bu yanlış bir ödül sistemidir. Çocuk ile anne arasında güven ilişkisi kurulması şart. Anne, çocukla beraber olacaksa nitelikli beraberlik diyoruz. Nitelikli beraberlik olmazsa, anne çocuğu ile ilgilenmezse duygusal ihmal olur.” dedi.
“En çok kiminle sıcak ilişki kurarsa onu model alıyor…”
Çocukların anne babayı rol model olarak aldığına dikkat çeken, Tarhan; “Ergenlikte çocuk anneyi babayı sorgulamaya başlıyor. Çocuk kimi seviyorsa ona yönelir. Çocuğun yürümesi, ilk adımları yürümeye başladığında en çok kimi seviyorsa ona doğru yürür. Anneyi seviyorsa anne, babayı seviyorsa baba. Burada o da bir ölçüdür, çocuk onu model alıyor. En çok kiminle sıcak ilişki kurarsa onu model alıyor. İdeal olan çocuk anneden de alacak, babadan da alacak, toplumdan alacak, çevreden alacak, kendi kişiliğini oluşturacak arı gibi. Bir günde bir arı 400 tane çiçek dolaşır kendi balını yapar, çocuklarda aynı şekilde…” şeklinde konuştu.
“Sorun çözme yöntemi olarak şiddet uygulayan bir insan orta çağa aittir…”
Eşler arasındaki tartışmalara da dikkat çeken Tarhan, şiddet, tehdit ve korku uygulayanların geçmiş çağlarda kaldığını ifade etti. Tarhan; “Bu zamanda sorun çözme yöntemi olarak şiddet uygulayan bir insan orta çağa aittir. Kadın olsun erkek olsun fark etmez. Sorun çözme yöntemi olarak şiddeti, tehdidi, korkuyu uygulayan kimse orta çağa aittir. Bunlar çağın doğruları değildir. Bilgi çağında yaşıyoruz, bu çağda ikna ve inandırma metotları var. Kadın erkek yanlış ve doğruları ile ilgili gerekçeleriyle birlikte nasıl ikna ederime kafa yoracak.” dedi.
Okunma : 1254
ÜHA