Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, ikinci kez VakıfBank’ın ‘V Meets’ söyleşilerinin konuğu oldu. Türkiye genelinde VakıfBank üst düzey yöneticilerinin katılım gösterdiği söyleşide Tarhan, “Psikolojik Dayanıklılık” başlığında dikkat çekici söylemlerde bulundu. Modernizmin haz mutluluğunu yücelttiğine dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, akıllı insanların haz mutluluğunun değil, anlam mutluluğunun peşine koşacağını vurguladı. Hayat olaylarında kişinin akışı değiştiremediği zaman bakışını değiştirmesi gerektiğinin altını çizen Tarhan, kişinin bu şekilde kendisini keşfedebileceğini vurguladı. Tarhan aynı zamanda duygularını yönetmeyi öğrenenlerin stres altında da soğukkanlı kalabileceklerini söyledi.
Moderatörlüğünü Gazeteci Şaban Özdemir’in yaptığı çevrimiçi söyleşiye Türkiye genelinden Vakıf Bank çalışanlarının ilgisi yoğun oldu.
“Hem mutlu hem dayanıklı olacağız”
Konuşmasında modernizmin haz mutluluğunu yücelttiğine dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Mutluluğu nörobilim penceresinden bakarak değerlendirdiğimiz zaman, akıllı insanlar haz mutluluğu değil, anlam mutluluğunun peşine koşar. Modernizm haz mutluluğunu yüceltti ve haz mutluluğunu yücelttiği için şu anda kapital sistem insanlığı buna teşvik ediyor. Küresel sistemde kazan, çalış, tüketim çarkını döndürebilmesi için üretim odaklı değil de tüketim odaklı bir ekonomi var. Halbuki tüketim olmadan üretimi arttırabilse herkes zenginleşir ama tüketim odaklı bir kapital sistem. Sonra tüket mutlu ol yaşam felsefesi olduğu için dopamin mutluluğu, serotonin mutluluğu o alışverişi ihtiyacına göre alışveriş yap diyebiliriz. Burada hem mutlu olacağız hem dayanıklı olacağız. Bu nasıl oluyor? Aslında bir insanın mutlu olması için anlam mutluluğunda ne var demiştik? Kişinin önce hayatında hedefinin olması lazım. Hayatında, ‘Hayatın sonuna geldiği zaman nasıl bir hayat yaşamak istiyorsun? Nasıl bir anlamın parçası olmak istiyorsun? Nasıl bir insan olmak istiyorsun? Hayatın sonuna geldiği zaman mezar taşına ne yazılmasını istiyorsun? İyilerden mi, kötülerden mi olmak istiyorsun? İyileri temsil eden bir kişilik mi olmak istiyorsun? Kötülüğü temsil eden bir kişilik mi olmak istiyorsun?’ Burada hedef çok önemli.” şeklinde konuştu.
“Akış değişmediği zaman bakışı değiştirmek lazım”
İnsanın zayıf ve güçlü yönlerini bularak kendini analiz edebileceğinden bahseden Tarhan; “Bütün iş burada bir bakış açısını değiştirmek. Hayat olaylarında insanoğlu akışını değiştiremediği zaman bakışı değiştirmesi lazım. Kişinin bakışı değiştiği zaman keşif yolculuğunda ilk adımını atmış oluyor. Kendini keşfetmek, tanımak... Yani genellikle modernizm bize hep başkalarını analiz et, başkalarını eleştir ve başkalarına karşı odaklı bir yaşam felsefesi sunuyor. Halbuki bu narsistik özelliktir. Hem kendi güçlü yönlerimize hem de zayıf yönlerimize bu şekilde bakabilmek kendimize üçüncü bir kişi gibi bakarsak burada kendimizi analiz edebiliriz.” dedi.
“Beyinde serotonin üretmeye odaklı liderlik doğru liderliktir”
Aristoteles’in mutluluğu ikiye ayırdığına dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bunların anlam ve haz mutluluğu olduğunu belirtti. Tarhan; “Nöroliderlik beyin kimyasını yönetebilme becerisidir. Bunun iki ayağı vardır. Bunlardan biri olan dopamin odaklı liderlik haz odaklıdır. Bütün bağımlılıklarda dopamin salgılanır. Dopamin bittiği zaman beyin yeni dopamin arar. Haz devam eder ve kişi belirsizlik altına girer. Belirsiz olan kişi ise maddeyi arar ve bağımlı hale gelir. Ama anlam mutluluğunda Aristoteles mutluluğu ikiye ayırıyor: Biri haz diğeri anlam mutluluğu. Anlam mutluluğu beyinde serotonin salgılatıyor. O da sürdürülebilir mutluluk sağlıyor. Buna bizim kültürümüzde huzur deniyor. Beyinde serotonin üretmeye odaklı liderlik doğru liderliktir. Kişinin hem mutlu hem başarılı olabilmesidir. Onun için bu fırsatları, tehditleri göreceğiz. Tehditlerde benimle ilgili engeller neler var? Bu durumda karar gelecekte işimi nasıl zorlaştırabilir? Bunlar beni tehdit edenler. O tehditlerle ilgili analiz yapacağız. Bu durumla ilgili karar benim için önemli bir risk taşıyor mu? Burada tehdit ve hesaplanabilen risklere girme durumu ortaya çıkıyor. Yatırım yapacaksınız mesela para yönetimi yapıyorsunuz. Burada risk analizi yaparsanız, kaybedeceğiniz zaman üzülmeyeceksin. Yani risk analiziyle hesaplanan risklere girilir. Bu risklere girmeyi öğrenmek bu açıdan önemli. Psikoswot analizi kendimizi tanımak, kendimizi güçlendirmek açısından bize bir fikir veriyor diyebiliriz.” ifadelerini kullandı.
“Empati yoksunluğu en çok kibirli, kendini beğenmiş ve egosu yüksek kişilerde ortaya çıkıyor”
Konuşmasında empati ve empatinin önemine dikkat çeken Tarhan, empati yoksunluğunun en çok kibirli, kendini beğenmiş ve egosu yüksek kişilerde ortaya çıktığını söyledi. Tarhan; “Zihinsel esnekliği olan kimselerin en önemli özelliklerinden birincisi aktif dinleyicilerdir. Olayı dinlerler, kök neden analizi yaparlar. Dur, düşün, yap paradigmasını kullanırlar bu kişiler. Ondan sonra yaparlar. Düşünmeden aklına ilk geleni yapıp son duyduğuna inanan kişiler hep hata yapmaya devam ederler. Yani aklına ilk geleni yapan, son duyduğuna inanan, aklına ilk geleni söyleyen kişinin her şeyi duymayı kabul etmesi gerekiyor. Yani ben içimden geleni söylüyorum. Dikkatli davranmıyorum ama o dikkatli davransın diyemezsiniz. İşte empati böyle durumlarda olaya iyi bakabilir. Zaten bütün kötülükleri odaya doldursanız, kapısına bütün yanlış davranışları koysanız kapısını empati yoksunluğu açıyor. Empati yoksunluğu en çok kibirli, kendini beğenmiş, egosu yüksek kişilerde ortaya çıkan bir şey. Empati sonradan öğrenilebiliyor. Doğuştan gelmiyor. Ama empati öğrenme yeteneği doğuştan geliyor. Empatisi olan insan, benim duygum üzüntü, onun duygusu şu diyerek onun ayırımını yapar ve ona göre benim duygum bu. Benim düşüncem bu. Benim eylemim davranışım bu diyecek.” ifadelerini kullandı.
“Duygularını yönetmeyi öğrenenler stres altında soğukkanlı kalabilirler”
Stres altında soğukkanlı kalabilmenin müthiş bir beceri olduğundan bahseden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, zihinsel yatırım yapmak gerektiğinin altını çizdi. Tarhan; “Duyguları yönetmek için akıl, düşünce gerekiyor. Ondan sonra da eylem, davranış ortaya çıkıyor. Bir olayla ilgili ilk tepkimiz genellikle duygudur. Ondan sonra düşünce, nedir diye analiz yapacağız. Duygu, düşünce en sonunda da davranış. Bu dörtlü paradigmayı kullandığımız zaman ne yaparız? Empati analizi yapabiliriz, duygusal esneklik yapabiliriz ve duygusal sağlamlığa ulaşmış oluruz. Bunu söylemek kolay, yapmak kolay değil. Bunun için insan araba kullanmayı öğrendiği gibi telefonu veya bisiklet kullanmayı öğrendiği gibi duyguları yönetmeye öğrenecek. Duyguları yönetmeyi öğrenen bir kimse stres altında soğukkanlı kalabilir. Stres altında soğukkanlı kalmak müthiş bir beceridir. Buraya zihinsel yatırım yapmak gerekiyor. Zihinsel esnekliğe sahip olan kişi bunu yönetebilecek. En önemlisi bir olay karşısında pozitif, genellikle yaşam felsefemizde başlangıçta pozitif duygu durumu olması lazım. Olayların negatif yönünü de göreceğiz ama pozitif yönüne yönelik yaşayacağız ve kendimizi kışa hazırlayacağız. Ama yazı bekleyerek yaşayacağız. Bu şekilde bir yaşama bakış tarzımız olacak.” dedi.
“Stresten ve travmadan korkmayalım”
Üzüntüyü çözme formülünün çok zor olmadığına dikkat çeken Tarhan; “Yani bir insan üzüldü diyelim bir şey oldu. Üzüldüğümüz zaman çaresi var mı diye bakarız. Çaresi varsa yaparsınız, üzülmeye değmez. Çaresi yoksa üzülseniz de değişmeyeceği için yine üzülmeye devam edersiniz. Aslında bir üzüntüyü çözme formülü hiç de zor değil. Çaresi varsa da bakarsınız üzülme. Yoksa üzülsen bile değişmeyeceği için kabullenirsin. Yine üzülmeye değmez. Bu tedavide kullandığımız bir kalıptır. Bu nedenle üzüntüden korkmayalım. Onları yönetip, yönetmemekten korkmayalım. Stresten, travmadan korkmayalım. Onları yönetelim, kendimizi geliştirelim.” şeklinde konuştu.
“İç nedene bağlı mutluluk her zaman mutlu ediyor…”
Katılımcılardan gelen soruları cevaplayan Tarhan, dış nedene bağlı mutluluk isteyen kişilerdense, iç nedene bağlı mutluluk isteyen kişilerin her zaman mutlu olacağını söyledi. Tarhan; “Kişinin konfor alanından ne anladığı önemlidir. Bütün istekleri karşılanmış, bütün ihtiyacı giderilmiş, her dediği oluyorsa böyle bir konfor anlaması bu gerçekçi değil. Çok dar bir konfor alanı. Konfor alanı güvenli alandır. Bir kişinin evi güvenli alanı mı? İş yeri güvenli alanı mı? İş yerine gelirken savaşa gidiyor gibi mi oluyor? Hayatı bir futbol maçı gibi mi görüyor? İnsan isterse cezasını bile konfor alanı yapabilir. Mevlana’nın bununla ilgili güzel bir hikayesi var. Mesnevi Terapi kitabımda da bunu işlemiştim. Orada bilge birisi bir akıl hastanesine gidiyor. Bakıyor ki elleri kolları bağlı bir hasta, akıl hastanesinde müthiş neşeli şarkı söylüyor. ‘Senin elin kolun bağlı, akıl hastanesinde yatıyorsun ama çok neşelisin. Bu nasıl oluyor diye?’ soruyor. Oradaki hastanın verdiği cevap dikkat çekici; ‘Elim kolum bağlı ama ruhum bağlı değil ki, gönlüm bağlı değil ki.’ Diyor... Oradan çıkartılacak ders, insan hangi şartlarda olursa olsun ruhunun kontrolü, duygularının kontrolü, zihninin kontrolü kendisinde. Dış nedene bağlı bir mutluluk istiyorsan mutlu olamazsın. İç nedene bağlı bir mutluluk istiyorsan her zaman mutlu olursun. İç nedene bağlı mutluluk nedir? Sahip olduğun şeylerin kıymetini bileceksin. Dünyayı değiştirmek yerine kendini değiştireceksin ve böyle durumlarda amacına yönelik bugün bana düşen görev ne? Ne yapabilirim diyeceksin ve burada kendini yönetebilmek, duygularını yönetebilmek çok önemli. Yani böyle olursa da her yer konfor alanıdır o kişi için. Yani kuyunun dibinde de olsa konforludur.” ifadelerini kullandı.
Mizah ile sosyal fobiyi yenmek mümkün!
Sosyal fobi ve asosyallik konusunu da ele alan Tarhan, kişilerin mizah kullanmayı öğrendikleri zaman sosyal fobilerini yenebileceğine dikkat çekti. Tarhan; “Asosyal olmak bir seçimdir. Yalnızlıktan hoşlanırlar. Yalnızdırlar gayet mutludurlar. Hiçbir şikayetleri yoktur. İşini yaparlar ama sosyal olmayan kişilerdir. Bir cenazesi olsa dört kişi zor bulursunuz gidecek. Böyle asosyal kişilerdir. Bir de sosyal fobik kişiler vardır. Sosyal fobik kişiler istemediği halde sosyal kaçınma içine girerler. Kaçınma davranışı vardır. Kalabalıktan kaçınırlar. Birisiyle konuşurken yüzü kızarır, eller titrer. Kalabalığa girdiği zaman herkes ona bakıyor gibi hisseder. Daha çok olumsuzluğu görür ve özgüvenleri düşüktür. Her olay karşısında sosyal ortamda eleştirilme korkusu hissederler. Yetersiz kalacağım diye hissederler. Onların hayatını gerçekten de korkular yönetir. Risk almayı sevmezler bu kişiler. Ama sosyal fobik kişi alıştığı bir ortamda ise götürür, genellikle sorumluluk duygusu yüksek kişilerdir. Terfi ederler. Yükseldiği zaman sosyal fobileri artar, reddederler. Ben yapamam, beceremem derler. Bu sosyal fobik kişilerin önemli özellikleridir. Sosyal fobi belli bir noktada değilse, hafifse kendi kendine kişi yönetebilir. Böyle durumda da yüzleşme yöntemini uyguluyoruz. Korktuğu konular üzerine gidecek. Mizah çok önemli bir stres yönetimi yöntemidir. Mizah biz ‘M vitamini’ bile diyoruz. M vitamini, mizah. Mizah kullanmayı öğrenirlerse sosyal fobisini yenerler. Herkesi güldürürler, herkesin bakışları değişir, ortam gevşer ve korkularını yenerler.” dedi.
“Şok yaşantılar öğrenilmiş çaresizliği değiştiriyorlar”
Kendine Yönelik Bilgelik Algısı Ölçeğine çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, duygu yönetiminin önemli olduğunu belirtti. Tarhan; “Şok yaşantılar, dramatik yaşantılar öğrenilmiş çaresizliği değiştiriyorlar. Bunun için hayatta yaşadığımız olaylar aslında bizim yanlış alışkanlıklarımızı, öğrenilmiş çaresizliklerimizi, ön yargılarımızı değiştirmektedir. Bunlara travma sonrası büyüme ölçeği uyguluyoruz. Uyguladığımız zaman bu kişiler olaylara bakış açım değişti, insanlarla ilişkilerimi daha iyi hale getirdim, kendimi daha iyi tanıdım, ailemin, yakınlarımın farkına daha çok vardım gibi o olaydan sonra güçlenerek çıkıyor. Pandemi döneminde, deprem olayında bunu yaşadık. Bu olayların hepsi bize bir acı çektirdi ama sonra bu olayların bazı yanlış alışkanlıklarımızı, yanlış gidişlerimizi değiştirdiğini gördük. Bununla ilgili Hazreti Mevlâna’nın çok güzel bir örneği var. ‘Bir sürüden bir koyun ayrıldığı zaman çoban o koyuna taş atar. Taş atmasının sebebi koyunun canını acıtmak değildir. Sürüden ayrıldığı için kurtlar kapmasın diye yapar. Kaderde bize gelen belalar, musibetler atılan taşlar gibidir. Onlar musibet değil, ikazdır. İkazı-ı ilahiyedir. Hayatta belki önümüze çıkan olaylar, musibetler bunlar oturduğumuz yerden bizim yönümüzü düzeltmemiz için yaratıcının olay dili ile konuşmasıdır. Aklımızı kullanıp olayları okuyabileceğiz. Bunun adı duygu yönetimidir. Bu duygularımızı yönetmektir. Biz bununla ilgili ölçek geliştirdik, bunu yayınladık. Geçerlilik, güvenilirlik çalışmalarını yaptık.” şeklinde konuştu.
Okunma : 454
ÜHA