Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ve Cerrahpaşa Psikiyatri Kulübünün düzenlediği “Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 2. Ulusal Psikiyatri Kongresi” ne katıldı. ‘İnsan ve Duyguları’ ana temalı kongrede Tarhan, “Mutluluğun Duygusal ve Psikiyatrik Perspektiften İncelenmesi” başlıklı sunum gerçekleştirdi. İnsanın hayatında amacını belirlemesi ve beklentilerini yönetebilmesinin kişilik gelişiminde önemli bir yerde olduğunu kaydeden Tarhan, mutlu olabilmek için anlam peşinde koşmak gerektiğini söyledi. Sağlıklı ilişki kurabilmek için empati becerisi gerektiğini de hatırlatan Tarhan; “Kibirli, narsist, kendini yeryüzü tanrısı gibi gören kişiler mutlu olamıyor. Birçok duyguyu yaşayan insan, duygu çarkını dengede tutabilmesi gerekiyor…” ifadelerini kullandı.
“Anlam mutluluğu yerine haz mutluluğu geçti…”
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ev sahipliğinde gerçekleştirilen kongrede, insanın hayatında amacını belirlemesinin ve beklentilerini yönetebilmesinin kişilik gelişiminde çok önemli olduğunu kaydeden Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Beklentisiz bir insan kendini olayların etkisine bırakıyor ama gelecek projeksiyonu olan bir kişi geleceğiyle ilgili çok önemli şeyler yapabiliyor. Bu tarihsel olarak gelen bir şey. Aristo’nun geliştirdiği mutlulukla ilgili iki tanım vardır. Birincisi haz peşinde koşmak, ikincisi anlam peşinde koşmak. İnsanın hayatta mutlu olması için anlam peşinde koşması gerekiyor. Modernizmle birlikte özellikle 1900 – 2000'li yıllarda kapitalist sistemin tüketimi yüceltmesinden dolayı anlam mutluluğunun yerine haz mutluluğu geçti. Şimdi ise 21’inci yüzyılda anlam mutluluğu insanın mutlu olmasında çok daha fazla ön plana çıktı. Buna katkı sağlayan da nörobilimin ortaya çıkması. Nörobilim, beyin bilimlerinin ortaya çıkmasıyla psikiyatri devrimi yaşandı.” ifadelerini kullandı.
Maddi refah ayrı, anlamsal refah ayrı…
Parayla mutluluğun satın alınmayacağının altını çizen Tarhan; “Kapitalist sistem insan mutluluğunu önemsemiyor. Yani insanlar üretsin de mutlu olmasın hiç önemli değil. Emperyalist bir sistem var. Bunlar insanların mutluluğunu düşünmüyorlar. Daha çok kazanmayı düşünen, dünya hırsına hizmet veren bir sistem. ABD’de kişi başı gayrisafi milli hasıla yükselmiş ama mutluluk aşağı doğru gitmiş. Buna haklı olarak bir söz var; ‘Para mutluluğu satın almaz.’ diye. Bu söz doğru diyor. Türkiye'de de bunun karşılığı, ‘Parayla saadet olmaz’ dır. Demek ki maddi refah ayrı, anlamsal refah ayrı. Mana refah, manevi refah olarak geçiyor. Yani bu refahı yakalayabilen kişi mutlu oluyor. Maddi refaha odaklanıp da anlamsal refaha odaklanmadığı zaman kişi bu şekilde mutlu olamıyor.” şeklinde konuştu.
Evren bir simülasyon mu?
Maddenin izafiyetinin kanıtlanmasının ardından zamanın izafiyetinin ortaya çıktığından bahseden Prof. Dr. Tarhan; “Einstein, maddenin izafiyetini bulmuştu. Bu zaten kanıtlanan bir bilgi. Şimdi zamanın izafiyeti gibi maddenin izafiyeti de ortaya çıktı. Yani evrenin 100 milyon ışık yılı uzaktaki bir fotonla buradaki bir foton zamandan ve mekândan bağımsız bir şekilde konuşabiliyor. Foton teorisi deniyor buna. Böyle olunca insan beyni evrenle bağlantılı çalışıyor. Şu anda en çok yapılan çalışma bilinç çalışmaları. Bu bilinç çalışmalarında da ‘İnsan beyni zihinle beyin arasında bir ara yüz mü? Biz simülasyonda mı yaşıyoruz? Şu anda evren bir simülasyon mu?’ soruları şu anda bilimin ciddi şekilde araştırdığı bir alan haline geldi. Bu da psikiyatride devrim yapan bir çalışma oldu.” dedi.
“Eril ve dişil beynin dengesini frontal doku sağlıyor”
Erkek kalbi ve kadın kalbi arasındaki duygusal farklardan bahseden Prof. Dr. Tarhan; “Sol beyin eril, sağ beyin dişil beyin. Sol beyin eril beyin mantık, muhakeme, analiz, düşünme, hesaplama sol beyinle ilgili. Duygular, heyecanlar, müzik, sanat, estetik sağ beyinle ilgili. Frontal beyin ikisinin de dengesini sağlıyor. Yani eril beyin, dişil beynin dengesini de frontal doku sağlıyor. Bu doğuştan gelen bir şey, erkek rasyonel beynini kullanıyor, kadın ise emosyonel beynini kullanıyor. İkisinin mantık ve duygu dengesi olgunlaştıkça ikisini de sağlayabiliyor.” ifadelerini kullandı.
Narsizmin en büyük sonucu yalnızlık…
Yalnızlığın bir salgın haline gelme durumuna dikkat çeken Prof. Dr. Tarhan; “İnsanlık bu derece özgürleşirken bir taraftan da narsizm arttı. Narsist kişilik, kendini dünyanın merkezine alan kişilik tipidir. Kendini özel, önemli ve üstün görüyor. İngiltere'de narsizmin en büyük sonucu yalnızlık olarak ortaya çıktı. Onun için İngiltere’de Yalnızlık Bakanlığı kuruldu. İnsanlar sadece kendi çıkarını düşündüğü zaman ilişkiyi yürütemiyor. Boşanmalar artıyor. Dünya Sağlık Örgütü geleceği bekleyen üç tane tehlikeyi söylüyor. Birincisi küresel olarak gelir eşitsizliği, ikincisi iklim değişikliği, üçüncüsü ise yalnızlık. Yani bir salgın haline gelme durumu var. Şu anda Kuzey Avrupa'da özellikle evlilik dışı doğum oranı yüzde 50'nin üzerinde. Bu küresel bir sorun olarak yalnızlıkla bağlantılı bir durum. Yani tek ebeveynli haneler hızlı bir şekilde çoğalıyor. Hane kırılganlığı artıyor.” şeklinde konuştu.
Mutluluk için duygu çarkını dengede tutabilmek önemli…
Stres altında soğukkanlı kalma becerisini başaran kişilerin duygu çarkını sağlıklı bir şekilde döndürdüğünün altını çizen Tarhan; “İnsanoğlu hayatta düz çizgide gitmiyor. Zaman içinde değişebiliyor. Stres altında soğukkanlı kalma becerisini başaran kişiler duygu çarkını sağlıklı bir şekilde döndürüyor. Çünkü hiç kimse aynı duyguda kalmıyor. Bütün duyguları belli günlerde, belli zamanlarda, belli olayları yaşıyoruz. Bu doğal bir durum ama bütün iş bunu dengeli bir şekilde götürebilmekte. Öfkelenecek zaman vardır, öfkeyi kontrol edebilecek zaman da vardır. Mutluluk ve başarı için önemli olan bunların hepsinin bir uyum içerisinde olmasıdır.” dedi.
“Sağlıklı ilişki kurabilmek için empati becerisine sahip olmak lazım”
Bütün kötülükleri bir araya doldurulduğunda kapısını empatisizliğin açtığını belirten Tarhan; “Martin Seligman’ın PERMA Modeli var. O modelin birincisi pozitif duygu durumu, mutlu olmak istiyorsan önce her ortamda pozitif duygu durumunda kalabilmek önemli. Sarayda da cezaevinde de aynı mutluluğu yaşayabilmek. Her mevsimde açan çiçekler vardır ya. Saf, halis mutluluk. Otantik mutluluğu yakalamak. Yatırım yapan öğrenebiliyor bunu. İkincisi akış duygusu. Kişi bir konuya kendini kaptırıyor. Çok çalışıyorsun diyorlar, ‘Çalışmıyorum ki sevdiğim işi yapıyorum.’ diyor. İnsan sevdiği işi yaparken yorulmuyor. Yaptığınız işi sevin ya da sevdiğiniz işi yapın. Üçüncüsü sağlıklı ilişki kurabilmek. Sağlıklı ilişki kurabilen insanlar daha mutlu yaşayabiliyor. Sağlıklı ilişki kurabilmek için empati becerisine sahip olmak lazım. Bütün kötülükleri bir araya doldursanız kapısını empatisizlik açıyor. Empatisizlik kibirli, narsist, kendini yeryüzü tanrısı gibi gören kişilerde vardır. Bu tarz kişiler mutlu olamıyorlar. Perma Modelinin dördüncü adımı da anlam. Bir kimse mutlu olmak istiyorsa muhakkak bir anlamın parçası olması lazım. Anlamın içerisinde amaç vardır. Bir insanın amacı yoksa anlamı yakalayamaz. Anlam insanın hayatındaki en önemli parametredir. Anlam peşinde koşabilmek çok önemli. Beşincisi de küçük başarılara sahip olmaktır. Büyük başarıya giderken beyinde dopamin salgılanıyor. Sabah kalktın şükrediyorsun. Beyin dopamin salgılıyor, bir anda gevşiyorsun ve rahatlıyorsun.” ifadelerini kullandı.
Mutluluk için kendini gerçekleştirmek yetmiyor aşmak da gerekiyor…
İnsanın mutlu olabilmesi için kendini aşması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Tarhan; “Maslow’un Psikososyal İhtiyaçlar Hiyerarşisi var. Bu hep eksik söyleniyor. En tabanda yeme, içme, üreme, barınma var. En tepede kendini gerçekleştirmek var. Maslow en üste self transandance koymuş, kendini aşma eylemi. İnsanın mutlu olabilmesi için kendini gerçekleştirmesi yetmiyor. Kendini aşması gerekiyor. Ailesi için, başkaları için iyilik yapıyor. Başkalarını mutlu ediyor kendi de mutlu oluyor. Kendini aşma duygusu çok önemli. Duyguları yönetebilmek için duygu kaynağını iyi yönetmek gerekiyor. Duygu kaynağı psikolojik sermayedir. Duygu sermayemizi doğru bir şekilde yönetebilmek bizi mutluluğa götürür. İyi insan olmak varoluşumuzun kirasıdır. İnsan olduğumuz için, varoluşumuz için bir kiradır. Sahip olduğumuz şeylerin kıymetini bilmektir.” şeklinde konuştu.
Fotoğraf: Sevde Korkut
Haber: Eda Nur Keçeci
Okunma : 462
ÜHA