TARHAN Ailesinin Soy Ağacı

MODERN DÜNYANIN POLİGAMİSİ: ÇOK İLİŞKİLİ EVLİLİKLER

MODERN DÜNYANIN POLİGAMİSİ: ÇOK İLİŞKİLİ EVLİLİKLERGeleneksel değerlere en sıkı şekilde bağlı kadın bile, eşinin bir başkasıyla - kendisi öldükten sonra dahi - evlenmesini istemez.


Hatta kadınlar, ‘mezardan çıkar boğarım seni!’ gibi şakalar bile yaparlar. Kadının eşini başkasıyla paylaşmak istememesi, daha kaliteli evliliklerin ortaya çıkmasına yardımcı olur. Kadını sadece çocuklarına annelik yapan ve cinsel ihtiyaçlarını karşılayan biri gibi görme yaklaşımı, kadının duygusal yoğunluğunun hafife alınmasını ya da önemsenmemesini doğurur. Böyle durumlarda kadının egosunu tatmin eden tek şey, annelik duygusudur. Fakat modernite kadına anneliğin yetmeyeceğini, eş duygularını da yaşaması gerektiğini söyler. Bu duygular paylaşılırsa, insanı mutlu eden sadakate dayalı bir ilişki kurulabilir.


Çok evliliğin sorumluluğu fazladır. İkinci evliliği yapanlar bir takım beklentilerle evlenir, ama aileye katılan kişi sorunlarıyla beraber gelir. İkinci evliliği gerçekleştirip de, ‘ben çok mutluyum, her şey çok iyi gidiyor’ diyen bir erkeğe pek az rastlanır. Fakat, ‘yağmurdan kaçarken doluya yakalandım’ diyenler çoktur. İkinci evlilik ilk anda iyi gitse de sonradan problemleri çoğalır. İnsan tek eşlilikle yetinmeyi ilke edinmelidir. Prensip olarak tek eşlilik, insanı mutlu etmeye yeter.


Modernite anneliği ve evlilik bağlarını zaafa uğratarak, kadını sadece bir süs ya da renk olarak görür. Kadını şov ya da gösteri unsuru gibi gösterir, manken gibi görünmeyi yüceltir. Halbuki düşünen kadın kimliğinin yücelmesi gerekir. Böylece kadına karşı bir ayrımcılık yapılmıştır.


Postmodernizm ise kadının dişilik özelliklerinin, cinsel ve manken kimliğinin aksine, düşünen kadın kimliğinin yükseltilmesi gerektiğini ortaya atarak bu eğilimi başlattı. Kadın hakları denilince akla gelmesi gerekenin, onun cinsel özgürlüğü değil, düşünen kadın özellikleri olduğunu ileri sürdü. Düşünen kadınların varlığı arttıkça, kadın erkek ayırımcılığı ortadan kalkacaktır. Kadın kendisini cinsel obje olarak sunmaktan vazgeçecek, düşünce olarak erkeklerden farklı olmadığı görülecektir.


Kadın erkek ayırımcılığına, sadece Doğu’da değil, Batı kültüründe de çok rastlanır. Meselâ Amerika’da zenci, İspanyol kökenli ve fiziksel özürlü kadınlar dışlanır. İş yerlerinde erkek egemen bir sistem vardır ve kadınlar çalıştıkları ortamlarda ayrımcılığa uğrarlar. Bankacılık gibi bir çok saygın meslekte kadınlar engellenir, cinsiyetlerinden dolayı ayrımcılığa tabi tutulurlar. Bunun aşılması için kadınlar farklı davranmalı, düşünen kadın kimliğini öne çıkarmalıdır.


Kadınla erkeğin aynı iş yerinde çalışıyor olmasının, kadına getirdiği bazı riskler vardır. Meselâ cinsel tacize uğramaları gibi. Kadın çalıştığı işyerinde cinsel çekiciliğini sergilerse, cinsel taciz konusunda ciddi bir riske girmiş olur. Erkeklerle aynı ortamı paylaştıklarında, kadının cinsel çekiciliği çalışmalarını zorlaştıran bir unsurdur. Sözlü ya da basit bazı fiziksel tacizlere maruz kalabilir, bu tacizlere tepki gösterdiklerinde ise, erkeklerin ‘regl döneminde, bencil feminist, kendini beğenmiş’ gibi çeşitli söz ve alaylarıyla karşılaşabilirler. Kısaca erkekler kadına karşı küçümseyici bir tavır sergileyebilirler. Bu davranış, kadını çok alçaltıcı, onun kendine olan saygısına zarar verici ve acı çektirici bir durumdur.


Kadınlar, cinsel tacize maruz kaldıkları için ayrımcılığa tabi tutulduklarını düşünürler. Halbuki kadında kendi güzelliğini sergileme eğilimi vardır, o bundan zevk alır. Erkek ise, kadının güzelliğine bakmaktan haz duyar. Bu davranışlar onların içgüdüsel eğilimidir ve bir şekilde birbirlerini tamamlar; erkeğin kadına ilgi duymasına, onu cinsel obje olarak görmesine sebep olur.


Cinsellik konusunda fazla cömert davranan kadınlar, erkeğe karşı daha ayartıcı olduklarından, cinsel tacize daha açıktır. Eğer kadın cinsel kimliğini ikinci planda tutup, düşünen kadın kimliğini ön plana koyabilirse tacize daha az maruz kalacaktır. ‘Ben kendimi sergiler erkekleri baktırırım, böylece onlarla dalgamı geçerim,’ şeklindeki bir yaklaşımla, erkeklere acı çektiren kadın tipleri daha çok tacize uğrar. Erkeklerle aynı ortamı paylaşan kadınlar kendilerini sergileme konusunda daha dikkatli davranmalıdır. Bu cinsel bir ayrımcılık değildir.


Önceki yıllarda erkekler, ‘onlar bizi tahrik ediyor’ diyerek kadınların iş hayatına ya da sosyal hayata girmelerine karşı çıkarlardı. Çağımızda artık kadın da çalışmaktadır. Onlardan evlerine kapanmalarını istemek de mantıklı değildir. Erkekler bir asır öncekinden çok farklı şartlarda bulunduklarını bilmelidirler. Bu tip erkeklere söylenecek tek şey: ‘Nefsini terbiye et, tahrik olma!’ demektir. Erkekler, dünyada iletişimin arttığı, kadınla erkeğin son derece içli dışlı olduğu bir çağda, nefislerini kadına zarar vermeyecek biçimde terbiye etmek zorundadır. Kadın da kendini sergileme konusunda dikkatli davranmalıdır. Erkekler duygularını denetleme, kadınlar kendilerini koruma konusunda hassasiyet göstermelidir. Eğer bu sınırlar iyi çizilirse, erkekle kadın arasındaki taciz en aza inecek, kadına karşı bir ayrımcılık da yapılmayacaktır.


Zaten kadına cinsel taciz, ayrımcılık amacıyla yapılmaz. Burada eğitilmemiş, ıslah edilmemiş içgüdülerin rolü vardır. Saldırganlık ve cinsellik insanın vahşi duygularıdır, kişi bunları eğitmelidir. Aksi halde ne zaman, nerede patlayacağı belli olmaz.

Okunma : 9100

 

İlgili

Haberler

Foto Galeri