Korkuların bir kısmının genetik olduğunu, büyük bir kısmının sonradan öğrenildiğini belirten Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, insanların kendilerine tehdit olarak gördükleri şeylerden korktuğunu belirtiyor. Prof. Dr. Nevzat Tarhan korku anında vücudumuzun biyolojik tepkiler verebileceğine de dikkat çekiyor.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan TRT Türkiye’nin Sesi Radyosu’nun konuğu oldu. Tarhan, korku kavramının insanlar üzerindeki etkilerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
“Korkuların bir kısmı genetiktir, büyük bir kısmı sonradan öğrenilir”
Korkuların bir kısmı genetik olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Kokuların bir kısmı genetiktir, büyük bir kısmı sonradan öğrenilir. Genetik olan korkular yılan korkusu gibi ya da yükseklik korkusu gibi. Yükseklik korkusu genetik olarak kodlanmıştı. Yükseklik korkusu olmayan bir insan, korkmadan on katlı apartmanın duvarlarında dolaşır. Bu korku biyolojik doğamızda genetik olarak kodlanmıştır. İnsan, yaşam kalım motivasyonuyla hayatta kalabilmek için kişi tehdit olarak gördüğü şeyden korkar. Bunlar genellikle güvenlikle ilgili korkulardır. Canlılar, hayatta kendini tehdit altında hissederse müthiş bir korku hisseder. Hayvanlarda korkular genetik olarak kodlanmıştır bellidir, kedinin korkusu tavuğun korkusu aslanın korkusu belki de canlılar arasında en cesur aslandır. Ama aslanın bile belirli korkuları vardır. O da yavrularla ilgili konuda annelik duygusuyla cesurluğu gidiyor. Genetik olarak yavrusunu korumak için annelik duygusuyla korkuya karşı daha az dirençli hala geliyor. Ama insanın korkularının çoğu, çocukluk çağı travmaları, eğitim biçimiyle ve yetiştirme tarzıyla ilgili. Ve korkunun farklı çeşitleri var.” Dedi.
“İnsan hayatında güven esas, korku istisna olmalıdır”
Bazı insanların hayatları boyunca korkuyla karar verdiklerine değinen Tarhan; “Bazı insanlar hayatta karar verirken korkuyla karar veriyorlar. Hâlbuki insan hayatında, güven esas, korku istisna olması lazım. Kişide özgüven olacak ki girişim yapabilecek, atak yapabilecek, cesaret edebilecek. Mesela bir kaplumbağanın kabuğundan başını çıkarıp yürümesi bir cesarettir. Beslenmesi için bunu yapması gerekir. Korkup da devamlı kabuğunda kalırsa yaşayamaz. Girişimciliğin genel ilkelerinin önündeki en büyük düşman korkulardır. Mesela özgürlük korkusu. Doğu toplumlarında özellikle en çok yeni şeylere karşı neofobinin olması yeni şeylere karşı özgürlük korkusunun olmasından kaynaklıdır.” İfadelerini kullandı.
“Ebeveynlerdeki korkular çocukları etkiliyor”
Anne babalardaki korkuların çocukları etkilediğinin altını çizen Tarhan; “Çocuk anne babayı modelliyor. Çocuklar, anne babaların korkularını satın alır, aynısını doğru kabul eder. Çocuğun beyninde özellikle 0-6 yaş aralığında gerçeklik duygusu gelişmemiş oluyor. Daha gerçeklik duygusunu öğrenirken neyin faydalı neyin zararlı, ne iyi ne kötü, ne güven verir? Bu sorulara beynin ön bölgesi karar veriyor. Bunları çocuk kendi kendine öğrenemiyor. Etrafına bakıyor. Çocuğun özdeşim kurduğu ilk kişi anne, ondan sonra baba geliyor. Çocuklar bu özdeşim sürecinde onların korkularını kendi doğruları olarak alıyor. O yüzden anne baba rolleri çocuk için önemli. Çocukların korkularını anne babaların iyi yönetmesi gerekir. Çocuklara korkularının nedenini anlatmamız lazım. Günümüz çocukları neden anlatmadan kolay kolay ikna olmuyor.” Şeklinde konuştu.
“Çocuklarla iletişimde hal dili daha etkilidir”
Anne, baba ve çocuk iletişiminde duygusal aktarımın önemine dikkat çeken Tarhan; “İletişimin %20’si sözel aktarımdır, %80’i duygusal aktarımdır. Ses tonu, eşit altı vurguları mimik ve jestlerle çocuklara iyi anlatım yapmamız gerekir. Örneğin deprem, kaza durumunda anne baba soğukkanlı duruyorsa çocuk ben güvendeyim der. Anne kaygı panikteyse daha fazla panik yaşar. Hal dilinde çocuklara örnek oluyoruz. Hal dili söz dilinden daha etkilidir bunu bilmek gerekir. Ama çocukların hayatın korkularını da öğrenmesi lazım. Korkuları tanıyarak ilerlememiz lazım. Korkunun ne olduğunu, korkuyu yönetmeyi öğrenmeyen çocuk bu sefer korkudan korkmaya başlıyor. İyice eli kolu bağlanmış oluyor. Korkular insanın hayatını etkiliyor.” Dedi.
“Rasyonel ve rasyonel olmayan korkular var”
İnsan beyninin ön bölgesindeki frontal bölgenin insanın korkularını yöneten bölge olduğunu kaydeden Tarhan; “Korkuları yönetebilmemiz için beynimizin ön bölgesinin eğitimi gerekiyor. ‘Dur, düşün, eyleme geç’ kuralı var. Bunu yapabilmek ön bölgenin eğitimi ile ilgilidir. Bir korku olduğu zaman hemen satın almamak lazım. Çünkü korku bulaşıcıdır. Rasyonel korkular var, rasyonel olmayan korkular var. Onda birden daha yüksek ihtimalde olan korkular rasyonel kabul edilmez. Trafiğe çıktığımızda kaza yapma ihtimalimiz her zaman var. Ama yüz binde, on binde bir ihtimal. Böyle bir ihtimal için trafiğe çıkmamazlık, uçağa binmemezlik yapılmaz. Ama onda bir ve altında bir ihtimalse eğer böyle durumlarda korkmakta haklısınız. Mesela deprem olmuş gece evde kalmamakta haklısınız. Mümkün evren, muhtemel evren ve baki evren var şu an yaşadığımız. İstanbul’da deprem olma ihtimali var. Ama şu an mümkün değil yakın zamanda onun için sokakta yatmamız gerekmiyor ama ihtimal var. İhtimal yüksek o halde tedbirimizi alacağız ondan sonra hayatımıza devam edeceğiz.” Şeklinde konuştu.
“Cesareti korkusuzluk olarak algılamamak gerekir”
Tarhan, korku anında verilen savaş-kaç tepkisine değinerek; “İnsan aklı korku anında korkuyu algılar. Korkuyla karşılaşan bir insan tehlike büyükse kaçar, kontrol edebileceği bir durumsa savaşır. Burada öğrenmemiz gereken şey, kontrol edebileceğimiz veya edemeyeceğimiz korkularımızı öğrenmektir. Burada devreye cesaret giriyor. Cesareti korkusuzluk olarak algılamamak gerekir. Cesaret tehlike anında aklı kullanmaktır. Tehdit anında aklını kullanması insanın özelliği. Kişi isterse burada aklını kullanabilir. Geçerli mi değil mi biraz da çocuk yaşta öğreniliyor. Öğrenmeye ve kişiliğini geliştirmeye açık olan kişiler korkulara karşı nerde nasıl davranacağını bilir. Doğru pozisyonu alır. Hatta bazen o korkuyu kazanıma da dönüştürür.” Dedi.
“İnsan vücudu korkuya karşı biyolojik tepkiler verir”
İnsan vücudunun ani korkulara karşı vermiş olduğu biyolojik tepkiler olduğunu belirten Tarhan; “Korku anında salgılanan bazı hormonlar var. Nöradrenalin, adrenalin, dopamin gibi. Korku anında beyin bu hormonları boca ediyor. Nöradrenalin damar direncini arttırır, dopamin dikkati arttırır. Korku anında göz bebeklerimiz büyür, beynimiz ön bölgemizdeki bütün dopamini toparlar, dikkatimiz artar, kaslar gerilir, gücümüz artar. Tehlikeye karşı savaş tepkisi veririz. Eğer kaç tepkisi vereceksek bu sefer tansiyonu düşüren hormonlar devreye girer. Kişi düşüp bayılır. Bu durum tamamen kişinin korkuyu nasıl anlamlandırdığıyla ilgili. Vücudu beyin yönetir. Daha önce otonom sinir sistemine kendi kendine çalışan sinir sistemi deniyordu. Son bilgilerde anlaşıldı ki kendi kendine çalışan değil, beyinden kimyasal komutlar alan ve öyle çalışan bir sistem.” Şeklinde konuştu.
Radyo Yayınını Dinlemek İçin:
Okunma : 3306
ÜHA