Evrendeki en büyük hakikat bağlantısallığın olmasıdır. Evrende bilimler birbirinden bağımsız değil, her bilim dalı birbiriyle bağlantılı. Öyle ki vücudumuz dahi multidisipliner bir prensiple çalışıyor. Sinir sistemi, kalp, mide, bağırsak özerk/otonom organlar değildir. Vücudumuz devlet ise beynimiz bir hükümettir. Bilim bunun kanıtlarını bizlere sunuyor. İşte bu hakikat de multidisipliner bakış açısını zorunlu hale getirdi. Bilimsel disiplinler olaylara multidisipliner bakmak zorundadır eğer bakmazlar ise gerçeği sadece eksik bir tarafından görüler. Bilimde multidisipliner çalışmak hakikati bulma isteği olan kişilerin en büyük zorunluluğudur. Bu da ancak bir takım çalışmasıyla olmaktadır. O nedenle bilimde multidisipliner çalışmalar, bilimin geleceği demektir…
Bilimde ‘Kahve Etkisi’
Bilimde ciddi bir paradigma dönüşümü yaşanıyor. Daha öncesinde bilim kendi içinde özerkti ancak 21’inci yüzyılda bilgilerin evrenselliği ortaya çıktı. Sonra da evrendeki her şey birbiriyle bağlantılıdır sonucuna varıldı. Multidisipliner yaklaşımın ilk kıvılcımını kuantum fiziği attı. Kuantum fiziğinden sonra ise kelebek etkisi kavramı ortaya çıktı. Kelebek etkisi kavramı ortaya çıktıktan sonra hiç ummadığımız, ufak bir şey beraberinde hiç ummadığımız çok büyük değişiklikler yapabilir diyebildik. Kaos teoremi 1960’larda matematikçi, meteorolog Edward Lorenz tarafından ortaya çıkmıştır. Edward Lorenz, bilgisayardan hava tahmini yapıyor. Yaptığı değişiklikleri kaydetmeyi unutması sonucunda sıfırdan yaptığı değişiklikleri yapmak yerine kaldığı yerden devam ediyor. Kaldığı yerden devam ederken de çok daha fazla ihtimal hesaplarıyla, öngöremediği ve düşünemediği ihtimaller ortaya çıkıyor. Bunun sonucunda daha iyi tahmin edilebilir oluyor. Tüm bunlar kahve içmeye gittiği sırada olduğu için, kahve etkisi diye adlandırılıyor. Daha sonra fizikçiler bunu ele alıyor ve hava değişikliklerini en iyi bu durum anlatacağı için kelebek etkisi deniyor. Buradan çıkan sonuç ise, bizim kaos teoremi dediğimiz şey aslında her mükemmelin bir parçası. O halde evrende bilimler birbirinden bağımsız değil, her bilim dalı birbiriyle bağlantılı. Bu tez bu şekilde güçleniyor.
Vücudumuz da multidisipliner prensiple çalışıyor…
Evrendeki her bilim birbiriyle bağlantılı ortaya çıkıyor ardından, multidisipliner toplantılar ve sağlık bilimleriyle uğraşanlar ortaya çıkıyor. Özellikle 1960’larda Hans Selye tarafından çalışılan ‘Savaş ve Kaç’ tepkisi ile fizyolojide devrim yaşanıyor. Stres denilen olayın, bedensel karşılıkları var. İnsan savaş dediği zaman beyin savaşla ilgili asit özellikteki kimyasallar, stres hormonları salgılıyor ve buna göre damar direncinde artış, kan, omuz, boyun, bel, sırt kasları kasılıyor. Mide, bağırsak spazmı oluşuyor ve bağışıklık sistemi bastırılıyor. Dolayısıyla vücut kendisini savaşa hazırlıyor. Eğer ‘kaç’ der ise, tansiyon düşüyor ve kişi bayılıyor. Fareler üzerinde bu deney yapılınca insanlarda da benzer sonuca varıldığı görülüyor. Bunun üzerine görüyoruz ki organ kendi başına çalışmıyor. Sinir sistemi, kalp, mide, bağırsak özerk/otonom organlar değildir. Vücudumuz biz devlet ise beynimiz bir hükümettir. Beynimiz stres var kaç diyor ise bütün organlar ona göre hızlanıyor veya yavaşlıyor. Bunun üzerine, organların birbiriyle bağlantılı olduğu ortaya çıkıyor. Yani vücudumuz da multidisipliner bir prensiple çalışıyor…
23 yıldır multidisipliner bilimsel eğitim toplantılarını sürdürüyoruz…
Diğer bir tez ise Nörobilimci Antonio Damasio tarafından geliştirilen Somatic Marker hipotezidir. Somatic Marker hipotezi, her organın beynimizde biyokimyasal karşılığının var olduğunu söylüyor. Bunun üzerine vücudumuzda multidisipliner bir çalışma varsa o halde bu uzmanlık dallarında, multidisipliner çalışılmak zorundadır deniliyor. Dolayısıyla gittikçe bölünerek birbirinden bağımsız olan branşlar tekrar bir araya gelip çalışmaya başlıyorlar. Tıpta, kongre ve toplantılar artık multidisipliner yapılmaya başladı. Biz 1999’lu yılların sonunda kendi alanımızla ilgili bunu yapmaya çalıştık. Hem Üsküdar Üniversitesi hem NPİSTANBUL Hastanesi olarak 1999 yılından bugüne hiç aksatmadan her çarşamba günü Multidisipliner Bilimsel Eğitim toplantılarımızı sürdürüyoruz. 23 yıldır devam ettiğimiz multidisipliner ve interdisipliner toplantılar her geçen gün büyüyor. Farklı disiplinlerden bilim insanları yeni sunumlar yapıyor ve bizlere çok katkı sağlıyor. Bu toplantılarımız eş zamanlı hastanemizin resmi youtube hesabı üzerinden canlı olarak da yayınlanıyor.
Multidisipliner ve interdisipliner çalışma alanlarında birçok yeni tedavi yöntemleri ortaya çıktı beraberinde nöroteknoloji etkilendi. Duyarlı Tıp olarak geçen bir alanında 2013’te beyin inisiyatifi diye başlattı. 2018’de bunu büyüttü ve genetik bilimler ortaya çıktı. Genetik bilimlerin ortaya çıkmasıyla birlikte epigenetik ortaya çıktı. Epigenetik ise vücudun çevre ile çevrenin beyin ile konuşmasıdır.
20’inci yüz yılda dijital devrim yaşandı. Dijital devrim yaşandığında her şeyin dijital olduğu anlaşıldı. Bizler dijital evrendeyiz. Biz, simülasyonda yaşıyoruz. Evren dediğimiz aslında metaverse dediğimiz koca bir dünya, evrenin içindeki bir simülasyondur. Belli bir ömür sürüyor, üretiyor, yapıyor ve gidiyoruz. Bir kara delikten geliyoruz, başka bir kara delikten gidiyoruz. Şu an bu konu, bilimin tartışma konusu.
Bağlantısallık konusunda en son kanıtlardan birisi de ‘Beyin karar verirken nasıl karar veriyor?’ sorusunun üzerine yapılan araştırmalarda… İnsan beyninin şu şekilde karar verdiği anlaşıldı. Beyinin elektronik sinyal kayıtları alınıyor. Kişiye katılıyorsan beyaz, katılmıyorsan kırmızı düğmeye bas deniyor. Beyaz düğme ‘evet’ kırmızı düğme ise ‘hayır’ demek oluyor. Kişi beyaz düğmeye basınca 300 milisaniye sonra beyin p 300 dalgası üretiyor. Eğer konu negatif ise 50 milisaniye sonra, n 50 dalgası üretiliyor. Bu bağlamda beyin negatif dalgayı, pozitif dalgaya göre 6 misli daha erken üretiyor çünkü beyin savaş tepkisi ile çalışıyor.
Bunun üzerine beyin bu kararı verirken, bir insan bir şeyi yapmaya karar verdikten sonra p 300 dalgası çıkıyor. Demek oluyor ki; aslında karar veren organ beyin değil. Beynimizin üzerinde bir bilinç var. Yeni bilinç çalışmaları, holografik, üç boyutlu ve dijital bir beynimiz var. Bu dijital beynimize bilinç diyoruz. Bu dijital beyin, bizim şu anki nörobiyolojik beynimizin üzerinde var ve o yönetiyor. Beynimizin üzerinde kuantum fiziğine göre farklı bir bilinç oluşabilmesi için üst kuantum beyni var. Bu da bize bağlantısallığın bir diğer kanıtını sunuyor.
Mesela bir anne ile çocuğun arasında güçlü duygular var ise onun beyninin duygusal ayna nöronları harekete geçiyor. Beyinler sinirler arasında bizim bilinçli konuşmamızın dışında, ayna nöronların vasıtası ile telsiz internet gibi konuşuyorlar. Elektromanyetik bir evrendeyiz ve elektromanyetik bir enerjiyi de dijital sistemler yönetiyor. Dijital sistemler demek, bağlantısallık demektir.
Amaç hakikati bulmak ise bilimde multidisipliner çalışmak en büyük zorunluluk…
Evrendeki en büyük hakikat bağlantısallığın olmasıdır. Bu hakikatte multidisipliner bakış açısını zorunlu hale getirdi. Bilimsel disiplinler olaylara multidisipliner bakmak zorundadır eğer bakmazlar ise gerçeği sadece eksik bir tarafından görüler. Bu durumu Mevlana’nın meşhur körlerin fil tarifi örneği ile açıklayabiliriz. Körlerin fil tarifi örneğinde; kimisi filin bacağına, kimisi hortumuna, kimisi ise üzerine tırmanıyor. Fil hakkında çıkarımlarınızı tarif edin dendiğinde ise kimisi uzun bir çubuk, kimisi sütun, kimisi ise yaprak görünümünü tarif ediyor. Fil ile ilgili herkes kendi dokunduğunu tarif ediyor. Bu bağlamda biz evrene şimdiye kadar bu örnekteki gibi bakıyormuşuz. O halde bilimde multidisipliner çalışmak hakikati bulma isteği olan kişilerin en büyük zorunluluğudur. Bu bir takım çalışmasıyla olmaktadır.
Nörobilimciler, sağlıkçılar, dijital nöroteknoloji kullananlar, bilgisayar mühendislerine genetikçiler multidisipliner çalışmalar yaparak yayınlar çıkarmaya çalıştılar. Bu multidisipliner çalışmanın ete kemiğe bürünmüş hali ise İsviçre’de yapılan ‘Mavi Beyin’ projesidir. 2018 Davos’ta metaverse doğmasına sebep oldu. O projede, neural network, nörogenetik ve mühendislik alanları bir araya gelip mavi beyin projesiyle beyinin dijitalleştirilmiş halini yaptılar. Bilimde yol almak istiyorsanız, laboratuvarlarınızdan çıkıp başka laboratuvarlarla muhakkak bağlantı kurarak çalışmanız gerekiyor. Dergiler ve proje yayınları tarafından multidisipliner çalışmalar çeşitli ülke ve disiplinlerin birlikte ürettiği şeyler bilime daha çok katkı sağlıyor. Bu sebeple bilimde multidisipliner çalışmalar, bilimin geleceği demektir.
Okunma : 1554