Uğur Canbolat, Tenha Sohbetler isimli röportajlar serisinde bu hafta "Felsefi Danışmanlık ile Psikolojik Danışmanlık Arasındaki Farklar" üzerine Prof. Dr. İbrahim Özdemir ile konuştu.
Danışmanlık denildiğinde psikolojik danışmanlık ilk akla gelen iken artık giderek felsefi danışmanlık konusu gündemimize oturmaya başlıyor. Daha önceki söyleşimizde felsefi danışmanlığın ayrıntılarını konuştuğumuz Prof. Dr. İbrahim Özdemir Hoca bu söyleşimizde daha çok aradaki farklar ile Türkiye’deki durumu ve buna Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın önemli katkılarını sormaya çalıştık. Dikkatle okunması gereken bu röportajı sizlere sunmaktan mutluyuz.
Felsefi danışmanlığa bir felsefe hocası olarak nasıl başladınız? Sizi bu konuda tetikleyen nedir? tecrübeniz nedir? Ayrıca Felsefi danışmanlık konusunda en çok kimler arıyor?
Bir felsefeci olarak hayatım boyunca felsefe danışmanlık yapmış olsam da profesyonel olarak depremden hemen sonra bu işe başladım. Depremzedelere çevrimiçi olarak yardımcı olmaya çalıştım.
Kısa zamanda Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa ve hatta Avusturalya gibi farklı kıtalarda yaşayan vatandaşlarımızın gösterdiği ilgi beni şaşırttı.
En çok ne soruyorlar?
En çok sordukları sorular hayatın anlamı, ahlaki değerler, ölüm, yalnızlık, vefasızlık, iletişim gibi varoluşsal sorulardı. Bu tür soruların cevaplandırılması ve bu konularda doğru bir cevap için insanlara rehberlik edilmesi çok önemli. Dahası onların kişisel gelişimine katkı sağlamanın yanı sıra yaşadıkları toplumlara daha bilinçli bir şekilde entegre olmalarına da yardımcı olabilir. Varoluşsal sorular, insanların kendi hayatlarının anlamını ve değerini sorguladıkları önemli konulardır. Özellikle de Amerika ve Avrupa'da yaşayan vatandaşlarımızın bu tür soruları sıklıkla sormaları anlamlı.
Dünyanın farklı ülkelerinde yaşayan insanlarımıza felsefi danışmanlık hizmetleri sunarak, insanların bu soruları ele almalarına, kendi cevaplarına bulmaya çalışmalarına yardımcı olmaya ve kendi iç dünyalarını daha iyi anlamalarına yardımcı olma amacınız son derece önemli.
Meslektaşlarınıza bu konuda bir şey söylemek ister misiniz?
Felsefeci meslektaşlarım sadece kendilerini üniversite verdikleri derslerle ya da yazdıkları akademik kitap ve makalelerle sınırlamamalı. Sorun olanların kendilerine ulaşabilecekleri iletişim kanallarını açmaları gerekiyor. Zira Felsefi Danışmanlık, bireylerin kişisel değerleri, inançları ve anlamları üzerine düşünmelerine, kişisel gelişme yolculuğunda onlara rehberlik ederek insanların daha bilinçli ve tatmin edici bir hayat sürmelerine yardımcı oluyor.
Felsefi Danışmanlık ile psikolojik ya da psikiyatrik terapi arasındaki farklar neler?
Felsefi danışmanlık ile psikolojik veya psikiyatrik terapi arasındaki farkları anlamak için önce her iki yaklaşımın temel özelliklerini inceleyelim. Ardından örneklerle bu farkları daha iyi anlayalım:
Felsefi danışmanlık, felsefi düşünceyi temel alır ve bireylere hayatları üzerine düşünmeleri için felsefi perspektifler sunar. Soruları ele alırken, insanların kendi değerleri, inançları ve anlamları üzerine eleştirel olarak düşünmelerine yardımcı olur. Bundan dolayı, hiçbir zaman bu tür soruları olanları “hasta” olarak görmez.
Psikolojik ve psikiyatrik terapi ise, diğer birçok bilim gibi kökleri felsefeye dayansa da daha çok psikoloji bilimine dayanır ve bireylerin duygusal ve zihinsel sağlıkları üzerine odaklanır. Terapistler, bireylerin psikolojik sorunlarına çözüm bulmalarına yardımcı olmaya çalışırlar. Psikiyatristler gerekli görülerse ilaç tedavisinden de destek alırlar.
Şu halde Felsefi Danışmanlığın yönü biraz daha farklı, öyle mi?
Evet. Felsefi Danışmanlığın amacı, bireylerin hayatlarını daha anlamlı hale getirmelerine yardımcı olmaktır. Bu yaklaşım, varoluşsal soruları ele alır ve insanların değerlerini ve inançlarını derinlemesine anlamalarına olanak tanır. Psikolojik terapinin amacı, bireylerin duygusal ve zihinsel sorunlarını ele almak ve bunlara çözüm bulmaktır. Terapistler, depresyon, anksiyete, travma sonrası stres bozukluğu gibi psikolojik sorunları tedavi etmeye odaklanır. Felsefi danışmanlık, Sokratik yöntem dediğimiz genellikle sohbet ve fikri keşif yoluyla gerçekleştirilir.
Danışanlar, felsefi soruları ve düşünceleri ele alırken danışmanlarıyla derinlemesine ve keyifli tartışmalar yaparlar. Felsefi danışman hiçbir zaman kendi felsefi anlayışını veya ideolojisini muhatabına benimsetmeye çalışmaz; onu belli bir yöne yönlendirmez. Asıl olan, muhatabın danışmanın yardımıyla gideceği yönü kendisinin bulması ve tercihlerini kendisinin yapmasıdır.
Psikolojik terapi daha mı farklı bundan?
Tabi. Psikolojik terapi, daha yapılandırılmış bir süreci içerir. Terapistler, bireylerin duygusal sorunlarına odaklanarak ait oldukları ve içinde yetiştikleri psikoloji okuluna veya geleneğine göre belirli terapi yöntemleri kullanırlar. Aynı hastanın tedavisinde Freud, Adler, Jung veya diğer bir anlayışa mensup bir psikoloğun yaklaşımı farklı olabilir.
Hocam örneklerle bu farkları somutlaştırabilir misiniz?
Elbette. Felsefi Danışmanlıkta bir birey, hayatın anlamı hakkında derin düşünmeye başlar ve felsefi bir danışmanla bu soruları ele alır. Danışman, bireyin değerlerini ve inançlarını sorgulamasına sadece yardımcı olur. Ona geçmişi ve çocukluğuyla ilgili sorular sormaz.
Psikolojik ve psikiyatrik terapide ise aynı birey, depresyon belirtileri göstermeye başlar. Bir psikoterapist, bu bireyle çalışarak depresyonun nedenlerini ve tedavi seçeneklerini ele alır. Bunu anlamak için de onun geçmişine yolculuk yapabilir.
Biraz daha açalım lütfen…
Örneğin bir çift, ilişkilerinde sorunlar yaşıyor. Felsefi bir danışman, çiftin ilişkisini daha derinlemesine anlamalarına yardımcı olur. Sahip oldukları değerlere ya da evrensel ahlaki değerlere dayalı olarak ilişkiyi yeniden değerlendirme konusunda onlara sadece rehberlik eder. Yine aynı çift, sürekli olarak iletişim sorunları yaşıyorlarsa, psikolog çiftin iletişim becerilerini geliştirmelerine ve sorunlarını çözmelerine yardımcı olur. Sonuç olarak, felsefi danışmanlık ve psikolojik terapi farklı amaçlara ve yaklaşımlara sahiptir. Felsefi danışmanlık, insanların hayatlarının anlamını derinlemesine sorgulamalarına yardımcı olurken, psikolojik ve psikiyatrik terapi, duygusal ve zihinsel sağlık sorunlarına odaklanır. İnsanlar tercih ettikleri yaklaşımı, karşılaştıkları sorunlara ve ihtiyaçlarına göre seçebilirler.
Gerekli durumlarda iş birliği yapıyor musunuz?
Evet. Bazı durumlarda psikolog arkadaşlarımız kendilerine gelenleri bize yönlendirirken, biz de bize gelen kişinin sorunun psikoloji olduğunu anladığımızda hemen bir psikolog arkadaşımıza yönlendiriyoruz. Bu konuda çok güzel bir iş birliği yapıyoruz. Tanıdığım bazı ünlü psikologlar ve psikiyatralar kendilerine başvuranların varoluşsal sorunları konusunda olanlara daha iyi yardımcı olmak için felsefe tahsil etmeye başladılar. Özellikle de varoluşçu felsefeyi öğreniyorlar.
Varoluşçu Terapi hakkında ne dersiniz?
İsterseniz varoluşçu terapi alanına önemli katkılarda bulunan iki önemli şahsiyet olan Rollo May ve Irvin Yalom’dan örnek verelim. Rollo May, varoluşçu terapi alanında önemli bir şahsiyet. Amerika’ya varoluşçu terapiyi getiren zat. Dolayısıyla bu terapi türünün gelişimine önemli katkılarda bulunmuş. May'in başlıca katkılarına baktığımızda, öncelikle varoluşsal düşüncenin terapi sürecine nasıl entegre edileceği konusunda önemli çalışmalar yaptı. İnsanların hayatlarının anlamını ve özgürlüğünü keşfetmelerine yardımcı olan bir terapi yaklaşımı geliştirdi. Ben çalışmalarını rahmetli Bekir Demirkol hocam vasıtasıyla 90’lı yıllarda tandım. Yaratma Cesareti kitabı benim için ufuk açıcı oldu. Rollo May terapide insanların özgürlüğünün vurgulanmasını savundu ve bireylerin kendi hayatlarını şekillendirmeleri gerektiğini öne sürdü. Böylece bireylerin sorumluluklarını üstlenmelerini teşvik eden bir yaklaşımın temelini attı.
Rollo May’dan özenle bahsetmenizin sebebi nedir?
May anksiyete ve korku gibi duygusal zorlukları ele almak konusunda özellikle bir uzman. Kendisi uzun süre bir sanatoryumda tedavi gördü. Kendisi gibi hasta olan ve hayatın zorluklarıyla karşı karşıya kalan insanları yakından gözlemledi. Onların korku ve endişelerini anlamaya ve anlamlandırmaya çalıştı. Bundan dolayı tanık olduğu duygusal durumların altında yatan nedenleri anlamaya ve bireylere bu duygusal deneyimlerle başa çıkma becerileri kazandırmaya odaklandı.
Irvin Yalom’a da önemli atıflarda bulunuyorsunuz…
Evet. Rollo May’ın yakın dostu olan ve ondan çok etkilendiğini söyleyen Irvin Yalom, psikoterapi ve özellikle grup terapisi alanında tanınmış bir şahsiyet. Hemen hemen tüm kitapları dilimize tercüme edilmiş. Başka dillere de tercüme edilmiş. Bundan dolayı bu konuda etkili bir isim. Felsefi Danışmalık eğitimi sırasında bir kitabını tahlil etmiştik.
Yalom’un özelliği nedir?
Yalom, terapi sürecinde varoluşsal konuları ele alıyor. Ölüm, anlam arayışı ve özgürlük gibi konuları terapi oturumlarına dahil ediyor ve bireylerin bu konuları düşünmelerini teşvik eder. Böylece bireyi işin içine sokuyor. Sonuca ulaşmaya onu da katar. Yalom, terapi sürecinde sürekli olarak empati ve ilişki kurmanın önemini vurgular. Bireylerle kurulan sağlam bir terapist-danışan ilişkisinin terapi sonuçlarını olumlu yönde etkilediğine inanır. Her iki terapist de varoluşçu terapiye önemli katkılarda bulunmuş ve insanların duygusal ve psikolojik sorunlarını ele almalarına yardımcı olmuştur. Bu katkılar, varoluşçu terapinin gelişmesine ve terapi süreçlerinin daha etkili hale gelmesine katkı sağlamıştır.
Türkiye’de bu konuda durum nedir hocam?
Üsküdar Üniversitesi kurucu rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan'ın da son yıllarda terapinin varoluşsal yönüne odaklandığı görülüyor. Mesnevi Terapi ve Yunus Terapi kitaplarına baktığımızda bunu açıkça görüyoruz. Hocanın varoluşsal sorulara irfan geleneği çerçevesinde cevaplar önerdiğini; danışanlarını bu alanları yeni bir bakış açısıyla incelemeye teşvik ettiğini görüyoruz. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, sadece Türkiye'de değil, dünyada psikiyatri alanında önemli bir şahsiyet. Varoluşçu terapiye yaptığı katkıların, Türkiye'de ve uluslararası alanda bu terapi yaklaşımının gelişimine önemli bir hız kazandırdığını düşünüyorum. Öğrencilik yıllarından bu yana beslendiği irfan geleneğinin ona çok yardımcı olduğunu düşünüyorum. Freud, Adler, Jung, May ve diğer meslektaşlarını çok iyi bildiği gibi, Mevlâna, Yunus Emre, İbn Arabi’den tut Said Nursi’ye kadar irfan geleneğimizi de iyi biliyor. Bence hocayı farklı kılan da bu.
Peki, Tarhan hocanın varoluşçu terapiye katkılarını nasıl özetlenebilirsiniz?
Öncelikle, Türkiye'de varoluşçu ve bütüncül terapi yaklaşımını tanıtan öncülerden biri. Bu terapi türünün ülkemizde daha geniş bir kitleye ulaşmasına yardımcı oldu ve bu alanda farkındalığın artmasına sebep oldu. Hoca geleneksel yöntem olan kitap ve makaleler yazmakla yetinmedi. Velud bir yazar olmanın yanında, sosyal medyanın tüm mecralarını etkin olarak kullanarak insanların varoluşsal sorunlarına cevaplar vermeye çalıştı. Alternatif terapiye yönelik önemli yayınlar yaptı. Bu yayınlar, bu terapi yaklaşımını daha iyi anlamak isteyenler için önemli kaynaklar oldu. Başka meslektaşlarının harekete geçmelerini âdeta tetikledi.
Nevzat Tarhan hocanın sanırım hastane uygulamaları da söz konusu değil mi?
Evet. Türkiye’nin ilk NP İstanbul Beyin Hastanesinin kurucusu olmak Nevzat Tarhan Hocaya birçok imkân sağladı. Klinik terapinin yanında varoluşçu terapiyi hastane ortamında uyguladı ve psikiyatrik sorunlar yaşayan hastalara bu terapiyle yardımcı olmaya çalıştı. NP İstanbul’un kısa sürede Avrupa’dan Körfez ülkelerine kadar insanların şifa aradığı bir yer haline gelmesinin arkasında hocanın bu bütüncül terapi anlayışını yattığını düşünüyorum. Tabii, hocanın oluşturduğu çok iyi bir ekibi var. Onarın da bu konudaki katkılarını anmak gerekir.
Kısacası, Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın, Türkiye'de bütüncül ve varoluşçu terapi alanında önemli bir öncü olduğuna ve bu terapi türünün gelişimine katkıda bulunduğunu düşünüyorum. Hocanın Eleştirel Düşence ve Felsefi Danışmalık dersleriyle ilgili teklifimizi kabul etmesinin altında bu sebep yatıyor. Hoca, varoluşsal bir anlayışın önemimin farkında. Zira hocaya tedavi için gelenlerin büyük bir kısmının sorunları hayatın anlamıyla ilgili varoluşsal sorunlar. Varoluşçu terapi, insanların hayatlarının ve iç dünyalarını anlamalarına yardımcı olurken, Tarhan Hoca da bu terapinin Türkiye'de daha geniş bir kitleye ulaşmasına önemli öncülük ediyor. Terapi alanında yaptığı çalışmalarla birçok kişiye rehberlik etti ve bu alanda bilimsel bir çerçeve oluşmasına katkı yaptı.
Yeri gelmişken Prof. Dr. Nevzat Tarhan'ın Mesnevi Terapi kitabı hakkında ne dersiniz?
Bu kitaplar, Türkiye'de ve uluslararası alanda büyük ilgi görmüş ve görmeye devam ediyor. Hoca, Mesnevi Terapi kitabında Mevlâna’nın eşsiz öğretilerini psikoterapiyle birleştiriyor. Aslında ünlü psikiyatrist ve filozof Erich Fromm daha 1960’lı yıllarda Mevlana’nın gelecekte varoluş ve hayatın anlamıyla ilgili sorunlarımıza cevap vereceğini söylemişti. Mesnevi Terapi kitabı, Mevlana’nın şiirlerinden ve düşüncelerinden alıntılar yaparak, insanların duygusal ve manevi tecrübelerini derinlemesine anlamalarına yardımcı olur. Kitap, Mevlana’nın "nefsin terbiyesi" konusundaki öğretilerini psikoterapi sürecine nasıl entegre edebileceğinizi açıklar.
Nefs, insanın iç dünyasındaki iç savaşların kaynağı olarak ele alınır ve bu iç mücadelelerin üstesinden gelmek için Mevlana’nın öğretileri kullanılır. Kitap, özellikle anlam arayışı, özgürlük ve sorumluluk, ölüm, hastalıklar, vefa ve vefasızlık, yalnızlık ve stresle başa çıkma gibi varoluşsal konuları ele alırken, psikoterapinin temel ilkelerini ve tekniklerini de içerir. Kitap, okuyuculara kendi iç dünyalarını keşfetme ve hayatlarını daha anlamlı bir şekilde yaşama yolunda rehberlik eder.
Yunus Terapi kitabını da aynı bağlamda mı değerlendiriyorsunuz?
Yunus Terapi kitabı Yunus Emre'nin öğretilerini temel alan bu konudaki ikinci önemli kitaptır. Yunus Terapi, Yunus Emre'nin aşk ve sevgi konularındaki düşüncelerini psikoterapiye nasıl entegre edebileceğinizi örneklerle ve anlaşılır bir dille açıklar. Kitap, Yunus Emre'nin "sevgiliye kavuşma" ve "aşk ateşi" gibi temalarını psikoterapi sürecine nasıl uyarlayabileceğinizi gösterir. Dahası kitap, insanların ilişkilerini anlamalarına; şefkat, merhamet ve sevgi dolu ilişkiler kurmalarına yardımcı olur.
Bundan dolayı her iki kitap da irfan geleneğimizin iki büyük üstadı olan Mevlâna ve Yunus Emre’nin öğretilerini psikoterapi sürecine entegre ederek, insanların hayatlarını daha anlamlı ve bilinçli bir şekilde yaşamalarına katkı sağlar. Bu kitapları, Türkiye'de ve dünya çapında birçok okuyucu ve terapist tarafından ilgiyle okunması ve takdir edilmesi bunun bir kanıtıdır.
Bir kişi Felsefi Danışmana ihtiyacı olduğunu nasıl anlar?
Bu soruyu şu şeklide yeniden sorsak daha iyi olur: Felsefe Danışmanından nasıl faydalanabilirim?
Bildiğiniz gibi yıllardır yaşadığımız şehirde bile bazen bir yol bulucu (navigasyon) kullanmak zorunda kalıyoruz. Gezmeye gittiğimiz bir ülke ve şehirde ise yol bulucu olmadan yol bulmak adeta mümkün değil. Hayat yolunda da bilge kişilere, bu yolu daha önce gidenlerin rehberliğine ihtiyacımız var.
Nevzat Tarhan’ın bu iki kitabıyla yapmak istediği bu mu?
Evet, tam olarak bu. Hayatımızı anlamlandırırken felsefe tarihi kadar irfan geleneğinin de büyük tecrübelerinden faydalanmak. Elbette, yol bulucu olmadan yolunuzu bulma seçeneğiniz her zaman var. Sokrates'ten bu yana filozoflar toplumlarını aydınlatmaya çalıştılar. Varoluşla ilgili zor sorulara cevaplar verdiler. Bu uğurda hayatını riske atan ve Sokrates gibi bedelini hayatıyla ödeyen düşünürler var.
Modern insanın sorunlarına cevap bulması bakımından bunlar önemli katkılar değil mi?
Evet. Gençlerimizin sorunları var. Anne-babaların sorunları var. Ekonomik ve kişisel sorunlar kadar, felsefemiz, inancımız, ırkımız, rengimiz ve kimliğimizle ilgili sorunlarımız var. Depremler, seller, kuraklık gibi doğal felaketler birçok sorunun kafamıza üşüşmesine sebep olur. Bunlara insanların, daha doğrusu “dost bildiklerimizin” sebep olduğu sorunları da ekleyebilirsiniz. Vefâsızlık, bencillik, endişe, keder, hüzün, üzüntü… İşsizlik, hastalık ve ölüm karşısındaki çaresizlik…
En kötüsü ise umutsuzluk.
Bu sorunları inkâr etmek ya da görmezden gelmek hiçbir işe yarıyor mu?
Hayır. Tutarlı ve makul cevaplar vermeyince de soru sahipleri mutsuz oluyor. Tüm bunlardan dolayı, bu sorulara olumlu cevaplar vermek ve hayat tutunmak için bir filozofla konuşmanın tam sırası.
Hayatla ilgili sorularınızın olması ruhi anlamda sizde bir sorun olduğu anlamına gelmez. Kanser ya da kalple ilgili bir sorununuz olsaydı asla “acaba bir doktora görünmem gerekir mi?” diye sormayız. En yakın sağlık merkezine, bazen de acile gidip yardım isteriz. Felsefi Danışmanlık hayatınız üzerinde derinleşmesine düşünmeye sizi davet ediyor.
Yüz güldürücü sonuçlar aldığınızı söyleyebilir misiniz son olarak?
Şu ana kadar gelenler ve benimle konuşanlar çok memnun. Amerika Felsefi Uygulayıcılar Derneğinin verilerine göre, bir felsefeci ile konuştuktan sonra hayatına son veren kişi yok. Halbuki bize gelenlerin çoğunu sorunu hayatın anlamıyla ilgili. Şu ana kadar dört kişi benimle konuştuktan sonra intihardan vazgeçtiğini ifade etti. Bu benim için çok çok önemli. Daha ulaşmamız gereken çok insanımız var.
Hayatın anlamsız olduğunu ve yaşamak istemediklerini söylüyorlar. Ancak bir filozofla konuşmak sizi yeniden hayata bağlayabiliyor.
Okunma : 703