Öyle kadınlar var ki; eşini sinirlendirmekten özel bir zevk alır. Onu öfkelendirecek olaylara çanak tutar, eşi bağırdıkça kadın bu durumdan âdeta keyiflenir..
İşte bu sözler Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a ait… Böyle kadınların, “sado-mazohist olduğunu yani, başkasına ve kendisine acı çektirmekten zevk aldığını belirterek şöyle dedi:
Kocasını döven kadınlar var
Amerika’da yapılan bir araştırmada ise, her yıl, bin beş yüz kadının eşi tarafından öldürüldüğü, iki milyon kadının dövülerek yaralandığı, yirmi bir bin kadının da, kocası tarafından tartaklandığı için hastaneye yatırıldığı ortaya çıkmıştır.
Türkiye’de, eşi tarafından dayak yiyerek öldürülen kadınlarla ilgili bir istatistik bulunmamaktadır. Şiddetin bu derece yüksek olmasında, alkol yüzde 60-70 oranında yer tutuyor...
Şiddet uygulayan eşlerde depresyon puanı yüksek çıkıyor. Kişiler, depresyon içinde bulunmalarına rağmen, durumlarının farkında olmadıkları için tedavi görememektedirler. Şiddetin başka bir sebebi de, tarafların şiddetten hoşlanmasıdır. Taraflardan biri öfkeden, bağırmaktan zevk alır. Maganda erkek tipi kendisine şiddet uygulanmasına çanak tutar ve bundan cinsel hazza benzer bir zevk alır. Zamanla şiddet artık bir iletişim biçimi haline dönüşür.
Cinsel şiddet de var
Şiddet deyince, sadece el kaldırma ve yaralama biçiminde ortaya çıkan, fiziksel şiddet anlaşılmamalıdır. Bunun dışında cinsel şiddet de vardır. Karı koca arasındaki cinsel şiddet, erkeğin kadına tecavüz etmesidir. Bilim çevrelerinde, ‘Kocası karısına tecavüz ederse, bu cinsel şiddet midir, değil midir?’ ‘ Erkek cinsel ilişki istiyor diye kadın ‘evet’ demek zorunda mıdır?’ tartışmaları sürmektedir... Kadın istemediği halde, erkek onunla birlikte oluyorsa, bu olay cinsel şiddet kapsamına girebilir... Toplumumuzda bu tür cinsel şiddet oldukça çok yaşanmaktadır.
Kadın kadınlığını unutmamalı
Erkek, cinsellikte sonucu, kadın ise iyi ilişkiyi ve aradaki duyguları düşünür. Bu sebeple kadın -erkek ilişkilerindeki duygularla, ana-baba ilişkilerindeki duygular birbirlerine karıştırılmamalıdır.
Evlendikten ve çocuk sahibi olduktan sonra kadın eşini eş gibi değil, çocuklarının babası, erkek de eşini karısı gibi değil, çocuklarının annesi olarak görmeye başlıyor. Yatak odasındaki kimlikle, çocuk odasındaki kimlik ayrı tutulması gerekiyor. Kadın kadınlık kimliğini unutmamalıdır. Erkek de, baba kimliğini çok benimsediği zaman, karısının duygularını önemsemeyebileceğini aklından çıkarmamalıdır.
Evlilikler, aşkla başlıyor ama…
Evlilik aşkla başlar, bir müddet sonra güç mücadelesine dönüşür. Bu mücadele esnasında iki taraf da kendi kimliğini koruma çabasındadır. Bu durum ortalama her evliliğin geçirdiği normal aşamalardandır. Ancak bu çekişme tarafları şiddete de götürebilir...
Eşler, eğer akıllı davranırlarsa, bir süre sonra orta noktada buluşabilirler. Bu safhadan sonra evlilik bağları gelişmeye başlayacaktır. Evlilik asla şansa bırakılacak bir konu değildir.
Ekonomik bağımsızlık, güç mücadelesinde önemli bir unsur olmakla birlikte, taraflar bunu duygusal şiddete sebep olacak bir silah gibi kullanmamalıdır. Silah olarak aklını kullanan insanlar, hem ezilmeden, hem de karşı tarafı ezmeden, bu beraberlikten kazanımla çıkabilir. Böylece nitelikli bir evlilik oluşmaya başlar.
Erkeğin cinsel ihtiyacını gidermemek erkeğe, kadının sevilmek ve değer verilmek ihtiyacını umursamamak kadına yönelik bir şiddettir. Şiddet sadece fiziksel bir unsur olarak düşünülmemelidir.”
KAYNAK: http://www.bizimsaglik.com/
Okunma : 6095