Şizofreni nedir? Sebebi nedir? Daha çok ne zaman ortaya çıkar? Doğuştan mı gelir, irsi midir? Evde çok dayak yiyen şizofreni olur mu? Çok okumaktan ya da çok çalışmaktan olur mu? Şizofreniyi nasıl fark ederiz? İşte bu hastalıkla ilgili bilmeniz gereken her şey.
NP Grup ve İDER Vakfı işbirliği ile NPSİTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi 'Bilgilendirme Toplantıları'na Şizofreni ile devam ediyor. Ruh sağlığı konularının giderek toplumda daha çok ilgi uyandırdığı biliniyor. Yanlış bilgiden korunmanın yolu doğru bilgiye uzmanından ulaşmaktan geçiyor. Bir süredir haftalık bilgilendirme toplantılarını sürdüren NPİSTANBUL Hastanesi’nin bu haftaki konusu Şizofreni olacak. Konuyla ilgili bilgi aldığımız Tanıtım Sorumlusu Canan Ekmekçioğlu “Bilgilendirme toplantılarının giderek yerleştiğini, bazı katılımcıların ilk toplantıdan itibaren tümüne katıldıklarını” belirtti.
ŞİZOFRENİ NEDİR?
NPİSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan “Şizofreninin psikiyatrinin en eski bilinen ama en az tanınan bir hastalığı” olduğunu belirtti. Tarhan, “özellikle son yıllarda önemli ve kapsamlı beyin araştırmaları sonucunda şizofreninin ruhsal değil beyinsel bir hastalık olduğunun daha iyi anlaşıldığını” dile getirdi. Tarhan’a göre, “Ruh yapımız, kişilik yapımız beyin aracılığı ile kendisini gösteriyor.” Bu konuda çalışmalar yapan Tarhan, “Aracı organın sağlıklı çalışmamasının algılamaları bozduğunu, hayal, rüya ve maddesel gerçeklik arasındaki sınırların bozulduğunu ve ortaya kaotik bir beyin faaliyetinin yani şizofreninin çıktığını” söylüyor.
SIKLIĞI NEDİR?
Bütün ırk ve kültürlerde şizofreni sıklığı 100.000’de 80’dir. Yani 100 bin nüfuslu bir şehirde 80 şizofren olması gerekir. Bu oranın değişiklik göstermemesi genetik açıklama ile anlaşılabiliyor. Şizofreni risk grubu kişilerde belli şartlar oluştuğunda DNA’lar hatalı protein üretme komutu veriyor. Hücrede üreyen hatalı protein kimyasal dönüşümü bozuyor ve kişinin algıları bozulduğu için hastalık başlıyor. Eğer hatalı protein üretimi önceden yordanabilirse bazı ilaçlarla üretim durdurabiliniyor. Böylece genler değişmese bile hastalık oluşmayabiliyor.
ERGENLİK DöNEMİNE DİKKAT!
Prof. Dr. Nevzat Tarhan ebeveynlerin dikkatini çekiyor. “özellikle ergenlik döneminde ailede genetik yüklük varsa bazı belirtilere önem vermeleri gerekir” uyarısında bulunuyor. Tarhan “erken fark edilen içe kapanıklığın, tuhaf davranışı olan kişinin basit ve yakın takiple şizofreni sürecine girmesi önlenebiliyor” diyerek birde müjde veriyor.
“2000’li yıllar şizofreni’de devrim niteliğinde gelişmeleri beraberinde getirdiğine” atıf yapan Prof. Tarhan, “Şizofreni’de iyileşme olmaz görüşü artık değişmeye başladı” diyor. “Erken tedavi, sürekli takip, uygun süre ve dozda ilaç kullanımı ciddi iyileşmeleri beraberinde getirdi fakat şizofreni’de aile desteği her zamankinden daha önemli oldu” diyen Tarhan konuya “Şizofreninde psikoterapisi vardır” diyerek farklı bir bakış açısı sundu.
AİLE çOK öNEMLİ…
Aynı zamanda İnsani Değerler ve Ruh Sağlığı Vakfı Başkanı olan Prof. Dr. Nevzat Tarhan “Olumlu davranışları destekleyen sağlıksız davranışları dengeleyen ailelerin şizofren hastanın şifasına büyük katkı sağladığını” önemle belirtiyor.
Tansiyon hastasının takibini yapar gibi şizofreni olanların takibini yapabilen hasta yakınlarının bir şans olduğunu ifade eden Tarhan “bu konuya hassasiyet gösteren anneleri ve paylaşımı önemseyen bu konuda faaliyet gösteren dernekleri kutladığını” da sözlerine ekledi.
KöTü RUH…
İlk çağlarda şizofreni insanların içerisine kötü ruhların girmesi olarak biliniyordu. Ortaçağda Batı dünyasında akıl hastalarına zalimce davranılıyor, kırbaçlanıyorlardı. İçlerinde şeytan olduğu düşünülerek işkence yapılarak ölen çok insan olduğunu tıp tarihi uzmanları yazıyor. Bu konuda da Nevzat Tarhan, “Ortadoğu ve Asya “Bimarhaneler” yaparak ileri yöntemler uyguladı. Anadolu’daki ilk Bimarhane Amasya’da idi. 1302’li yıllarda Şerafeddin Sabuncuoğlu hastalarının kafasına sıcak tütsü tutarak telkin yöntemi uyguladı” dedi.
RUH HASTALIĞI DEĞİL
Günümüzde şizofreni artık bir ruh hastalığı olarak görülmüyor. Beyin hastalığı olarak görülüyor. Yeni beynin dinamik görüntüleme yöntemleri şizofrenlerde beynin farklı çalıştığını gösteriyor.
BEYİN BAĞLANTILARI
Hayal, rüya ve maddesel gerçeklik beyinde kimyasal harflerle yazılıdır. İşte şizofrenide bu gerçeklik sınırlarının bozulduğu tahmin ediliyor. Beynin bazı bağlantıları istem dışı farklı çalışıyor, yanlış düşünce üretiyor, kişide bu düşüncelerin etkisi ile hareket ettiği için uygunsuz davranıyor.
Uzmanlar ‘Bilgisayarın “İnput modulasyonu” bozulmuşsa gelen girdileri yanlış algılar ve yanlış yorumlar. Alınacak cevapta yanlış olacaktır. İşte şizofrenide de beynin beş duyu ile algıladığı veya otomotik olarak ürettiği düşünceleri doğru algılayamadığı, ayıklayamadığı, birleştiremediği şeklindeki “Cognitive Science” yani bilişsel bilimler tezi gittikçe güçleniyor. Bu durumda şizofreni riski taşıyan kişilere veya hastalara psikososyal yaşam becerileri kazandırma çabalarında düşünce sistematiğini yeniden proses etmek mümkün olabilecek. öğrenme modelini yeniden yapılandırma şizofrenide ilaç tedavisini tamamlayıcı bir tedavi olacak gözüküyor’ görüşündeler.
AİLELER NE YAPMALI?
Aileye büyük sorumluluk veren süreğen bir hastalıktır şizofreni. Hastanın çoğu kez tek başına mücadele güçlüğü çektiği bu hastalıkta, öncelikle hastalığın kendisi, tedavi şekli ve süresi, gidişatı hakkında hasta ailesinin bilgilendirilmesi gerekir. Cumartesi günü toplantı konuşmacısı olan psikiyatri Uzmanı Dr. Adnan çoban “Ailenin içine katılmadığı tedavi programların çok aksadığının utulmaması gerektiğini” belirtiyor.
“Hekimler tedavinin önemi konusunda aileyi ikna etmek ve eğitmek için de çaba gösterirler. Son 20-30 yıl içinde nöropsikiyatrinin gelişimi ile şizofreninin tedavisi konusunda da yeni ufuklar açılmış, hastaneyi ev edinen hastaların sosyal yaşama katılımı artmaya başlamıştır. Ataklarda yaşanan yoğun pozitif bulgular olan varsanılar, sanrılar, garip davranış ve konuşma, yaşam biçimleri artık ilaçlarla oldukça hafifletilip, daha kısa sürece çekilebilmektedir” görüşünü paylaşan çoban, “çoğu kez bu ataklarda yatırılarak takip edilen bu hasta
ların yatış sayısı ve süresi azalmaktadır. Burada önemli nokta bu tedavilerin kısa süreli olmadığını, tedaviye uyumun çok gerekli olduğunu bilmektir.” açıklamasında bulunuyor.
BEYİNDE OLAN DEĞİŞİMLER
Biyolojik değişimler beyinde olmaktadır. Dopamin, serotonin, noradrenalin gibi maddelerin salınımı ve işlevlerinde bazı bozulmalar gösterilmiştir. Görüşüne başvurduğumuz Psikiyatri Uzmanı Funda Güdücü Sağır; “Bu maddeler arasında denge kurmaya yönelik ilaç tedavilerinden alınan yanıtlar da hastalığın ne kadar biyolojik olduğu yönünde kanıtlar sunduğunu” belirtiyor.
TEDAVİ EKİBİNE GüVEN
Tedavi süreci içinde hastanın ve ailesinin tedavi ekibine güvenmesinin büyük önem taşıdığının gözden kaçtığını belirtiyor uzmanlar. Hastalığın oluşumunda sorumlu ya da suçlu kişileri aramanın yersiz ve gereksiz olduğuna dikkat çekerek, tetikleyen unsurlar her ne olursa olsun yatkınlık dediğimiz durum söz konusu olmadıkça hiç kimsenin şizofreni olmadığını biliriz demektedirler.
UTANILACAK BİR DURUM MU?
Psikiyatri uzmanları Şizofreninin saklanması, utanılması gereken bir durum olmadığının önemle altını çiziyorlar. Hatta aynı durumu yaşayan ailelerle iletişime girerek paylaşım sağlamak bu duyguların aşılmasını kolaylaştırdığına dikkat çekiyorlar. Toplumda en çok korkulan hastalıklardan biri olan şizofreni bir damga olmamalıdır. Bir şeker ya da yüksek tansiyon hastalığı gibi uzun süre tedavi isteyen bir hastalık olduğunu bilmek, zaman zaman hastalığın yaşatacağı engelleri, zorlukları da yok saymamak önemlidir.
SORULARLA ŞİZOFRENİ
ŞİZOFRENİ NEDİR?
Şizofreni, kişinin düşünce, duygu ve davranışlarında, kendisinin ve çevresindekilerin yaşantısını önemli ölçüde etkileyen birtakım değişikliklere sebep olan bir rahatsızlıktır
SEBEBİ NEDİR?
Sebebi kesin olarak bilinmemekle birlikte kalıtımın, biyokimyasal, ruhsal, toplumsal, çevresel etmenlerin şizofreninin ortaya çıkışında rolü olduğu bilinmektedir Şizofreninin, biyolojik yatkınlığı olan bir insanda, bir dış etmenin gerilim oluşturan etkisiyle ortaya çıktığı söylenmektedir.
DAHA çOK NE ZAMAN ORTAYA çIKMAKTADIR?
Şizofreni 15-35 yaşları arasında ortaya çıkar. Toplumda ortalama yüz kişiden birinde görülür. 40 yaşından sonra ise nadiren rastlanmaktadır.
DOĞUŞTAN MI GELİR? IRSİ MİDİR?
Şizofrenide kalıtımın rolü vardır. Babada ya da anne de şizofreni varsa çocukta olma oranı %10-12'dir, yani onda bir ihtimaldir. Eğer uzak akrabalarda şizofreni varsa çocukta şizofreni görülme oranı yirmide bir ihtimale kadar düşmktedir.
"Şizofreni’si olan birinin çocuğu da kesinlikle şizofreni olacak" demek bu nedenle yanlıştır.
EVDE çOK DAYAK YİYEN ŞİZOFRENİ OLUR MU?
Hayır. Evde kötü muameleye uğramak tek başına şizofreni nedeni sayılmamaktadır.
çOK OKUMAKTAN YA DA çOK çALIŞMAKTAN OLUR MU?
Hayır
"KARA SEVDA” ŞİZOFRENİ NEDENİ MİDİR?
çok sevmek, eza cefa çekmek şizofreninin nedeni değildir, ama ortaya çıkmasında diğer etkenlerle birlikte rol oynayabilirler.
ŞİZOFRENİYİ NASIL FARK EDERİZ?
Şizofreni kendisini insanın dış görünümünde, konuşmasında, duygularını ifade etmesinde, davranışlarında ve düşüncelerinde yaptığı değişiklikler ve bunların toplumsal yansımalarıyla belli eder.
DIŞ GöRüNüMDE DEĞİŞİKLİĞE NEDEN OLUR MU?
Giyim kuşama özen, kendisine bakım azalabilir. Alışagelmişin dışında giyim görülebi¬lir. Bazılarında yüz ifadesi donuklaşır. Bazı kimselerin ise dış görünümünde rahatsızlık öncesi ve sonrasında herhangi bir farklılık olmayabilir.
DUYGULAR DA DEĞİŞME GöRüLüR Mü?
Mimikler ve jestlerde azalma, çevrede olup bitenlere karşı ilgisizlik görülebilir. Ancak bu durum o insanın duyguları olmadığı anlamına gelmez. Burada söz konusu olan duyguların dışavurumunda sorun olmasıdır.
Yüz ifadesinde herhangi bir donukluk olmaksızın bazı kimselerin duygusal çökkünlük, bunaltı, endişe, kaygı ya da öfke içinde oldukları gözlenebilir.
DAVRANIŞLARDA DEĞİŞİKLİKLER OLUR MU?
Yalnız yaşamaya, toplumsal yaşantıdan elini eteğini çekmeye doğru bir eğilim ortaya çıkabileceği gibi tam tersine yakınlarına bağımlılıkta artma da görülebilir. Toplumsal normlar çerçevesinde dışarıdan bir bakışta amaçsız ve anlamsız gibi görünen davranışlar bulunabilir. Yerinden hiç hareket etmeme, devamlı bir noktaya bakarak hiç konuşmama ya da işbirliği kurma taleplerini sürekli olarak karşılıksız bırakma görülebilir. özellikle rahatsızlığın alevlendiği dönemlerde banyo yapmak, tıraş olmak, makyaj yapmak gibi günlük alışkanlıklarda değişme gözlenebilir.
Engin Kaşdaş
KAYNAK: http://www.habervaktim.com
Okunma : 10703