Depresyonu ve beyindeki kimyasal dengesizliğin efsane olduğu yönündeki eleştirileri Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan değerlendirdi.
Gazetedeki köşesinde bir süredir, “Gerçekte akıl ve ruh hastalıkları diye sınıflandırılan rahatsızlıkların büyük bir bölümü uydurmadır, hastalık değildir, beyindeki kimyasal dengesizlikler ve akabinde beliren depresyon bir efsane… vs.” şeklinde yazılar kaleme alan yazar Metin Münir, benzeri yazılarıyla akademisyenlerin, psikiyatri camiasının tepkilerini üzerine çekiyor.
Ülke Tv’de yayınlanan ve Uğur Canbolat’ın sunduğu “İyi Bak Kendine” programına katılan Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan bilimsel gerçekliği olmayan tartışmalara açıklık getirdi.
Depresyonun konusunun spekülasyona açık bir konu olduğuna dikkat çeken Rektör Tarhan bundan 10 sene evvel “Beyindeki kimyasal dengesizlik efsanedir” denseydi bunu kanıtlamak zor olacaktı ancak günümüzde böyle bir şeyden bahsetmek bilimsel verileri, çalışmaları hiçe saymak olacaktır dedi. O dönemlerde bunu kanıtlamanın zor olacağına dikkat çeken Rektör Tarhan;
“O dönemlerde akıl yürütme ve elde edilen ilaç sonuçlarından hareketle öngörüde bulunuluyordu. Ama artık son yıllarda beyin görüntüleme çalışmalarındaki gelişmeyle birlikte depresyonda beyim kimyasındaki dengesizliğin efsane olduğu yönündeki değerlendirmeler gerçek dışı, bilimsellikten uzak söylemlerdir. Nasıl ki kan şekeri birtakım tahlillerin ardından ölçülüp veri olarak kullanılıyorsa tedavide depresyonda aynı şekilde. Birtakım tetkiklerin ardından kimyasal düzensizliklerden kaynaklandığı bilimsel olarak gözlemleniyor şimdi.” Dedi.
Alanında uzman olmayan, literatürü bilmeyen bir kişinin uzmanı olmadığı bir konuda bu gibi söylemlerde bulunmasının şaşırtıcı olduğunu ifade eden Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bir ressamla hayatında hiç resim yapmamış bir kişinin resmi tartışmak gibi durumun söz konusu olduğunu söyledi.
Yalnız depresyonda değil kişinin günlük yaşamında dahi beyin kimyasallarında değişikliklerin yaşanabileceğinin altını çizen Rektör Tarhan;
“Artık klinik, biyolojik belirteçler psikiyatride 10 sene önceye göre çok daha fazla. Örneğin EEG bunlardan bir tanesi. Öyle ki beyindeki ölçümlerde beynin her bir noktası farklı klinik anlam taşıyor. Beyinde kan dolaşımını, glikoz, oksijen metabolizmasını, beynin çalışması hakkında birçok şeyi artık ölçebiliyor ve ona göre teşhis koyuyoruz.
BEYİN ARTIK SESSİZ DEĞİL
Beynin önceleri yüzde 90’ı sessiz kabul ediliyordu. Ne yaptığı bilinmiyordu. Hatta lüzumsuz diyenler bile vardı beyine. Nereden nereye gelindi. Ruh yapımızın, kişilik yapımızın aracı beyin. Ağsal bir yapı var beyinde. Aslında bilgisayar ile beyin ararsında ciddi benzerlikler var o nedenle bilgisayarı bilen bir beyni çok rahat anlayacaktır. Bir zamanlar sessiz olarak değerlendirilen o alanlar ağsal yapılar içinde çalışıyor. Öyle ki belki şizofren, depresyon ismi önümüzdeki süreçlerde kullanılmayacak ve beynin şu bölgesi denilecek… Artık beynin fonksiyonu konusunda çok daha fazla bilgiye sahibiz. Renkli ölçümlerde beyindeki trafiği takip edebiliyoruz.
Ruh yapısıyla beyin arasında bir bağlantı yok gibi söylemin bilimsel gerçeği yansıtmadığına dikkat çeken Rektör Tarhan, intiharlı ölüm ve normal ölümü konu alan yapılan bir araştırmanın da bu söyleminin aksini ortaya çıkardığını söyledi.
Rektör Prof. Dr. Nevzat Tarhan;
RUH YAPISI İLE BEYİN BAĞLANTISI
Örneğin 1980’li yıllarda normal ölüm ve intihar sonucu ölüm arasında bir çalışma yapıldı. Amaç depresyon ve intihar ilişkisini ortaya çıkarmak. Çıkan tablo ise düşündürücü.
Normal ölüm ile intiharla ölümde beyinin omurilik sıvıları ele alındı. Bu sıvılarda serotonin maddesinin ölçümleri yapıldı. İntiharlı ölümlerde bu maddenin normal şekilde ölene oranla 15 misli azaldığı ortaya çıktı. Araştırmanın ardından serotonin ile intihar arasında sebep sonuç ilişkisi kuruldu ve araştırmalar bu yönde geliştirildi. Serotonin maddesinin azalmasıyla kişinin kimyasal dengesinin bozulduğu bunun da depresyona neden olduğu tespit edildi.
Beyinde tonik ve fazik rezervi var serotoninin. Depresyonda gün içersinde serotonin azalıp, çoğalıyor. Bir su deposu gibi düşünelim. Bir depo var ve burada bir miktar su şamandıranın inip çıkmasıyla birlikte dengede duruyor. Mevcut miktarını sürekli koruyor. Sabit su tonik rezerv. Öyle ki gün içersinde bu artıyor ve azalıyor. Beynimizdeki bu miktar depresyona bağlı gün içersinde azalıp, çoğalabiliyor. Bazı durumlarda ihtiyaç çok artıyor ve havuzu dolduramıyor takviye ilaç veriliyor. Tonik rezerv artıyor böylece.” Dedi.
Tarhan;
“Bu yönde bilimsel çalışmalar varken bazı şeyler bilimsel olarak ispatlanmışken uzmanı olmayan kişilerin bu konularda yazılar kaleme alması bilim adına şaşırtıcı.”
Şaban Özdemir (NPGRUP)
Okunma : 14938