Boşanmış ailelerdeki çocukların boşanma oranları, diğer ailelerin çocuklarına göre daha yüksektir. Genellikle anne baba boşandıysa, kadın çocuğuna -özellikle kız çocuklarına - ‘ben babandan çok çektim, sen oku bir mesleğin olsun. Eğer kocanla geçinemezsen güçlü ol, kimseye muhtaç olma’ der. Bu durum aslında karı koca arasındaki güveni zayıflatır. Halbuki evlilikte güven çok önemlidir.
Psikolojide ‘kendini gerçekleştiren ön kabul’ diye bir yasa vardır. Bir insanın herhangi bir konuda ön yargısı varsa, bir müddet sonra ön kabul oluşan yasa kendini gerçekleştirmeye başlar. Mesela, ‘eşime güvenmiyorum, beni aldatabilir’ düşüncesine sahip bir eşin güvensizliği, bir süre sonra davranışlarına yansır. Bunun üzerine eş de savunmaya geçer. Karşılıklı güvensizlik tepkisi verilir ve bağlar zayıflar. Burada anne, farkında olmadan çocuğun beynine evlilikle ilgili güvensizlik tohumu atmaktadır. Bunu yapmakla ona zarar vermekte, gelecekte boşanmasına zemin hazırlamaktadır. Bu gibi hatalar insanın kendini tanımayışından kaynaklanır.
Bazen bunun tersi görüntüler de ortaya çıkabilir. Çocuk, ‘annem boşandı, ben de boşanıp kendime geçimsiz dedirtmeyeyim’ düşüncesiyle geçimsiz adamları düzeltmeye çalışır. Bunu başaran kadınlar az değildir. Bu davranış, kişinin hayattan alacağı dersle ilgilidir.
İnsan hayatını, değişen bir varlık olduğunu bilerek ve kendini devamlı tanıyarak sürdürmelidir. Kendisini eksiklik ve hatasız kabul eden insan bencildir, hayatı durgunlaştırır ve sorunlarla cesurca yüzleşemediği için hata yapar. Pek çok boşanma sebebinin arkasında bencilce bazı istek ve duygular vardır.
Boşanmanın Genel Zorlukları
Alkol ve madde bağımlılığının bazı türleri vardır ki, bunlar örtülü depresyondur. Kişi dışarıdan bakıldığında gayet neşeli görünür. Depresyonun sebep olduğu hayattan zevk almama, mutsuzluk gibi belirtiler göstermez. Fakat davranış bozukluğu ve kişilik değişimi şeklinde tezahür eden bir depresyon geçirebilir. Meselâ bu durum, erkeklerde alkol ve içkiye yönelme eğilimi, kadınlarda ise hastalık hastalığı, kronik yorgunluk ve temizlik hastalığı olarak ortaya çıkar. Bunlar maskeli depresyon belirtileridir. Yapılan ölçümlerde bu kişilerin beyinlerindeki serotonin maddesinin azaldığı, beynin elektriksel ve kimyevî enerjilerinin bozulduğu görülür.
Boşanmış kişilerin depresyon puanı çok yüksektir. Bu kişilerin anti-depresif tedaviye ihtiyacı vardır. Bu sebeple boşanma düzeyinde olan kişilerin büyük çoğunluğunun psikiyatrik yardım alması gerekir. Böyle yaparlarsa daha sağlıklı karar verir, daha az hata yapar ve analitik düşünce yeteneklerinin bozulmasını önlerler.
Depresyonda beyin, sürekli stres hormonları salgıladığından hücreler arasındaki ileti ve ‘Nöronal Renerasyon’ yâni beyindeki hücre yenileme faaliyeti yavaşlar. Sinir hücreleri hareketli ve devamlı gelişen hücrelerdir. Depresyon, bu hücrelerin sürekli genişlemesine engel olur. Mesela, beyne yeni bilgiler kaydedilmesini, insanın hayatında yeni ufuklar açılmasını engeller, kısaca beyne zarar verir. Bozulan alana göre herkesin hedef organında (mide-bağırsak, kalp-damar, tansiyon, astım, alerji) birçok psikosomatik hastalık görülür. Meselâ boşanmalardan altı ay ya da bir sene sonra kansere yakalanan pek çok kimse vardır. Çünkü beyin, salgıladığı stres hormonlarıyla kemik iliğini, dolayısıyla vücudun savunma sistemi zayıflatır. Böylece vücuttaki uyuyan hastalıklar açığa çıkar.
Herkesin vücudunda uyuyan birkaç kanserli hücre vardır. Vücut savunma sistemi onu bloke eder ve zararsız bir şekilde uyutur. Fakat stres altında olduğunda kişinin savunma sistemi zayıflar, uyuyan hastalık alevlenir. Özellikle ilerleyen yaşlarda vücuttaki kanser hücreleri artar, stres bunları harekete geçirir. Bu yüzden boşanma tatsız, istenmeyen ve herkesin bedel ödediği bir hadisedir. Kazananı olmayan, herkesin az veya çok kaybettiği bir durumdur. Âdeta savaş gibidir. Savaşta kazanan insan bile çok şey kaybeder.
Okunma : 5975