Boşanma oranlarının hızla arttığı, parçalanmış aile sorunları nedeniyle uyuşturucuya ve suça bulaşan gençlerin sorunlarına dikkat çeken NPİSTANBUL Hastanesi’nden Nevzat Tarhan bilinçli evlilikler konusunda önerilerde bulundu.
KİŞİLİK ÇATIŞMASINA FIRSAT VERMEYİN
Evlilik genelde romantik bir ilişki ile başlar ve giderek güç mücadelesine dönüşür. Kişilikler çatışır, tarafların birisi hep verir sonuçta ruh sağlığı bozulur. Aile dışından sorunu çözmek için yapılan müdahaleler sorunu daha çok büyütür. Eğer taraflar akıllıysa veya şanslıysa yaşadıklarını kazanım haline dönüştürürler ve bağlılık gelişir.
ÇOCUKLARINIZA DOĞRU ÖRNEK OLUN
Çocukluk dönemlerinde ebeveynimizle birlikteyken içselleştirdiğimiz hayat senaryoları, düşünce ve davranış kalıpları vardır. Eşimiz ve çocuklarımızla beraberken bu içselleştirdiğimiz tecrübelerin etkisiyle bilinç dışı olarak yaşarız ve tepki veririz. Eğer kendimizi tanıyorsak ileri yıllarda çocukluğumuzda yazdığımız hayat senaryolarını ve içselleştirdiğimiz tecrübeleri yeniden yazabiliriz. Bu değişimi başarabilirsek hayat yolculuğunda gemimizi sağlıklı şekilde götürmüş oluruz.
REFAH TOPLUMLARINDA BOŞANMA ARTIYOR
Dünya güzeli bir gelin, soylu bir prens peri masalındaki gibi bir evlilik, genç hanım soylu prense gönülden bağlı ve onu mutlu etmeye istekli. Kusursuz ve çok güzel iki erkek çocukları olur. Evliliğin 11. yılında mutsuz olduklarını söylerler ve evlilik biter. Bu aşk macerası ve mükemmel bir aile tablosu; Prenses Dive, Prens Charles idi. Batıda ve refah toplumlarında boşanmalar artmıştı. Evliliklerin yarısı boşanma ile sonlanıyor ve çocuklar bu ortamda büyümek zorunda kalıyorlardı.
Demek ki evlilik sanıldığı kadar kolay değilmiş! Peki geçmiş asırlarda yaşanan evliliklerle bağlar niye daha güçlüydü? Aşklar böyle hüsranlarla sonlanmıyordu. İnsanlar birbirlerine katlanıyorlar mıydı? İnsanlık tarihinde boşanma bugün ki kadar hiç artmamıştı.
EVRENİ SEVGİ DÖNDÜRÜR
Modernizm neden aile bağlarını yok etti? Bu sorular hep birer sosyo psikolojik araştırma konuları ancak şu gerçek tekrar keşfedildi. ”Evreni bir arada tutan ve döndüren güç sevgiymiş “ ama sevgi, aşk iyi ilişkinin sebebi değil sonucuymuş.
“Bilinçli Evlilik, Bilinçli Ebeveynlik “ olarak özetleyeceğimiz hayatı en iyi şekilde yürütme, en doğru kararları verme sonuçta mutlu ve başarılı olma, “ Ben yerine Biz “ olabilmeyi başarmak yolunda çeşitli sorunlarla karşılaşıyoruz. Bu sorunlara iyi ve doğru çözümler üretebilmek için donanıma sahip olmak gerekir.
BİRLİKTE YAŞAMAYI ÖĞRENİN
İlk şart “ öz bilinç “tir. Kişinin kendisini tanımasıdır, güçlü yönlerini, zayıf yönlerini, olumlu – olumsuz yönlerini, yeteneklerini, farklılıklarını bilen kişi doğru kararlar verebilecektir. Kişi kendi duygusal özgeçmişini biliyorsa veya ailesi ile etkileşim biçiminin farkında ise daha güçlü ve donanımlı olacaktır. Olaylara ben merkezli tepkiler yerine ilişki merkezli tepkiler verebilmek için birlikte yaşamayı öğrenmek gerekir. Birlikte yaşamayı öğrenmek çoğu zaman alışılmadık ve zor bir durumdur. Düşünce katılığı olan yani inatçı kişilerde bu durum daha zorlaşır. Bilinçli ilişki için ilk şart inatçılığı terk etmektir. Bunun için değişimi talep eden birey olması gerekir.
YENİLENMENİN ÜÇ ŞARTI: İSTEMEK, BİLMEK, ÇABALAMAK
Bir bina düşününüz taşıyıcı sistemi kolon ve kirişleri %30 – 40’ını oluşturur, geri kalan %60 – 70’lik kısım sıva, boya tesisattır. %60 – 70’lik kısmı binanın iskeletini bozmadan değişecektir. İşte kişiliğimiz de bina gibidir. Binanın temel mimari karakterini değiştirmeden yani başkalaştırmadan onu sürekli yenileyebiliriz. Kimliğimiz “Reframe “ edemeyiz ama “Restore “ edebiliriz. Bunun için, ilk şart istemektir. İkinci şart bilmek , üçüncüsü ise çabalamaktır.
Aslında değişim değil gelişim demektir. Felsefede bir söz vardır. “ Evrende değişmeyen tek şey değişimdir. “ Bu insan içinde geçerlidir.
Kendimizi ve yakınlarımızı gerçek yönleri ile görüp tanıyabilmek, yanlışa düşmekten kaçınma ve kendimizi daha sağlıklı şekilde gerçekleştirmiş oluruz.
BİRİBİRİNİZİ TAMAMLAYIN
Bilinçli birlikteliğin ödülü genelde kendi içerisindedir. İlk ödül içimizde hissettiğimiz uyumdur. Aynı orkestrada olanlar; uyumlu olmanın aynı müzik ahenginde titreşmek olduğunu bilirler. Bir orkestrada hiçbir enstrüman diğerlerinden üstün değildir. Hepsi birbirini tamamlar. Her biri orijinaldir, benzersizdir. Bunun için hiç kimse diğerinden üstün değildir. Ama kendisini geliştirmiş kişi daha ilerdedir. Şunu bilmek gerekir; bilinçli evlilik özel yetenek gerektirmez özel çaba gerektirir. Öğrenmek isteyen herkes bir müzik aletini çalabilir, mutlu ve başarılı çalmak için uyumun güzelliğini tatmak gerekir. Yaşamın zenginliğini, her gün yeni bir güzelliğini tatmak için aynı müzik ahenginde titreşmeyi amaçlamak gerekir. Evrende titreşen ve salınan müziksel bir enerji değil mi? Evrende ki ahenge uymak insanın çıkarına değil mi? Varoluşa uygun davranmak insanın yararına değil mi? Kuşlar, ağaçlar, dağlar, taşlar, böcekler, sinekler, çiçekler hepsi evrenle aynı müzik ahenginde titreşiyorlar ancak insanın küçük iradesi evrendeki düzene kafa tutuyor sonuçta da mutsuzluk olarak bedelini ödüyor.
KENDİNİZİ GERÇEKLEŞTİRİN
İyi eş, iyi anne, baba olmak hayatımızda öncelikli bir yere sahip olmalı. İyi ev hanımı, iyi iş adamı olmak yeterli değildir. Sorunlarla karşılaştığımız zaman suçlamalarda bulunmak yerine ihtiyacımız olan bilgiyi edindikten sonra değiştirilebilir olanı düzeltmek eksiklerimizi tamamlamak ve kendimizi gerçekleştirmek bizim elimizdedir.
DUYGULARINIZIN FARKINA VARIN
Kişisel içgörü veya öz bilinç insana has bir yetidir. Kendini gerçekçi ve doğru biçimde tanımak duygularının farkına varmak olarak da tanımlanabilir. Bilinçli olmak yani farkındalık; güçlü bir duygu ancak mükemmellikten çok uzak bir kavramdır. Geliştirilmesi ve üzerinde çok çalışılması gerekir.
Öz bilince sahip olmak için bilinç dışını ve bilinç altını fark etmek gerekir. Bilinç altı beynin bir bölümündeki zihinsel içeriktir. Beynimiz çocukluk tecrübelerimizle ve duygusal yaşantılarımızla programlanmıştır. Bu programların %60 – 70’ini değiştirme gücüne sahibiz. Bunun için istememiz gerekir. İstedikten sonra bilinç altına yazılmış programlarını değiştirmenin yolunu öğrenmeliyiz. Bu alışkanlıkları değiştirmek olduğu için zor bir süreçtir. Kişiliğimizin bir parçası haline gelmiş yanlış programlarımızı iyileştirmek demektir.
Kişiliğimizin bize zarar veren ve bize hizmet etmeyen bir yönünü değiştirmek bilgisayar programı yazmak gibi bilgi ve donanım ve çaba gerektirir. Eğer biz beynimizi kendimiz programlamazsak dış uyaranlar bizi programlar. İnsanın kendisini programlaması zaman zaman sancılı bir süreçtir ama hayatta iyi ve güzel şeyler hep emek karşılığı verilmektedir.
ARKA PLANI ANLAMAYA ÇALIŞIN
Bir yakınımızın “ sen her zaman böyle yapıyorsun, ben ne zaman böyle yapsam, sen her zaman şöyle davranıyorsun” demesi farkındalık bilinci oluşması için bir uyarıdır. Alışılmış tepkimizi sorgulamak için bir fırsattır.
Bir fikir bizi sinirlendiriyorsa o fikre ihtiyacımız var demektir. Bilinç altında belki bir çocukluk yaramıza dokunmuştur. Kendimizi tanımak için bir fırsat daha yakalamış oluruz.
Birisini çok sevmişsek arka planını anlamaya çalışmak önemlidir. Eş ve arkadaş seçiminde çocukken problem yaşadığı ebeveyne benzeme derecesi önemli rol oynar. Anne – babasına benzeyen bir eşle karşılaştığında ebeveynin hiç yapmadığı ölçüde onun ihtiyacını karşılama beklentisi olabilir.
En önemli psikolojik ihtiyaç olan sevgi ihtiyacını karşılayacak kişi onun dostu, arkadaşı, sevgilisi olacaktır. İnsan doğuştan öncelikle kendisini eşsiz eğilimindedir. Kendisini eşsiz ve benzersiz görme eğilimindedir. Bu eğilimi destekleyen değerler sevilir, desteklenmeyen değerlerden kaçınılır. Hiç kimse aynı beyne ve kişiliğe sahip olmadığına göre çatışma başlayacaktır.
HATALARA KARŞI OLGUNLUK GÖSTERİN
Evlenmeden önce tarafların her ikisinin de yeterli duygusal olgunlukta olduğunu söylemek doğru olmaz. Sağlam ve nitelikli ilişki gelişirken hatalar yapılır. Karşılıklı olarak birbirlerinin psikolojik ihtiyaçlarını anlamaya çalışırlar. Yaşanan sorunun nedenini, niteliğini tepkinin zaman ve zeminini ölçü ve şiddetini çoğu zaman kestiremeyiz. Kasıtlı olsun veya olmasın karşımızdakini psikolojik olarak yaralarız. Azarlayarak, eleştirerek, bağımsızlaşma girişimini engelleyerek, kızmasına izin vermeyerek ruhunda hasarlar oluştururuz.
Karşılanmamış ihtiyaçlarımızı haksız yere eşimizden bekleriz. Sorunlar arasında kaygı verici bağlantılar kurarız. Ben merkezci yani bilinçsiz ilişki sorunun büyümesine neden olur. Kendisi üzerine düşmeyen benmerkezci bireyler ilişki sorunlarını yoğun yaşarlar.
Okunma : 7250